Üye Bilgileri.size uygun bölümden devam ediniz.sitemizdeki online işlemlerden yararlanabilmek için kayıt olup parolanızla giriş yapmanız gerekmektedir. |
TMMOB MİMARLAR ODASI ANKARA ŞUBESİ MİMARLIK HAFTASI ETKİNLİKLERİRADYO ÖZGÜR - “DEMOKRASİ KUŞAĞI”14.10.2003 ----&---- SUNUCU (CELAL İNAL)- Değerli dinleyiciler; Toplumsal Sorunları Araştırma Merkezi ve Radyo Özgür’ün ortaklaşa gerçekleştirdiği yeni bir “Demokrasi Kuşağı” programında yine beraberiz. Bugün mühendislerin, mimarların ve şehir plancılarının el attığı bir soruna, hepimizi yakından ilgilendiren önemli bir soruna, Kızılay’daki yaya trafiğiyle ilgili düzenlemelere el atacağız. Bugün üç konuğum olacak; Mimarlar Odası Ankara Şubesinden Şekibe Arslan, İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesinden Köksal Şahin ve ilerleyen zamanda, yarım saat kadar sonra yaya hakları konusunda uzman bir konuğumuz Akın Atauz bir yurttaş sıfatıyla programımıza katılacak. Şekibe Arslan ve Köksal Şahin’e, Mimarlar Odası ve İnşaat Mühendisleri Odasının Ankara şubelerinin iki temsilcilerine, bize kırmayıp buraya kadar geldikleri için Radyo Özgür dinleyicileri adına teşekkür ediyoruz. Sevgili dinleyiciler; önümde, Ankara’nın hemen merkezinde, kalbinde yayaları dışlayan, sadece taşıtları temel alan bir trafik anlayışını yeren bir metin var. “Kızılay’da yayalara geçiş yok” başlığıyla Ankara’da dağıtılan bir bildiri; “Kızılay Kavşağı’ndaki yaya geçitleri 3 Ekim 2003 tarihi itibariyle bariyerlerle kapatılmaya başlandı, yayalar olarak bizler mavi gökyüzünü göremeden, artık sadece metro altgeçitlerini kullanmak zorunda bırakılıyoruz. Oysa, yayaların en temel hakkı, engellenmeden kent merkezini kullanmaktır. -Belki, bu satırların altını bir kez daha çizmek gerekiyor- Bu hak hiçbir trafik düzenlemesi gerekçe gösterilerek elimizden alınamaz.” “Kızılay ve Atatürk Bulvarı otoyola dönüştürülüyor” alt başlığıyla verilen haberde ise, “Bu uygulamayla Kızılay bir otoyolla bölünmektedir. Kızılay’da zaten yoğun olan taşıt trafiği bu şekilde daha da artacak, bulvar bir otoyola dönüşecek, hava kirliliği, gürültü ve trafik kazaları artacaktır. Dünyanın hiçbir kent merkezinde böyle bir uygulama görülmemiştir.” “Engelleniyor ve geciktiriliyoruz” yayaların sesi olsun istenilen bildiride de yer alan bir başka ifade bu. “Işıklı geçitlerimizin elimizden alınmasıyla yayalar olarak bizler, daha da engellenmekte, merdiven inip çıkmaya mahkûm edilmekteyiz. Örneğin, Gima ile Yapı Kredi Bankası arasını geçebilmek için önceki göre 7 kat daha fazla zaman harcayacağız. Yolun iki yanında işimiz olduğunda zamanımızın büyük bir bölümünü, metro istasyonunun merdivenleri ve istasyonun içinde karşıya geçebilmek için kullanmak zorunda bırakılacağız. Metro istasyonu içinde yoğun saatlerde kalabalık içinde izdiham yaşayacağız. Sadece metroyu kullananlar için tasarlanmış olan metro iniş çıkışları ve yürüyen merdivenler Kızılay’daki yoğun yaya trafiğini taşıyabilecek kapasitede değildir. Ayrıca zamanı en az sürücüler kadar değerli olan biz yayalar, gün ışığından ve temiz havadan mahrum bırakılarak ve geciktirilerek yerin altına inip çıkmaya zorlanacağız. Belediyenin yayaları yeraltına alarak ve sola dönüşleri engelleyerek sağlamaya çalıştığı şey, Akay Kavşağı ve Ulus’tan gelen trafiği Kızılay’da durdurmamaktır. Melih Gökçek, Akay Kavşağı yapılırken hiçbir uzmanın uyarısını dinlememiştir. Ankaralıların 60 trilyonu akıtılarak yapılan bu kavşak, Kızılay ve Kuğulu’daki trafik yükünü artırmış ve söylediklerimiz gerçekleşmiştir. Trafik yine tıkanınca, bu kavşağı çalışır görmek için bu düzenlemeyi başlatmıştır. Yayaları yeraltına alarak faturayı Ankaralılara ödetmektedir.” Değerli dinleyiciler; bildiri mühendislerin, mimarların ve şehir plancılarının başlattığı bir hareket ve bu harekete de destek isteniyor. Konuklarımdan şimdiye kadar bu konuyla ilgili olarak, Kızılay’daki yaya trafiğinin antidemokratik uygulamalarıyla ilgili olarak öncelikle Mimarlar Odası Ankara Şubesinden Şekibe Arslan hanıma sormak istiyorum: Bugüne değin bu konuyla ilgili somut olarak ne tür adımlar atıldı? Bu uygulamayı nasıl buluyorsunuz? Yayayı dışlayan bir kent anlayışına dönük yargılarınız neler? ŞEKİBE ARSLAN (Mimarlar Odası Ankara Şubesi)- Öncelikle “merhaba” demek istiyorum. Bu konuyla ilgili olarak gündemimizde, Mimarlar Odasının, şehir plancılarının, yani meslek odalarının gündeminde olan bir konuydu. Konunun bildiriyle olan ilintili çeşitli aşamaları var. Örneğin, katlı kavşaklar ya da üstgeçitler, altgeçitler hep Ankara’daki ulaşım politikalarının bu şekliyle planlamasız olarak gelişmesinden kaynaklı bir sürü sorun birbiri ardına yaratıyor idi. En son geldiğimiz noktada, 3 Ekim Cuma günü bu konuda Kızılay’da bir düzenleme yapıldığını gördük. Odalar olarak hemen harekete geçmek istedik. Bu amaçla, hem kentliyi, hem de Kızılay civarındaki ticaret yapan Ankaralıları bilgilendirmek amacıyla broşürler bastırdık ve onları dağıtmaya başladık. Şimdiye kadar 10 bin tane broşür Ankaralıya ulaşmış durumda. 2 bin tane de ticari işletmelere bu broşürlerden vermiş durumdayız. Çok da farklı tepkiler alıyoruz. Çoğu zaman Ankaralılar bizim bu ilk adımımızı destekler niteliktedir, çünkü kentlilerin, insanın doğasına aykırı bir uygulama gündemde. Yayalar içgüdüsel olarak hiçbir engel olmadan bir yerden bir yere ulaşmaya çalışıyorlar. Bu broşürde de geçiyor, dünyanın tüm merkezlerinde yaya kullanımı öncelikli bir politika gündemdedir. Ama biz aşama aşama Kızılay’da bunu kaybeder noktaya gelmiş durumdayız. Biz bütün Ankaralıları bu uygulamada birlikte davranmaya, doğruyu birlikte hayata geçirmeye davet ediyoruz. SUNUCU- Büyükşehir Belediyesinin bir başka uygulaması da, daha önce Kuğulu’da yine yayaları dışlayan, yine taşıtı ve araçlara öncelikli bir uygulama geri tepmişti. Öyle zannediyoruz ki, burada da yapılan hatadan dönülecektir; kanaatimiz o. İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesinden Sayın Köksal Şahin... Bu arada bir başka konuğumuz da geldi, hoş geldiniz Sayın Akdemir. Makine Mühendisleri Odasından Kenan Akdemir. Nasılsınız efendim? KENAN AKDEMİR- Teşekkür ederim, sağ olun. Başarılar diliyorum. SUNUCU- Sağ olun. İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesinden Köksal Şahin, bize bugüne değin yaya trafiğiyle ilgili olarak neler yapıldığına dair kanaatlerinizi lütfen paylaşır mısınız? KÖKSAL ŞAHİN (İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi)- Öncelikle “merhaba” demek istiyorum. Bu süreçte biz ne İnşaat Mühendisleri Odası olarak, ne Mimarlar Odası olarak, ne Şehir Plancıları Odası olarak tek başımıza hareket etmedik. Zaten hareket etmemiz de gerekmiyordu. Konuyla ilgili olan bütün meslek odaları ve bütün sivil toplum örgütlerini bir araya getirip, birlikte mücadele etme amacındaydık. 3 Ekim tarihindeki uygulamanın hemen müteakibinde Kızılay’da 10 bin tana broşür dağıttık, bir imza kampanyası başlatma arzumuz vardı. Bununla ilgili gerekli makamlara gerekli girişimlerde bulunduk, ancak maalesef henüz bize izin gelmedi. Bugün tekrar bir girişimde bulunduk. Özelinde altı meslek odasını özel olarak ilgilendiren bir konu olduğu için, Ankara İl Koordinasyon Kurulu bünyesinde bulunan altı oda olarak birlikte çalışmalar yapıyoruz. Az önce sizin okumuş olduğunuz bildiriye ek olarak, bir bildiri daha hazırladık, yarından itibaren Kızılay’da o bildirilerimizi dağıtmaya başlayacağız ve Kızılay’da Gima’nın önünde açabilirsek ve ilaveten Mimarlar Odasının önünde bir stant kurup imzalarımızı toplamaya devam edeceğiz. Bu arada stant açamamamıza rağmen, gelen yoğun ilgi nedeniyle dağıttığımız dilekçe örneklerine 1 000 üzerinde imza toplanmış durumdadır. Bu imzaları bugün Ankara Valiliği İl Trafik Komisyonuna ulaştırmış durumdayız. Bununla birlikte gerekli bütün yasal başvurularımızı da yapmış durumdayız. En azında hukuki sürecin başlatılması için ilk önce uygulamanın kararının istenmesi gerekiyor. Bununla ilgili gerekli başvuruyu yaptık. Bunun belli bir süresi var, bu süre geçtikten sonra hukuki sürecimizi de başlatacağız. Hukuki süreci başlatırken, sadece odalar olarak bu uygulamadan mağdur olmuş bütün vatandaşlarımızı bize destek olmaya çağırıyoruz, daha doğrusu birlikte hareket etmeye çalışıyoruz. Muhtemelen, günü tam belli olmamakla birlikte, Cumartesi gününe Kızılay’da bununla ilgili bir ortak basın açıklamasıyla bir eylemlilik düşünüyoruz. Bunun biçimini Perşembe gününe kadar sivil toplum örgütleriyle yapacağımız ortak görüşmelerde kararını vereceğiz. Cumartesi günü de muhtemelen, böyle bir eylemlilik geliştireceğiz. Zaten bu birdenbire başlamış bir süreç değil; yıllardır kent içi trafik düzenlemelerinde yapılan bütün yanlış uygulamalara gerektiğinde uzmanlarımızın teknik raporlarıyla, gerektiğinde toplumsal alanlarda görülen zararlar neticesinde toplumsal muhalefetle birlikte gerekli bütün tepkimizi gösterdik. Ankara’nın son 15 yılında Ankara kent içi ulaşımı özelinde yapılan uygulamalar, hep yayaları yok sayan, ayrıca kentliye hizmet etmekten öte, araçlara hizmet eden, araçlarına binen insanları bir yerden bir yere ulaşımını kolaylaştırmayı amaçlayan, ancak bu kolaylaştırma yapılırken de, bunu bile sağlamayan, çünkü sağlaması teknik olarak mümkün değil. Bu defalarca uzmanlar tarafından açıklandı. Siz bir kavşağı açıp, bir başka kavşağı açıp, ondan sonra tıkanan bir başka kavşağı açıp, şehir içinde trafik akışını hızlandırmayı hedefliyorsunuz, ama bu pratik olarak mümkün değil. Çünkü, evinizdeki tesisattaki su vanaları nasıl hepsini açtığınız zaman ortalığı su basacaksa, burada da bütün kavşakları açtığınız zaman ortalığı trafik basacaktır. Şu veya burada uygulanan örneklerini bir tarafa bırakırsak, zaten dünyanın bütün uygar ülkelerinde bunun çözümü bulunmuş durumdadır. En azından bu doğrultuda hareket ediliyor, yapılan yanlış uygulamalardan geri dönülüyor, ama bizde halen yanlış uygulamalar yapılmaya devam ediliyor. Bunun çözümü, toplu taşımadır, araçları kent içine özendirmek değil, toplu taşımayla insanların kent içinde rahat hareket etmelerini sağlamaktır. Bir taraftan “metro yapıyorum” deyip, insanları metroyla taşımaya çalışırken, bir taraftan da araçların trafiğinin akışını sağlamak adına şehrin her kavşağına katlı kavşak yapmak bunun çözümü değildir, bu bir paradokstur ve bu paradoksla da çözüm çıkmaz. Buna yönelik yaptığımız eylemlilikler devam edecek. SUNUCU- Benim özellikle merak ettiğim, gelişmişlik ölçütü gibi sunulmaya çalışılan alt ve üst geçitlerle, yayanın hemzemin geçidi kullanıyor olması kıyaslandığı zaman, bize bu konuyla ilgili olarak neler söyleyeceksiniz? KÖKSAL ŞAHİN- Yayalara alternatif olarak hemzemin geçitlerin, üstgeçitlerin kullandırılması bir yöntem. Bu yöntem yadırganmayabilir, yadsınmayabilir, ancak insanlara burayı zorunlu olarak kullanmalarını önermek, yaya haklarına tecavüzdür. Çünkü, “trafik düzenlemesi” dediğiniz şey, sadece araçlar için yapılmaz. Özellikle de kent merkezlerinde, Kızılay özelinde söyleyeyim, hepimiz Kızılay bir meydan diye biliyoruz.SUNUCU- Bir de, kentin kalbinin attığı yer. Başka hiçbir büyük kentte buna benzer bir uygulama var mıdır? KÖKSAL ŞAHİN- Yani biz bilmiyoruz, Sayın Gökçek bir yerlerde olduğunu söylüyor. SUNUCU- Mabutu, Yeni Gine’de belki. KÖKSAL ŞAHİN- Belki. SUNUCU- Değerli dinleyiciler; diğer konuğumuz Makine Mühendisleri Odasından Kenan Akdemir; hoş geldiniz. Sayın Akdemir, bize sizler de Kızılay’daki yaya trafiğiyle ilgili olarak neler söyleyeceksiniz? Bu durumu nasıl karşılıyorsunuz, Oda olarak düşünceleriniz neler? KENAN AKDEMİR (Makine Mühendisleri Odası Ankara Şubesi)- Özgür Radyo’ya bu konuya kamuoyuna mal etme noktasındaki düşüncelerinden dolayı, odalarımız adına, özellikle Makine Mühendisleri Odası adına teşekkür ederim. Gerçekten buraya gelirken ben altgeçit sarmalını yaşayarak geldim. Geçidi kullanmamak, ama alttan acaba seri geçebileceğimi düşünerek altgeçide indim, gerçekten kayboluyordum. Ben Yüksel Caddesine mi çıksam, yoksa Ziya Gökalp’e çıksam daha yakın? Bir de, altgeçidi bilmeyen insanların gerçekten sağa sola koşuşturduklarını yaşıyoruz. Bu gerçekten insanları alta mahkûm etmenin en çarpıcı örneğidir, olmayacak bir şeydir. SUNUCU- Burada başka ticari hesaplar olabilir mi? KENAN AKDEMİR- Onu da gerçekten Sayın Melih Gökçek’e sormak lazım. Öyle bir ticari kaygı, düşünce, rant var mıdır? Ben olmadığı düşüncesini taşıyorum, taşımam da gerekir. Aslında trafik çözümünü kendince çözmeye çalışan bir insanın kafasıdır. Aşağıdaki ticarethanelere yaklaşımı çoğaltmak değildir, kilitlenen Ankara merkez trafiğini çözmenin alternatifleridir. “Deneyelim, olmazsa vazgeçeriz” düşünceleri ayyuka çıkmıştır ve emniyet görevlileri bile “bunun denenip, tekrar geri çekileceği” konusunu duyurmuşlardır. Vatandaş bunu böyle biliyor. “Üç gün sonra vazgeçeceklerdir” şeklinde. Gerçekten halkın büyük tepkisi var. Demin, diğer odalara mensup arkadaşlarım bu konuyu gerçekten güzel açıkladılar. Teknik olarak ben konuya fazla girmek istemiyorum, pratiğini anlatmak istiyorum. Sizin Radyo evinizin yakınında bir üstgeçit var. Oraya gelirken merdivenlere baktım, tabii yaşımız biraz ileri olduğu için “acaba, merdivenleri tırmansam, üstten mi geçsem, yoksa araçların arasından bizim karikatürize ettiğimiz şekilde cambazlık mı yapsam?” diye düşünerek geldim. Gerçekten Ankara’nın insanlarına eziyet vermeye kimsenin hakkı yoktur. SUNUCU- Ergonomiyi ve asgari yaya hakkını gözetmeyen tuhaf yapılar bunlar. “Tuhaf” yerine başka hiçbir sözcük koyamıyorum. Bir de, ayrıca öyle zannediyorum ki, bu tür çalışmalarda önceden bir dizi etüt yapılır, yaya akışı ne kadardır, bu yapılar sahiden gerekli midir? Çünkü, Meşrutiyet üzerindeki o üç ayrı üstgeçidin kullanıldığına hiçbirimiz tanık değiliz. Çok olağanüstü durumlarda belki en fazla bir iki kişi kullanıyor. O zaman bununla galiba yapılmak istenilen, sanki yaya trafiğini rahatlatmak değil, sanki bir kez daha taşıtlara “buyurun, kenti daha rahat kullanın” demek. KENAN AKDEMİR- Demin Köksal arkadaşım da bahsetti, kent merkezini, özellikle Kızılay’ı yayalara açmak ticari anlamda da çok idealdir. Ben yine bir pratik konuyu da açmak istiyorum. Dün taksiye bindim, tabii nabız da yokluyoruz biz. Özellikle taksici esnafının da nabzını yoklamak anlamında sordum. Taksi şoförüne “yeni uygulamadan memnun musunuz?” diye sordum, “yok ağabey, müşterimiz azaldı” dedi. Yani yaya trafiğine kapatmak, taksi esnafının müşterisinin azalmasını sağlamıştır, bu yaşanılan bir gözlemdir. Baktım, düşündüm, “taksici biraz fevri mi?” diye. “Hangi taraftansın, Melih Gökçek ne der?” şeklinde sordum. Yani Melih Gökçek alınmasın, “seviyor musunuz?” diye de sorguladık tabii. Sevdiğini de söyledi. Sevdiğini söylediği halde, tepkisini de açıklamaktan geri kalmadı. Bu gerçekten gayri düşünce, yani nizam dışı düşüncelerdir, teknik düşünceler değil. Bu konuda gerçekten teknik insanların görüşlerini alma noktasında Sayın Melih Gökçek’i uyarıyoruz. Açık oturumlardan kaçmasın, açık oturumlarla ilgili kültürünü geliştirsin ve insanlarla tartışmayı, konuşmayı öğrensin; bu çok önemlidir. Ben bu konuda Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği olarak Ankara İl Koordinasyon Kurulu temsilcisi olarak da ayrıca bunu dile getirmek istiyorum. Ankara’da 20 odanın şubesinin temsilcisi olarak bir anlamda da konuşma gereğini duydum. Ama tabii, konuya altı oda daha yakın olduğu için, altı oda öncelikle tavrını koymuştur. Gereken tavır da konulmuştur, inşallah Sayın Melih Gökçek bizi dinler de, vatandaşın sorunlarını çözmek noktasında yardımcı olur. Mühendislerin görevi yaşamı kolaylaştırmaktır. Bizim görevimiz de, Ankara halkının Kızılay’daki akışta, Kızılay’daki yürüyüşte, gezintide rahat hareket etmesini sağlamaktır. Teşekkür ederim. SUNUCU- Ben teşekkür ediyorum Sayın Akdemir. Sayın Şahin öyle zannediyorum ki, söylemek istediğiniz bir şeyler var, sizi dinleyelim. KÖKSAL ŞAHİN- Biz, Ankara Büyükşehir Belediyesinin yaptığı uygulamaları eleştirirken, yani yaptığı bütün yanlış uygulamaların karşısında sesimizi her yerde dile getirmeye çalıştık. Ancak bu, bazı kesimler tarafından özellikle bu şekilde lanse ediliyor, bazı kesimler bunu kullanıyor. İnsanların kafasında da böyle bir önyargı oluşmuş durumda. Sanki, odalar Melih Gökçek’in yaptığı ya da Ankara Büyükşehir Belediyesinin yaptığı bütün uygulamalara karşıymış ya da karşı olmak zorundaymış gibi bir önyargı oluşmuş durumda. Öncelikle bunun yanlış olduğunu belirtmek gerekiyor. Bunun için zaten yaptığımız bütün eylemliliklerde hepsinin bilimsel gerekçeleri mevcuttur. Herkesle bu bilimsel gerekçeleri her türlü tartışmaya zaten açığız. 14 Mayıs tarihinde İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi olarak düzenlemiş olduğumuz kenti içi ulaşımla ilgili, Ankara ulaşımı özelinde yapmış olduğumuz panelde de Ankara Büyükşehir Belediyesi yetkililerini de davet etmemize rağmen katılmadılar. Ancak o panelde de çok çarpıcı gerçekler ortaya çıkmıştı. Ankara ulaşımıyla ilgili yapılan ya da Ankara özelinde bütün uygulamalarla ilgili yapılmış mastır planlarının tam aksine uygulamalar yapılıyor. Bu şöyle bir anlayış farklılığından kaynaklanıyor: Kent içi ulaşımı çözerken, kent içi ulaşımda sorunları çözmeye evrilirken, hedef olarak şu andaki anlayış, araç trafiğinin akışını sağlamak olarak koyuyor. Bu insanların ilk bakışta kullanım olarak rahatlatıcı geliyor, ama tabii biraz ileriki aşamalara geçtiğinde, bugünkü durumda olduğu gibi insanları artık direkt olarak ilgilendirmeye başlıyor ve insanlar artık direkt olarak sorunları sahiplenmeye başlıyor. Tabii, biz bu uygulamaları 5 yıl öncesinden, 10 yıl öncesinden, ilk başladığı dönemden itibaren eleştirmeye başlamıştık. Haklı olduğumuz günbegün ortadadır. “Amaç, araç trafiğini hızlandırmak” deniliyor. Araç trafiğini hızlandırmak ne gibi sonuçlar doğuruyor? Yapılan araştırmalarda, 30 kilometre/saatle hareket eden araç trafiğinde ya da 30 kilometre/saatle bir araçla kaza yapıldığı zaman, yayaya çarpıldığı zaman yayaların hayatta kalma oranı yüzde 80; ama bu 50 kilometre/saate çıktığı zaman tam tersine çıkıyor, yani yüzde 20 yaya hayatta kalabiliyor. SUNUCU- Galiba bu uygulamayla, kaş yayalım derken, göz çıkartıyoruz. Peki, şunu sormak istiyorum: Ne oldu da Vedat Dalokay döneminde yapılmış tercihli yol uygulamasından vazgeçildi? Bunun mantıklı ve akla uygun açıklamaları olabilir mi? KÖKSAL ŞAHİN- Yani biz akla, bilime ve mantığa uygun bir açıklamasını bulamıyoruz. Bulamadığımız için zaten yıllardır çırpınıyoruz, söylüyoruz, bilimsel gerçekleri ortaya koymaya çalışıyoruz. Ama bunun bilimsel bir gerçekliği var ise, bunun da açıklanması gerekiyor. Sadece günübirlik politikalarla “ben şu kavşaktaki sorunu çözdüm, bu kavşaktaki sorunu çözdüm” politikalarıyla burada bir sonuca ulaşılmayacağı artık açık olarak ortadadır. SUNUCU- Sayın Arslan, kent içi mimari söz konusu olunca bir mimar olarak bize neler söyleyeceksiniz? Kent mimarisi açısından, kent mobilyaları açısından, Ankara diğer kentlerle kıyaslandığında, yabancı kentlerle kıyaslandığında nasıl? Buna dönük yargılarınızı almak isteriz. ŞEKİBE ARSLAN- Son zamanlarda, özellikle yerel yönetim seçimleri yaklaştığında bütün belediyelerde bir hareketlilik olur, yol ve kaldırım çalışmaları hızlanır. Geçen yıldan beri de Çankaya ilçesinde ve diğer ilçelerde de bu anlamda bir hareketlilik olmaya başladı. Ancak yapılan uygulamalarda bir süreklilik, bilimsel anlamda doğru uygulamaları göremiyoruz. Örneğin, kaldırımlar ya da belirli bir topografyadaki uygulamalar, gerek yaşlıların, gerek bebek arabalı genç insanların, gerekse engellilerin kullanımına yönelik uygulamalar değil. Birtakım çabalar var, kaldırımdan çeşitli eğimle asfalta inişler var, ama bunlar ya eğitim açısından doğru bir eğimi yakalamamış durumda ya da birbiriyle ilişkileri doğru değil. Ben genel olarak Ankara’daki uygulamalarda bir bütünlük ve süreklilik olmadığı için hep parçacıl ve noktasal çözümler düşünüldüğü için, yayanın hareketini sağlayan bir uygulama bütünlüğünü göremedim ya da kentli olarak göremiyorum. SUNUCU- Bunlarla da galiba, zevahir kurtarılmaya çalışılıyor. ŞEKİBE ARSLAN- Gönül ister ki, kentin herhangi bir noktasında, hele hele Kızılay gibi bir merkezde bir uygulama yapılıyor ise, onun öncesinde mutlaka bir çalışmanın, kentliyle birlikte karar verme süreçlerinin hayata geçmesi ve ondan sonra bu uygulamalarına başlansın. SUNUCU- “Ben devletim yaparım” gibi bir zihniyetin uzantısı olarak, “ben başkanım yaparım” bir başka zihniyet de gelişebiliyor galiba. Sizi biraz soluklandıralım. (Müzik arası) Değerli dinleyiciler; Toplum Sorunlarını Araştırma Merkezi ve Radyo Özgür’ün ortaklaşa gerçekleştirdiği “Demokrasi Kuşağı”nın bu haftaki konusu Kızılay’daki yayalara dönük düzenleme ve bu düzenlemeye dönük ilk tepkileri gerçekleştiren kuruluşlar, Türk Mühendis Mimar Odaları Birliğinin mühendis, mimar ve şehir plancılarından oluşuyor. Konuklarımız; Mimarlar Odası Ankara Şubesi, İnşaat Mühendisleri Ankara Şubesi ve Makine Mühendisleri Odasından Kenan Akdemir. Değerli dinleyiciler; biraz sonra da, yaya haklarında konusunda uzman bir konuğumuz bizimle olacak. Akın Atauz’la da gerek yaya hakları, gerekse kentsel yaşamda yayalar konusuyla ilgili söyleşiceğiz. Fakat bu arada eleştirileriniz, önerilerinizi ve sorularınız varsa, sizleri de 435 21 22 - 435 26 46 nolu telefonlarımızda bekliyoruz. Sözümüze bıraktığımız yerden devam ediyoruz. Konuğumuz Şekibe Arslan’dan şu ana değin Ankara’daki yerel yönetim uygulamaları ve yaya haklarıyla ilgili olarak, işlenen kent suçları ve benzeri konular açısından bakıldığında, bir mimar olarak bize neler söyleyeceksiniz? ŞEKİBE ARSLAN- Şimdiye kadar bütün bu uygulamalar bir bütünün parçası olarak algılayamadık ya da ben algılayamadım. Aslında yerel yöneticilerin ya da kent yöneticilerinin kent merkezini... SUNUCU- Size biraz soluklandıralım, çünkü hatta bir dinleyicimiz var. Buyurun efendim. MURAT (Canlı telefon bağlantısı)- İyi yayınlar. Eryaman’dan arıyorum. Efendim, öncelikle böyle bir program hazırladığınız için teşekkür ediyorum, çünkü diğer radyolarda rastlayamadım. Ben görme engelli bir vatandaşım. Bu uygulamadan önce hep üst tarafı kullanırdım, alt tarafta daha ziyade pek işim olmazdı, çünkü metroyu kullanmıyorum. Ancak şimdi metro altgeçidini kullanmak zorunda kaldık, insanları döke kaka gidiyoruz, yani çıkışı bulamıyoruz, bizlere yönelik herhangi bir çıkışı bulabileceğimiz, takip edebileceğimiz bir yol yok. SUNUCU- Bu çarpık uygulama galiba sizin sosyal ilişkilerinizi geliştirmenize yardım olacak. MURAT (Canlı telefon bağlantısı)- Evet, yani insanlara kaktıktan sonra tabii kolunuza girenler oluyor mutlaka. Ama trajikomik bir şey. Ben Melih beye öneriyorum, gözlerini kapatsın, eline baston alsın, aşağıda yolunu bulabilsin bakalım, bulabilecek mi? SUNUCU- Bu bizim de teklifimiz olsun, Radyomuz aracılığıyla biz de aynı teklifi iletmiş olalım. Çünkü, buna eğitim biliminde “empati” deniliyor. Gözlerini bir kapatsın, kendisi geçsin bakalım, ne olacak? MURAT (Canlı telefon bağlantısı)- O kadar ilginç ki, aşağıda tam yolumuzu buluyoruz, önümüze bir Ülker büfesi çıkıyor, bir kola makinesi çıkıyor. Çok ilginçtir, aşağıdaki düzenleme de gerçekten trajikomik. Sizlere iyi yayınlar diliyorum, kolay gelsin. SUNUCU- Ses verdiğiniz için teşekkür ediyoruz. Biraz önce kent suçundan söz ettik ve konuğumuz Mimarlar Odası Ankara Şubesinden Şekibe Arslan. Kent suçu söz konusu olunca, kentlilerin ve yurttaşların kente sahip çıkmasıyla da ilgili bir parça bu. Bu açıdan bakıldığında, bazı ilginç tipler var galiba, kente dair bir suçu affetmiyor, ama bir süre sonra da her türlü kent suçu konusunda bir ya da iki bildik isim sadece protestocu oluyor. Kentin tamamen kendi haklarına sahip çıkması açısından neler yapmak gerekiyor, bununla ilgili diğer uygulamalar nasıl? ŞEKİBE ARSLAN- Biz galiba, her şeyden önce kentli olma bilincimizi şiddetle geliştirmeliyiz. Mesela, bütün o kent merkezini kullananlar nasıl bir kent merkezi hayal ediyorlar ve nasıl bir kentte yaşamak istiyorlar? Eğer buna karar verirsek, hem bilimsel doğrular açısından, hem de kendi doğrularımız açısından baktığımızda, o zaman neyin farklı olduğunu ve neye tepki göstermemiz gerektiğini, neyi sahiplenmemiz gerektiğini de anlamış oluruz diye düşünüyorum. Biraz önce Murat bey yayına girmeden önce söylemek istediğim birkaç şey vardı, onu tamamlamak istiyorum. Burada kent yöneticileri, belediye başkanları ya da bu kentin işleyişine ilişkin karar verenlerin hayaliyle de ilintili bir sorun yaşıyoruz diye düşünüyorum. Eğer biz kent merkezini bir vücudun kalbi gibi düşünürsek ve öyle algılarsak ona göre biçimlendirmeye başlıyoruz. Yok orayı herhangi bir organ, işe yaramaz bir organ, örneğin apandis gibi düşünürsek, o zaman da ona göre biçimlendirmeye başlıyoruz. Ne demek istiyorum? Eğer, kent merkezi sosyal yaşantının geliştiği, insanların birbiriyle kaynaştığı ve birbiriyle ilişkilendiği bir alan ise, o zaman yayaları alıp mesela, bir geçiş mekânı haline sokmaya çalıştığımız altgeçitlere ya da üstgeçitlere mahkûm etmeyiz. Ama gerçekten canlı, yaşanır, birbiriyle ilişkili ve barışık bir topluluk olarak bu kent merkezini hayal ediyorsak ya da öyle yaşamasını düşünüyorsak, o zaman onun önünü açıcı uygulamalar yaparız; yani yaya geçişlerini ya da yayalaşma alanlarını genişletiriz. Belki, kent mobilyalarında, mesela düzenlemesinde, engelli yurttaşların, kentlilerin önünü tıkayacak uygulamalardan vazgeçeriz. Örneğin, son zamanlarda konulan birtakım panolar var. Bunlar hem yerel yönetimler, hem de Büyükşehir Belediyesinin koyduğu panolar. Kaldırımlarda yürürken normal bir kentlinin tıkar vaziyette. Bir engelli ya da çocuk arabalı biri ya da yaşlı birinin o engeli aşıp, sürekli yarış arabalarının yaptığı gibi slalom yapıp, bir kaldırımda yürümesi kadar komik bir şey düşünemiyorum. Biraz galiba hepimiz arada bir işimizi gücümüzü bırakıp, oturduğumuz masalardan kalkıp şöyle bir Kızılay’da dolaşmalı, “yaya olarak neyi istiyoruz?”a bir kez de o gözle bakmalıyız ve ona göre uygulamaları şekillendirmeliyiz. SUNUCU- Kızılay’da yaya trafiğinin altgeçitler aracılığıyla çözülmeye çalışılmasının mantıklı, makul bir nedeni acaba var mı? Halihazırdaki uygulamanın herhangi bir gerekçesi, akla uygun bir gerekçesi var mı? Onu sormak istedim. ŞEKİBE ARSLAN- Durduğunuz, baktığınız noktayla ilişkilendirilebilir, yani bir sürü neden ve gerekçe sayılabilir. Mesela, gerekçelerden biri, “kent merkezinde araçlar yayalara çarpıyor, o zaman araçları güvenli bir şekilde karşıdan karşıya geçireceğiz” deniliyor. Peki, gece 12’de metro kapıları kapatılıyor, üstelik şu anda asansörler çalışmıyor, çalıştığını varsayalım, yürüyen merdivenlerin çalıştığını varsayalım, o çok yoğun yaya trafiğinin olduğu saatlerde metro altgeçitlerinin halini bir hayal edebiliyor muyuz? Yani ne hale dönüşebileceğini hayal edebiliyor muyuz? Orada insanlar sadece gelip geçen ve mümkün olduğunca hızlanıp, hiçbir şeyle ilişkilenmeyen bir psikolojiyle hareket edecekler, doğal olarak böyle hareket edecekler. Üstelik metro kapıları 12’den sonra kapandığında, hangi kentli nereye nasıl ulaşacağını bir tarif edebilir mi? Oradan başlıyorum ben, Yüksel Caddesinin başındayım, karşıya geçemeyeceğim. Geçmek için bir üst noktadaki üstgeçide ulaşmaya çalışacağım. Yaşlıyım ya da engelleyim... SUNUCU- O zaman zihniyet şu mu: Yatsı namazından sonra herkes evine gitsin. ŞEKİBE ARSLAN- “Kent merkezi” dediğimiz şey, aslında 24 saat yaşayan şeydir. Dünyanın bütün her yerinde de bu galiba böyle. Bilemediğimiz dünyanın birtakım yerlerinde kent merkezleri nasıl; bilmiyorum. SUNUCU- Teşekkürler Sayın Arslan. Sayın Şahin, kent içinde hızla ilgili olarak biraz önce bazı ilginç sayısal verileri paylaştınız. Bu gerekçelerle de ilişkilendirdiğimiz zaman neler söyleyeceksiniz? KÖKSAL ŞAHİN- Öncelikle Danyal Döfo’nun bur lafı vardır, çok sevdiğim bir laftır, yani hayatta hangi konunun üzerine gidersek gidelim, ben önüme o lafı koyduğum zaman çok açıklayıcı oluyor; “Belirleyici olan nereye bakıldığı değil, nereden bakıldığıdır” Yani biz insanı mı merkez alıp, sorunları çözmeye çalışacağız; yoksa insanların yarattığı araçları mı önümüze koyup sorunları çözmeye çalışacağız? Bir ilginç anekdot daha vereyim: Şehir içlerinde hızlardaki 1,6 kilometre/saatlik azalma, kazalarda yüzde 3 ila 6 oranında azalmaya neden oluyor, yani tersi de doğru... SUNUCU- 2 kilometreden az bir hız yapılması durumunda bile, andığınız kayıplar telafi edilmiş oluyor. KÖKSAL ŞAHİN- Dolayısıyla, tersi de doğru. Bizim burada amacımız, sadece trafik hızını artırmak olmamalı. Zaten asıl amacımız, trafik hızını azaltmak olmalı. Dolayısıyla, sadece yaya güvenliği açısından değil, kent içi ulaşımın işlerliliği açısından da trafik hızını azaltmak olmalı ki, özel araç trafiğini şehir merkezine indirmeyelim, yani özel araç kullanıcılarını şehir merkezine özendirmeyelim. Şehir merkezine girmeden dışarıda arabasını bırakıp, bir şekilde şehir merkezine ulaşmalarını sağlayalım. 60 tane arabanın getireceği insan sayısını 1 tane otobüs ya da 150 tane arabanın getireceği insan sayısını 1 tane hafif raylı sistem aracı ya da metro aracı getirebiliyorsa, neden biz 150 aracı getirelim? Bunun çok ekonomik olduğu, çok ergonomik olduğu söyleniyor, ancak zaten tüketimlere de baktığınız zaman, varın siz çarpın. SUNUCU- Teşekkürler Sayın Şahin. Değerli dinleyiciler; söz Kenan Akdemir’de. Makine Mühendisleri Odası Ankara Şubesinden Sayın Akdemir, bize mühendislerle mimarların Melih Gökçek’le ne alıp veremediği var, ona dair bir şeyler söyleyecek. Hep böyle mahkemelik olduklarını falan hatırlıyorum. Fakat bu mahkeme sonuçları nedense mimarların ve mühendislerin istediği tarzda değil de, Büyükşehir Belediyesinin istediği tarzda biçimleniyor. Yargının bağımsızlığına dair zerre kuşkumuz yok, ama bu tabloyu nasıl açıklıyorsunuz. KENAN AKDEMİR- Aslında hukuksal boyutlara fazla girmemek gerektiğine inanıyorum ben. Sayın Melih Gökçek’in ismini de fazla dillendirmek istemiyorum, saygı da duyuyorum, kendine özgü çalışmaları var, ama toplumla bütünleşmeyen, kendi kafasının doğrultusunda, kendi doğrularının izinde gitmek kaydıyla düşünceleri var ve öyle çözümleri de var. Kendince doğrudur, hukukta buna “kendince doğruların doğrusu” diye de yaklaşmış olabilirler. Bence teknik anlamda konuya bakıldığı zaman, teknik çözümler bazen hukukta çare bulamayabilir. Hukukta “bilirkişilik” diye bir mekanizma var, bu bilirkişilik mekanizmalarının sağlıklı bir şekilde belki yerine oturtulması gerekir ki, sonuçlar çok iyi alınabilsin. Bilirkişiliklerdeki çarpıcı sonuçlar, Melih Gökçek’in haklılığını belki kanıtlayabilir. Biraz da bu konuya bakmak lazım, ama ben bu konuyu yine geçme gereğini duyuyorum. Sayın Melih Gökçek’le ilgili mühendisler ve mimarlar olarak bizim hiçbir sıkıntımız yok, biz doğrulardan yanayız, teknik olarak da doğruların arkasındayız. Yeter ki, doğruları algılayabilelim, öğrenebilelim, doğru olmalarını sağlayabilelim. Ben biraz da altgeçitlerle ilgili olarak Sayın Şekibe hanımın söylediği konuların ötesinde, bir de altgeçitlerin yapımında metrodan yararlanacak insanlara göre şekillendirilmesi söz konusu. Örneğin, oksijen miktarı, metroya binecek insanların ve oradaki esnafın alışveriş edecek kapasiteye göre oksijenlendirilmiştir. Önümüzdeki günlerde belki, oradaki insanların oksijen sıkıntısı çekebilecekleri de söz konusu olabilir, biraz da buraya bakmak lazım. Acaba, bu konuda teknik bir çözüm üretebilirler mi? Üretebileceklerini zannetmiyorum. Proje, oradaki metroya binecek ve inecek insanlara göre dizayn edilmiştir. Siz üstteki bütün insanları olduğu gibi alttan geçirmeye çalışıyorsunuz, bir yerlere sıkıştırmaya çalışıyorsunuz. Bir de, bu insanların koşuşturmasından dolayı sarf edeceği oksijen gerçekten bir hayli fazladır. Buna da tıpta nasıl bir çözüm bulabilirler; onu bilemiyorum. Teknik olarak da çözümü yoktur. Oraya daha yüksek fanlı veya daha yüksek metreküp debili hava basan aspiratörler koyabilme şansları da yoktur, çünkü proje orada metroya binecek insanlara göre dizayn edilmiştir. Bir bu bakışı geliştirmek lazım, bunun da incelenmesinde çok önemli değer vardır. Bu konuda bunun bilirkişilerine bunun araştırılıp, sonuçlarının da kamuoyuna açıklanması gerekir. Oraya inecek insanların oksijen ihtiyacının yeterli olup olmayacağı. Ben özürlülerle bakmıyorum, arkadaşlarım çok şey anlattılar. Zaten demin telefondaki özürlü vatandaşımız da sıkıntısını en çarpıcı örneğiyle anlattı. Bu bir örnektir, Ankara’da sanki bir tane özürlü vatandaş varmış gibi. Yaşlılarımız gece 12’den sonra da gezebilirler. Gerçekten bu insanlar ne yapacaklar, 12’den sonra metro kapatılacaktır. Ben Kızılay’ı nasıl hayal ediyorum? Şekibe hanım “nasıl hayal edelim?” diye düşünmüştü, sordu. Geçen gün bir konser vardı, hatta Melih Gökçek’in düzenlediği bir konserdi, gerçekten onbinlerce insanın Kızılay’da o tür konserleri yaşamasını istiyorum. Gerektiğinde trafiği kapatabiliyor, üstgeçitten otomobillerin geçişini engelleyebiliyor, buna çözüm bulabiliyor. O zaman otomobilsiz Kızılay çözümleri üretilebilir diye düşünüyorum. SUNUCU- Teşekkür ediyorum. (Müzik arası) (Bant değişikliği) KÖKSAL ŞAHİN- ...içerisinde Kızılay, Kuğulu Kavşağı, Ulus Kavşağı, Hergelen Meydanı Kavşağı gibi bir sürü kavşak var. Özellikle kent merkezine yönelik kavşaklardı bunlar. Daha sonrasında bu kavşakların iptal edilmesiyle birlikte bu Kızılay’daki yayaya yönelik uygulama gündeme geldi. Çünkü, hep “katkı kavşaklarla şehir merkezine araç trafiğini yönlendirmeniz sonucunda sorunu çözemeyeceksiniz, sorun daha karmaşık hale gelecek” diyorduk. Sorun çözülemedi, daha karmaşık hale geldi ve şu anda insanlar sokak ortasında bariyerlerden atlayarak karşıdan karşıya geçmeye çalışıyorlar. Az önce Kızılay’dan geçtim, vinçlerle bu sefer yayaların orta refüjüne bariyerler konulmaya çalışılıyor. Zabıtalar megafonla ısrarla karşıdan karşıya geçenlere ceza yazılacağını söylüyor, insanlar akın akın karşıya geçiyorlar, çünkü insanın tabiatını aykırı olan bir uygulama. Bu süreç içerisinde “çok hızlı yapacağım” gerekçesiyle yapılan kavşaklardan birinde, Yenimahalle Köprülü Kavşağında bir iş kazası meydana geldi. Bu iş kazası televizyonlarda, basında o gün ve birkaç gün sürecinde yoğun olarak yer aldı. Ancak basında yer aldığı şekliyle sanki, kavşağı yapan müteahhit kavşağın altında kalmış izlenimi verildi, “yaptığı hatanın altında kaldı ve bunu canıyla ödedi” izlenimi verildi. Ancak durum hiç de böyle değildi. Orada bir şantiye şefi, daha doğrusu yüklenici firma ve temsilcisi bir şantiye şefi ve bir kontrol teşkilatı vardı. Kontrol teşkilatı, Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü. Yüklenici firma da, malum o günlerde gazetelerde yazan bir firma. Ölen şahıs, yüklenici firmanın kalıpçı taşeronu, yani orada sigortalı olarak çalışan bir işçi. Büyükşehir Belediye Başkanının ağzından sanki, yüklenici firma yaptığı hatanın altında kalmış gibi gösterildi. Ama maalesef, kamu davası da açılmış durumdaydı, cumhuriyet savcılığı nezdinde soruşturma açılmış durumdaydı. Kontrol teşkilatı izin vermeden orada beton dökülemez. Yüklenici firma betona onay vermeden kontrol teşkilatı zaten betona onay veremez. Beton dökümü sırasında kalıpta bir göçme meydana geliyorsa, kalıbın kurulmasında bir sıkıntı var demektir. Kaldı ki, 1 metre yüksekliğinde beton dökülen bir taşıyıcı sistemde kalıp iskelesinin projesinin yapılması gerekir, herhangi bir proje yok. Bununla ilgili de gerekli bilgi, belgeleri istedik. Herhangi bir bilgi, belge gelmedi. Basına ve kamuoyuna gerekli açıklamaları yaptık, gene üzerine küller serpilip, olay kapanmış durumda ve bir şahsın ölümüyle sonuçlanmış durumdadır. Bu ve bu gibi uygulamaları bundan sonra da kentliye karşı yapılacak her türlü suçun karşısında biz halkın tepki göstermesi için elimizden gelen her türlü önderliği yapmaya hazırız, teknik desteği sağlamaya hazırız, uzmanlarımızla birlikte, Ankara’da yaşayan bütün uzmanlarla birlikte bu uygulamaların karşısında olacağımızı beyan ederiz. SUNUCU- Halkımız pek meşgul galiba ya da zaten dinlemiyorlar, biz bize sohbet ediyoruz. Sohbetimize devam edelim, ama bu arada bizi dinleyen ve duyarlı dinleyicilerimiz varsa, -435 26 24 - 435 21 22- sesinizi duyurun, sesinizi sesimize katın. KÖKSAL ŞAHİN- Uygulamanın doğru olduğunu düşünen vatandaşlarımız varsa, onlardan da telefon bekleriz. SUNUCU- Bu arada bir başka alan, kentte yaşayan yurttaşların sadece yaya hakları konusunda değil, memleketin genel ahvaliyle ilgili olarak da söz söylemeleri gerektiğinde kullanabileceği alanlar meydanlar. Ankara eski meydanları olan kent, Tandoğan Meydanı, Kızılay Meydanı. Her geçen gün meydanlar yok edilmeye başlanıyor. Gerekçeleri her ne olursa olsun... Bunun altında tabii ki, bir komplo aramıyoruz, ama öyle zannediyorum ki, Kızılay’daki bu uygulamayla birlikte bir başka meydan da yine yurttaşların elinden alınmış olacak gibi geliyor. Kent ve meydan ilişkisi açısından bir mimar olarak bize neler söylersiniz? ŞEKİBE ARSLAN- Biraz önce bir şeylerden bahsetmiştim, yani insanların hayalinde kurguladıklarıyla yaşadıkları süreçlerden bahsetmiştim. Eğer, biz katılımcı bir modelle ve sosyal bir ilişki ve kent hayal ediyorsak, meydanları ya da böyle toplanabileceğimiz, halkın bir arada bulunabileceği alanları yok etmeye en azından girişmeyiz. Geçmişte de yaşadığımız birkaç örnek var. Ben henüz Ankara’ya yeni geldiğim dönemlerde mesela, Güvenpark’ın otopark olma süreci vardı. Akın bey gelse, belki sürecin içerisindeki biri olarak o dönemi çok daha iyi tanımlayabilecek. Kızılay, birer bire parçalanıp, yok edilip, birer yapı yığınına ya da geçiş mekânına dönüştürüldüğü zaman, elimizde ne kalacak acaba? Sadece gündüzleri yaşayan, iş için kullanılan, geceleri terk edilen ruhsuz ve tanımsız mekânlarımız olacak. SUNUCU- Bilge bir Kızılderili’nin çok hoş bir sözü var, “son nehir de kuruduğunda, son orman da bittiğinde, sadece paramızı mı yiyeceğiz?” Banknot galiba, besin değeri yüksek olan bir şey değil. ŞEKİBE ARSLAN- Yani hem öyle, hem de galiba ben biraz öyleyim aslında, belki de hepimiz öyleyiz; yaşadığımız mekânlardan geçmişten bir iz bulmaya çalışıyoruz. Güvenpark otopark olsaydı, neyi çözümlemiş olacaktık? Şu anda en azından öğlen vakti gittiğinizde, işten çıkanların 5 dakika soluklandığı, gençlerin buluştuğu bir mekân halinde. Bunu kaybetmekle ne kazanacağız? Biraz artı ve eksileri bu tür düzenlemeleri yaparken hakikaten iyi tartmak, iyi ölçmek durumundayız. Kızılay’da 70 yıllık, 80 yıllık binaların çoğunu kaybetmiş durumdayız, birkaç tane numune binamız kaldı. Bunların biri de, Körfez Lokantasıydı. O süreçte de, biz mümkün olduğunca müdahale etmeye çalıştık, yaşatmaya çalıştık. Aslında tabii ki, bir ticari işletmenin yaşaması değildi, bir geçmişti, anıları paylaşmaktı. 70 yaşındaki bir Ankaralının torununu alıp, “bak, burada biz dedenle karşılaştık” deyip, anılarını anlattığı, paylaştığı mekânlar. Bunları çok hızlı kaybetmeye ve çok hızlı elimizden kayıp gider oldu. Hepimizin bulunduğumuz mekânlarda, bulunduğumuz yerlerde sahip çıkmalıyız diye düşünüyorum. Çünkü, “kent hafızası” dediğimiz şey, sadece beton yığınları değildir, o mekânları yaşadığımız yerlerdir, alanlardır, parklardır. Bunları yaşataraktan bir kent, kent olabilir. Yoksa hızla dönüşen, hızla silikleşen ya da sürekli kimliğini yitiren bir hal olacak diye düşünüyorum. SUNUCU- Belleği sürekli diri tutmanın yollarından biri de, galiba müzeler. Müzelerden de yararlanmak söz konusu olduğunda, Ankara fena sayılmayan olanağı olan bir kent ve Türkiye’nin neredeyse en gelişkin müzelerinden birine sahip. Ankaralının müze kullanma alışkınlığı açısından bakıldığında, neler söylenebilir? Sizce yurttaşımız, tarihe, geçmişe ve belleğine gereken özeni gösteriyor mu? ŞEKİBE ARSLAN- Bu konuda istatistiksel olarak bir şey söylemeyeceğim, ama şöyle bir şey söyleyeceğim: Özellikle biz Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak “Çocuk ve Mimarlık” diye bir çalışma yürütüyoruz. Burada mekân kültürünü çocuklarla paylaşmaya, aslında Mimarlar Odasında çalışan mimar arkadaşlar beraber çocuklarla yeni bir şeyler öğrenmeye başladık. Buradaki bir atölye çalışmamızı, Anadolu Medeniyetleri Müzesinde yaptık. Hem müze yetkilileri, hem de bu konuya ilgi duyan Ankalılar, meslek örgütü üyelerimiz oldukça da ilgililerdi. Çocuklar da inanılmaz bir heyecanla o mekânlarda çalışmalarını yürüttüler. Sanırım, daha sık gidip, hafızamızdaki izleri tazelememiz gerekiyor diye düşünüyorum. SUNUCU- Açıklamalarınızdan dolayı teşekkür ediyorum. Değerli dinleyiciler; sizlerle paylaşmak istediğim bir mesaj var. Dinleyicimiz Zeynep hanım derler ki, “Celal bey, sadece yaşlılar mı oradan geçemeyecek? Benim astımım var. Ben gibi hastalar ne yapacak?” Biraz önce konuğumuz Kenan Akdemir ifade etmişlerdi, altgeçitler kullanılırken ihtiyaç duyulacak oksijen daha önce tasarlanırken bu denli yoğun trafik gözetilerek çözülmediği için, çok temel hayati sorunu olan yayalar açısından bakıldığında da durum vahim. Bunu dinleyicimiz iletelim istiyor. Öyle zannediyorum ki, buna eklenecek sözleriniz var. Ama sizinle aynı zamanda yerel yönetimler reform bir reform önümüze konulmuştu. Orada yerel yönetimlerin güçleri biraz daha artırılsın isteniyordu, çünkü merkezi yönetim yer yer ceberut, “ben en doğrusunu biliyorum” deyip, yerel inisiyatifleri yok sayan, bütün sıradan kararların Ankara’dan merkezden alındığı bir uygulama yerine, dünyada da her geçen gün merkez dışına gidiş var. Yerel yönetimler biraz daha etkin olsun isteniyor. Yerel yönetimler etkin değilken, yerel yönetimlerle mimarlar, mühendisler arasında uygulamadan kaynaklı sorunlar yaşanıyor. Bir de, yerel yönetim reforma gerçekleştiğinde sizce ortaya nasıl bir tablo çıkar? KENAN AKDEMİR- Gerçekten astımlı olan Zeynep arkadaşa kolaylıklar diliyorum. Altgeçitlerden geçerken sıkıntı çekeceği doğrudur, ama buna zannediyorum, gerek kalmayacak, halkın tepkisi bu uygulamayı geri adım attıracaktır diye düşünüyorum. Tabii, bu tür kararlar belediyelerin kendi içindeki örgütlülüğüyle gelişecektir diye düşünüyorum. Belediyeler katılımcı modellerini geliştirirlerse, halk sorunlarını aşama aşama belediyeye aktarır ve belediye de bu sorunlar ışığında çözümler üretir diye düşünüyorum. SUNUCU- Halihazırda bunun araçları var mı? Örneğin, belediyeler yurttaşların, bu örnekte yayaların katılımlarını gözetmek, onlardan bir geri bildirim almak için belediyelerle kent sakinleri arasında bu mekanizma var mı? KENAN AKDEMİR- Olduğu söylenir, ama belediye uygulamalarında halkın katılımı sağlanmaz. Örneğin, belediye meclislerini oluşturan insanların da teknik insanlar olduklarını biliyoruz, ama konuya ne kadar vâkıflar, konunun ne kadar uzmanılar? O konu biraz tartışılabilir. Ben aslında belediye meclisinin oluşumunda, şehircilikle ilgili uzman insanların görev alması konusunun mutlaka gündeme getirilmesi lazım. Katılımcılık orada çözülebilir, çünkü belediyelerin her türlü sorunları belediye meclislerinde tartışılır ve karara bağlanır. Bu karar sonucunda uygulamaya geçilir. Esas tartışma mekanizmaları orada biraz daha tekniğe yöneltilirse, sorun şehircilik sorunu olarak çözülür. Yoksa bireylerin düşünceleri olarak değil, halkın sorunu olarak çözülebilir. Ben kullandığım mekânın kendi düşüncelerime doğru imal edilmesini tasarlarım, meclise de bunu yansıtırsam ki, belediye meclislerinden genel meclisimize, Türkiye Büyük Millet Meclisimize de geçebiliriz, konu burada da mutlaka uzmanlar tarafından tartışılmalıdır. Her meslek alanından uzmanlar mutlaka komisyonlarda yer almalıdır; her görüşe mensup insanlar da yer almalıdır. Tek taraflı düşünceler, görüşler ülkenin şehirciliğini geliştirmez, geri bırakır; biraz da böyle bakmak gerekir. Halkı sorunlarına ben ilçe belediyelerinde, Ankara’da birtakım belediyelerde kent konseyleri düzenleniyor. Keşke bu kent konseylerini işe geldikleri günden itibaren hayata geçirebilseler, seçimlere yönelik yatırımlar olarak değil, göreve başladıkları günden itibaren başlatsalar, kentin sorunlarını, ilçelerin sorunlarını çok daha sağlıklı ve halkla bütünleşerek çözeceklerine inanıyorum. Biraz da konuyu buradan aşarsak, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız bu konuyu kendi kent konseyini de oluşturarak çözebilir diye düşünüyorum. Oraya kent konseyi anlamında Büyükşehiri temsilen ilçe belediyelerinden temsilcileri atar, orada daha güzel, daha sağlıklı uzmanlarca tartışılarak neticelendirilir diye düşünüyorum. Bu şekilde sorunları aşmak, halkın düşüncelerine sevimli yaklaşmak demektir. Bu sevimli yaklaşımları her zaman bekliyoruz. SUNUCU- Teşekkürler Sayın Akdemir. (Müzik arası) Değerli dinleyiciler; Toplum Sorunlarını Araştırma Merkezi ve Radyo Özgür’ün ortaklaşa gerçekleştirdiği “Demokrasi Kuşağı”nın bu haftaki konusu Kızılay’daki yaya trafiğine dair düzenleme. Konuklarımız; Mimarlar Odası, İnşaat Mühendisleri Odası ve Makine Mühendisleri Odasının Ankara şubelerinden Şekibe Arslan, Köksal Şahin ve Kenan Akdemir. Konuklarımız, şu ana kadar bu uygulamaların mimarlık ve mühendislik mantığı açısından bakıldığında, karşılıkları neler, ne tür anlamları var; bunlarla ilgili sohbetimize devam ediyoruz. Sizlere programımızın sonuna doğru, dilekçeyle ilgili bir örnekten söz etmiştim, işte şimdi tam da sırası. Örnek kişisel dilekçeniz için de, “Ankara Valiliği İl Trafik Komisyonu Başkanlığına” diye başlayacak olan dilekçenizin içeriğiyle ilgili olarak da söyleyeceklerimiz var. Ama ondan önce hatta bir dinleyicimiz var. İLKNUR- İyi günler diliyorum.Konuyu tam olarak bilmiyorum ama... SUNUCU- Konumuz, Kızılay’daki yaya trafiği ve yaya trafiğinin altgeçit aracılığıyla çözülmek istenmesi. Tam merkezde, Ankara'nın kalbinde yayaları dışlayan bir uygulama, buna dönük de konuklarımız uygulamanın ne kadar yanlış olduğuna dair yargılarını paylaştılar, sizi dinlemek isteriz. İLKNUR (Canlı telefon bağlantısı)- Ben de buna karşı olduğumu belirtmek istiyorum... SUNUCU- Anladığım kadarıyla, radyo link hatlarımızda bir problem var galiba. Ankaralı kentine sahip çıkıyor. Bunun örneklerini daha önce Güvenpark’ta ve Kuğulu’daki düzenlemelerde gördük. O yüzden bu uygulamanın da, aklın emrettiği tarzda çözüleceğine dair yargılarımız kesin. İnanıyor ve biliyoruz ki, Kızılay’daki bu yanlış uygulamadan er ya da geç vazgeçilecektir. Sevgili dinleyiciler; bu konuyla ilgili olarak Ankara Valiliği İl Trafik Komisyonunun bu uygulamasına dönek olarak da, kişisel örnek bir dilekçeden söz ediyoruz. Bu aradan teknik sorunlarımız giderildi zannediyorum. Hatta bir dinleyicimiz var, buyurun efendim. FADİME (Canlı telefon bağlantısı)- İyi günler. Aynı zamanda emekli kreş öğretmeniyim. Kızılay’daki rezalete değinmek istiyorum. Tabii ki, sizi her zaman dinlediğim gibi, bugün de sabahtan başlıyorum akşama kadar... Bu şahıs tarafından yapılan ilk yanlış değil. SUNUCU- Sesinizi tam alamadık, tekrarlar mısınız? FADİME (Canlı telefon bağlantısı)- Bu Kızılay’daki yaya trafiğinde yapılan yanlış ilk değil. Bu şahsın yanlışlarını doya doya yaşadık ve midemiz bulanıyor. SUNUCU- Başka bir teklifiniz ve öneriniz var mı? FADİME (Canlı telefon bağlantısı)- Ben dün Kızılay’a indim, annem 75 yaşında... Yürüyen merdivenlerde ya çıkış, ya iniş çalışıyor, iki birlikte çalışmıyor. 75 yaşındaki bir insanı ben nasıl attaki metrodan yukarıya çıkaracağım? SUNUCU- Bu soruyu biz de, radyomuz aracılığıyla iletmiş olalım. FADİME (Canlı telefon bağlantısı)- Ben sizin bu duyarlılığınıza da çok teşekkür ediyorum. Tüm Ankaralıların duyarlı olmasını diliyorum. Bu sadece sizin, benim, birkaç kişinin sorunu değil, bu herkesin sorunu, çocuklarımızın, yaşlılarımızın, bizleri sorunudur, ama çözeceğiz de. SUNUCU- Teşekkürler, çok sağ olun. Değerli dinleyiciler; sıklıkla engellilerimiz açısından ya da yaşlılarımız açısından bu uygulamanın adil olmadığına dair yargılar var. Ama öyle zannediyorum ki, sapasağlam olanlar açısından da bu sorun olanca çıplaklığıyla orta yerdedir. Bir kişisel örnek dilekçeden söz ediyoruz, ama bu arada hatta bir dinleyicimiz daha var, hemen alalım. SÜLEYMAN (Canlı telefon bağlantısı)- Ben kendi görüşlerimi anlatmak istiyorum. Ben işçiyim. Bu Belediye Başkanının geçmişten beri gelen böyle bir bireyciliği var, “ben bilirim, ben yaparım” olayı var. Birincisi; sanıyorum, alttaki esnaf kendi kafa yapısına uygun olduğu için, insanları metronun içine doğru itip, orada alışveriş yapmasını sağlamayı amaçlıyor. İkincisi de; gündemi değiştirmek için bugün pankartlar falan asmış. Bu adamın bugüne kadar uyguladığı sistem, yöntem bu. SUNUCU- Teşekkür ediyoruz. İletmek istediğiniz bir başka mesaj var mı? SÜLEYMAN (Canlı telefon bağlantısı)- Hepimizin bu olaya sahip çıkması gerekiyor. Ben gene bildiğim kadarıyla, okuduğum, gördüğüm, duyduğum kadarıyla, şehir planlamacı arkadaşlar daha iyi bilir, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir keşmekeşin olmadığı söyleniyor. Yaya trafiğinin öncelikli olması gereken yerde, bilim adamları söylüyor, bu işi okuyanlar söylüyor. Bu adam bilimi de inkâr ediyor. SUNUCU- Teşekkür ederiz Süleyman bey, sağ olun. Örnek dilekçemizden bahsedeceğiz, ama bir de imza kampanyasının düzenlendiğine dair bir haber var. Mimarlar Odası binası önünde imza kampanyası devam ediyor. Bilmeyenler için; Konur Sokak 3/3 Kızılay. Söz konusu örnek, kişisel dilekçeyi de hızla sizlerle paylaşmak istiyorum: “3 Ekim 2003 tarihi itibariyle Kızılay Meydanı ve Atatürk Bulvarı üzerinde hemzemin yaya geçitleri kaldırılmaya başlanmıştır. Atatürk Bulvarı’nı ve Kızılay Meydanı’nı dört parçaya ayıran ve kent merkezindeki yaya hareketlerini kısıtlamaya yönelik bu düzenleme, bu alanı yaya olarak kullanmak durumunda olan kentlilerin uluslararası ve ulusal yasa ve yönetmeliklerle tanınan haklarının açık bir ihlalidir. Kentlilerin, özellikle kentlerin merkezlerinde sadece bir iki noktada alt ve üst geçitleri kullanmaya zorlanması, yaşlı, çocuk sahibi, elinde yük, paket taşıyan, engelli, sağlık sorunu olan yaya yurttaşlara karşı kesin ve acımasız bir ayrımcılık anlamına gelir. Üstelik bu ayrımcılık, eşitlik ve adalet ilkesine aykırıdır ve büyük bir çoğunluğu motorlu taşıt kullanıcılarına karşı haksız bir mağduriyete itmektedir. Kızılay kent merkezi ve Atatürk Bulvarı üzerindeki hemzemin yaya geçitlerini ortadan kaldıran ve kentin bir otoyol ile ayrılmasına neden olan bu durum, kent merkezini yaya olarak kullanmamı zorlaştırmakta, kimi zaman imkânsız hale getirmektedir. Komisyonunuzun bu uygulamaya son vererek, Kızılay’ı yaya öncelikli bir bölge haline getirmesini, zeminde çok daha sık yaya geçidi yapmasını, motorlu trafiğin akışı için alternatif çözümler üretmesini; kentin kuzeyiyle güneyi arasında hızlı bir trafik akışını sağlayacak kapsamlı etütlere dayanan ve kent merkezinden geçmeyen seçenekler üretmesini talep ediyorum ve söz konusu uygulamaların iptali için gereğini saygılarımla arz ederim.” İsim, imza, adresin yer aldığı örnek kişisel metninin içeriğini sizlerle paylaştık. Sözü İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesinden Köksal beye verelim. Radyomuz dinleyicilerine, gerek odalarımızın ortak görüşü, gerekse kişisel görüşümüz açısından bakıldığında, en son neler söyleyeceksiniz? KÖKSAL ŞAHİN- Biz sadece altı oda olarak ya da yirmi oda olarak, TMMOB olarak ya da demokratik kitle örgütleri olarak bu uygulamanın karşısında durmamız hiçbir zaman yeterli değil, yeterli olmadığı bugüne kadar görüldü. Artık kentlinin kente sahip çıkması gerekiyor. Bu bağlamda biz Cumartesi yapacağımız basın açıklamasına, Kızılay Meydanı’nda yapacağımız basın açıklamasını, tüm duyarlı Ankaralıları davet ediyoruz. Bunun örgütlenmesi için bütün demokratik kitle örgütleriyle çalışmalarımız devam ediyor. Ancak sadece demokratik kitle örgütlerinin temsilcilerinin katılımıyla yapılacak bir basın açıklaması ya da sadece bizim topladığımız dilekçe örneklerinin Ankara Valiliği İl Trafik Komisyonuna iletilmesiyle kararın geri döndürülmesi zor. Ancak kentli kente sahip çıkarsa, gerçekte anlamda kentli kente sahip çıkarsa bu karar geri çevrilebilir. Biz bu kararı geri çevireceğiz ve halkımızı Cumartesi günü saat 11.00 sularında, 11.30 sularında yapacağımız Kızılay’daki basın açıklamamıza davet ediyoruz. SUNUCU- Bu daveti biz de, radyomuz aracılığıyla tekrar tekrar iletiyoruz. Kentlinin er ya da geç kentine, daha önce de olduğu gibi sahip çıkacağına dair kuşkumuz yok. Değerli dinleyiciler; üç konuğumuz vardı, Mimarlar Odasından Şekibe Arslan, İnşaat Mühendisleri Odasından Köksal Şahin ve Makine Mühendisleri Odasından Kenan Akdemir bizimle bizimleydi. Kızılay ve yaya trafiğiyle ilgili sorunları tartıştık, konuştuk, sizlerle paylaştık. Programımızın sonuna geliyoruz ve son bir iki kısa söz konuklarımıza vermek istiyorum. Sayın Şekibe Arslan, radyomuz dinleyicilerine bir mimar olarak, kente sahip çıkılması gerektiğine dair neler söyleyeceksiniz? Kentlinin kent duyarlılığı için, hayal etmek dışında somut neler yapması gerekir? ŞEKİBE ARSLAN- Bulunduğumuz noktada bizi rahatsız eden her şeyi dile getirmek, bunu yetkililere iletmek galiba en büyük görevimiz. Meslek odaları olarak bizler elimizden geldiğince, bilimsel doğrular çerçevesinde yapıyoruz bunu, yapmaya çalışıyoruz. Mutlaka çok eksiğimiz var, eksik bıraktığımız şeyler var; ama Köksal beyin de demin söylediği gibi, kentlinin kente sahip çıkmasıyla ancak gerçekten doğru, düzgün işleyebilir bir süreç kurgulayabiliriz. Yoksa, hepimiz sadece konuşmakla kalacağız gibime geliyor. Bizi rahatsız eden her şeyi, her uygulamayı, ilgililere ve yetkililere tepkimizi göstererekten, düşüncelerimizi ileterekten mutlaka bir araç ve yöntem bulup, bunu uygulamamız gerekir diye düşünüyorum. SUNUCU- Çok sağ olun, teşekkür ediyorum. Makine Mühendisleri Odası Ankara Şubesinden Sayın Kenan Akdemir, radyomuz dinleyicilerine en son neler söylemek istersiniz? KENAN AKDEMİR- Ben Özgür Radyonun bu programından dolayı, özellikle Celal İnal arkadaşı da kutlarım, toplumu uyarmanın yollarını yakalayabiliyor. Bizi de buraya davet ettiği için, topluma ulaşmanın yolunu bize açtığı için kendisine teşekkür ediyorum. Özgür Radyo dinleyicilerine de güzel günler diliyorum. İnşallah, yayalara kapatılmayacaktır. Özellikle Kızılay konser alanı olacaktır, şölen alanı olacaktır; ben bunu bekliyorum. Protokol yolu olarak kullanılmasının bir sakıncası yok, protokol yolu olarak da kullanılabilir. Ama orası bir şölen alanı olmalıdır, meydan olmalıdır, ora tarihe geçmelidir diye düşünüyorum. Bunun önünü de mutlaka açacaklardır diye düşünüyorum. SUNUCU- Teşekkürler. Değerli dinleyiciler; Toplum Sorunlarını Araştırma Merkezi ve Radyo Özgür’ün ortaklaşa gerçekleştirdiği bir “Demokrasi Kuşağı” daha burada usul usul bitti ve biz konuklarımızla Kızılay’daki yaya trafiğinin muhtemel vahametleri üzerine sohbetler ettik ve bu uygulamanın ne kadar yanlış olduğuna dair vurgularda bulunduk. Siz sevgili dinleyicilerimize ileteceğimiz son mesaj, İnşaat Mühendisleri Odasının 16-17 Ekim 2003 tarihlerinde Karayolları Genel Müdürlüğünde gerçekleştireceği bir etkinlikle ilgili. Ulaştırma Politikaları Sempozyumuna ilgili olan bütün Radyo Özgür dinleyicilerini, İnşaat Mühendisleri Odası davet ediyor. Bu daveti bizler de iletmiş oluyoruz. Bir sonraki programda görüşmek üzere hoş ve esen kalın. ----&----
Tweetle
Okunma Sayisi : 8424
|
Adres : Konur Sokak 4/3 06420 Yenişehir / Ankara • E-posta : info@mimarlarodasiankara.org Telefon : 0 312 4178665 • Faks : 0 312 4171804 • GSM Santral : 0 533 4777967 |
Son Güncelleme : 21.11.2024 - 12:57:08 Şu an 1 kişi online | Hukuki Şartlar ve Gizlilik Hakları |