Üye Bilgileri.size uygun bölümden devam ediniz.sitemizdeki online işlemlerden yararlanabilmek için kayıt olup parolanızla giriş yapmanız gerekmektedir. |
MİMARLAR ODASI ANKARA ŞUBESİ YEREL YÖNETİM / KENT POLİTİKASI İlk taslak (hazırlayan: a. atauz) Giriş: Bir politika nasıl hazırlanmalı? Politika metni, Yakın veya öngörülebilir bir geleceğe yönelik olarak, Nelerin yapılmasının ve gerçekleştirilmesinin istendiğini /tercih edildiğini ve yapılması düşünülen işlerin nasıl gerekçelendirildiğini, alanını nasıl kapsadığını ve neleri dışarıda bıraktığını, temel yaklaşımların ve yeğlemelerin neler olduğunu, ilkeleri, önerilerle ilgili temel öncüllerin neler olduğunu, ele alış tarzını ve önceliklerle ilgili genel tercihlerin neler olduğunu, konular arasındaki bağların ve ilişkilerin nasıl kurulduğunu, gösteren, yönelimin genel özelliklerine ve ana doğrultusuna/ yönüne işaret eden, sorumlu olduğu/ sayılabileceği alanın/ coğrafyanın bütünü için kapsayıcı olan, vb. uygulamaya yönelik, temel ve sistemli bir belgedir. Politika genel yaklaşımlı genel kapsamlı bir metindir. Bu bakımdan daha çok ilkeleri, gerekçeleri ve önerileri sistematik bir bütünlük ve iç tutarlılık içinde ele alır. Geleceğe yönelik tasarının en genel metni politika metnidir. Politika bir program değildir. Bu edenle bir politika, bir programda olması gereken ayrıntılara, net tanımlara, zamanlamayla ilgili konulara, politikanın gerçekleşebilmesi için mutlaka gerekmiyorsa aşamalandırmaya, sorumlukların dağılımı veya görev bölüşümü gibi konulara, uygulama yerleri ve bütçeleri gibi konulara vb girmeyebilir. Bunlar politika metnin oluşumu için özelikle istenmemişse, politika metninde yer almayabilir. Politikadan yola çıkılarak, planlar, programlar, projeler, uygulama planları eylem planları kendi hiyerarşilerine göre düzenlenerek, politikaya uygun bir biçimde geliştirilebilir. Politika, sistemli bir biçimde geleceğe yönelik tasarılar oluşturulurken, eğer kapsam ve/veya amaç gerektiriyorsa, en kapsamlı metin olarak, bütün bu çalışmalar için başlangıç noktası olur. Politika, Kişisel bir konuda/ alanda bile olsa, toplusal bir yönü/ başkalarına dönük bir yönü olduğu için veya doğrudan toplumu ilgilendirdiği/ için, toplumsal bir süreçtir ve toplumsal/ toplumsallaştırılmış bir biçimde oluşturulmalıdır. Politikalar üretiliş yaklaşımlarına göre sınıflandırıldığında, genel olarak, demokratik ve demokratik olmayan yaklaşımlarla oluşturulmuş olabilir. Politika metinleri, her toplumsal karar/ yeğleme/ yaklaşım için söz konusu olabileceği gibi, normatif metinlerdir ve üretildiği ortama göre bir sübjektivite/ ideolojik bir yön/ karakter taşır. Bu durumda, politikalar hem genel, hem de normatif oldukları için, ayrıca etkiledikleri kitleler/ toplumsal yapılar da homojen olmadığı için, kapsadıkları alandaki farklı kişilere ve gruplara farklı etkilerde bulunacaktır. Bazı politikalar bireyler (monarklar) tarafından veya küçük bir grup eliyle de biçimlendirilebilir. Ancak bu politikaların (toplumun yararına bile olsa) zorlayıcı/ tepeden inmeci/ demokratik olmayan/ despotça politikalar olduğunu söyleyebiliriz. Demokratik bir yaklaşımla politikanın hazırlanması, politikanın ilgilendirebileceği alanda kimler varsa herkesi, mümkün olduğunca sürecin içine davet eden bir yaklaşımla ele alınır. Politikanın, demokratik bir yaklaşımla hazırlanmasının avantajları, Politikadan (olumlu veya olumsuz yönde) etkilenecek herkesin, politikanın biçimlendirilmesine katkıda bulunabilme şansını elde etmesi ve böylece politikanın alacağı biçimin, ilgili tarafların içinde bulunduğu gerçeğe uyumlu bir biçimde tanımlanabilmesi ileride politikanın karşılaşabileceği direncin ortadan kalkması/ azaltılması, politikadan beklenen yararın elde edilebilmesidir. Politikadan etkilenebilecek olanlar politikanın oluşuna/ biçimlenmesine katkıda bulunabilirse, politika incelmiş, farklı grupların beklentilerin/ çıkar çatışmalarını dikkate almayı daha iyi başarmış ve bu nedenle de daha gerçekçi ve kriz/ çatışma yaratmayan gelişme öngörüleri haline gelebilirler, Buna karşılık, demokratik süreçler, zaman alıcı, eğer kötü niyetle yaklaşılırsa kolayca daha oluşum halindeyken sabote edilebilir, haline dönüşebilir. Bazı durumlarda hiçbir sonuç alınması mümkün de olmayabilir. Bu nedenle, Bu politikaların çoğulcu yaklaşımlarla ve sabote edilmeden üretilebilmesi için müzakere, çoğulcu ortamda karar alma ve sonuca ulaşabilme, farklı önerileri birleştirebilme, veya her birinin öngördüğü olanaklarla/ çıkarlarla çelişmeyecek ara yaklaşımlar bulma, alternatifler yaratabilme, vb konularında belirli bir beceri ve deneyimi edinmiş, kolaylaştırıcı/ örgütleyici ve politika metni üreticilere ihtiyaç olacaktır. Bu tür demokratik yaklaşımlarla bir politikanın geliştirilmesi çabasına, “müzakereci yaklaşım” adını verebiliriz. Bu yaklaşımla, uygulamaya yönelik olarak geliştirmek istediğimiz düşünceleri, heterojen bir ortamda ve çoğulcu bir yaklaşımla, farklı çıkarlar arasındaki tartışmaları ve durumları dikkate alarak (bunları değiştirerek veya koruyarak) nasıl gerçekleştirebileceğimiz konusunda tutarlı önermeler dizgesini kurabiliriz. Bu dizgeyi kurma çabasını “politika” ve bu dizgeyi yaratma ve yaratılan politika metnini uygulama çabasında bulunmayı da, “politika yapmak” olarak tanımlayabiliriz. Politika yapanların mutlaka profesyonel “politikacılar” olması gerekmez. Politikanın uygulanmasından etkilenen ne kadar grup/ taraf varsa, “müzakereci” bir politik sürece (politika metnin oluşturulması, uygulanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi) katılması yararlı olur. Bu katılımcılar profesyonel politikacı olmadıklarından sürecin işleyişinde bir çok güçlükle karşılaşabilirler. Profesyonel politikacı, ilgi alanındaki bilimsel bilgilerin ve güncel gelişmelerin sürekli olarak izlenmesinde, geleceğe ilişkin öngörülerin yapılması ve gelecek tahayyüllerinin kurulmasında, farklı grupların düşüncelerini dile getirmelerinde, birbirleriyle çatışmacı olmayan bir biçimde iletişim kurmalarında yardımcı olan, çoğulcu bir tartışmanın sonuçlarını dikkate alan bir sonuca ulaşılmasını kolaylaştıran, vb bir işlev üstlenecektir. Bu nedenle “iyi politikacı” yönetmek yerine “iyi yönetişimi” gerçekleştirmede fonksiyonel olan bir aktör olarak düşünülebilir. Politikalar Metninin Hazırlanma süreci: “Politikalar” çalışmasına başlangıç noktası olarak “ACE Beyaz Kitap” alındı. Bu seçimin nedeni, oldukça geniş bir tartışmaya konu olduğu düşünülen bazı kavramların, Avrupa Birliği ülkelerindeki diğer mimarlar tarafından ne tür “kamu politikaları” biçiminde önerildiğini oldukça net bir biçimde göstermesidir. Bu kamu politikaları, kuşkusuz, Türkiye’deki kentlerin ve kent ve yönetimlerinin sorunlarına yanıt verebilmek bakımından bir çok farklılık ve eksiklik taşımaktadır. Politikaların gözden geçirilmesinde ve yenilenmesinde, Türkiye’nin bu alanda ki birikiminin, bu bakımdan gözden geçirilmesi yararlı olacaktır. Ayrıca Mimarlar Odası, daha eski dönemlerden beri yerel yönetim sorunlarıyla ilgilenmekte ve bu alanda öneriler geliştirmektedir. Bir başlangıç noktası olarak bu tartışılmış metnin kabul edilmesi ve bu metnin Türkiye kentlerinin ve kent yönetimlerinin sorunlarına uyarlanmasının bazı avantajları olabileceği düşünülmüştür. Bunlar, hazırlanacak önerilerin, hem mimarlar arasında belirli bir ortak dil ve ilgi alanın sınırlarını belirlemede, hem de, Türkiye için önerilen düşüncelerin diğer ülke kentlerinin ve kent yönetimleri kamu politikalarıyla ilgili bağlamla ilişkilendirmede ortaya çıkabilecek avantajlardır. Politikaların Türkiye ile ilişkilenmesinde, bazı ilkeler bakımından ancak “deneysel” öneriler geliştirilebilir. Bu önerilerin ne kadar gerçeklik taşıdıkları, ne kadar uygulanabilir olduğu hakkında, kent toplumsal/ politik ve ekonomik bağlamı bakımından fazla fikrimiz olmamakla birlikte, önerilerin gösterdiği doğrultuda atılacak adımların ve girişilecek deneyimlerin, küçük olsalar bile, Türkiye kentleri bakımından yararlı açılımlar getirebileceği düşünülmüştür. Politika önerilerine geçmeden önce bu önerilerin dayandığı ilkelerin, “temel bir politika” olarak benimsenmesinin yararlı olacağı düşünülmektedir. Bu politika ilkeleri kısaca, katılım, yerellik, küçük ölçeklerin (mekan ve toplumsal/ üretimsel ölçekler olarak) kaybedilmemesine ve korunmasına özel bir önem verme ve çevre ilkeleridir. Bu ilkelerin ilk ikisi (katılım ve yerellik) daha çok toplumsal karakterli, küçük ölçeklerin korunması hem toplumsal- ekonomik, hem de teknolojik karakterli, son ilke olan çevre ilkesi de, daha çok doğa ve teknoloji (bu nedenle de aynı zamanda toplumsal) karakterli alanları ilgilendiren ilkelerdir. İlkelerden sonra gelen bölümlerdeki daha somut alanlara ilişkin politika önerileri ise, mutlaka bu ilkelerle ilişkili olarak düşünülmelidir. İlkeler, bu bakımdan, bütün politika önerilerini yatay olarak kesen bir bileşen gibi düşünülebilir. Yani her somut politikanın bir katılım, bir çevre, bir yerellik ve bir de küçük ölçeklerle ilişkili boyutu olabilir. Böylece bu boyutların dikkate alınması, politikanın uygulanma anı (zamanı), yeri ve bağlamı (konteksti) bakımından, politikacının veya uygulayıcının dikkate alması gereken bir ana ilke olarak düşünülürse, politika metninin yazımında büyük bir tasarruf sağlanabilecektir. Ilke 1: KATILIM söz hakkı Kentlerde neyin yapılacağı, neyin yıkılacağı ve “kentin ruhunu” nasıl koruyup yeni kuşaklara aktaracağına kim karar verir? Bu konudaki kararların büyük bir bölümü yöneticilere bırakılmıştır ve yöneticiler de eğer iyi çalışan bir demokratik sistem yoksa, oldukça teknokratik ve bürokratik kararlar olarak kent halkına, kentin işleyişinde ve hizmetlere ulaşımda, baskı/ yararsızlık/ düşük etkinlik ve pahalılık olarak geri döner. Kent geleneği, kent yaşamına rasyonel, demokratik, insancıl katılıma olanak verecek biçimde oluşabilmelidir. Ancak kentler “türdeş olmayan/ heterojen” kavramını, toplumsal bakımdan en geniş kapsamda ve zengin biçimde ifade eden mekanlardır. Heterojen bir kent mekanı için, katılım nasıl ele alınacaktır? “Kimin katılımı ve nasıl katılımı?” soruları nasıl yanıtlanacaktır? Eğer bir politika veya ilke, sadece kavram olarak belirlenir, bunun içinde bulunduğumuz kent toplumlarında nasıl yaşayan- canlı ve organik bir öge olacağı belirlenmezse, bu durumda önerinin fazla bir pratik yararı olmayacaktır. Bu nedenle politika veya ilkeler, mümkün olduğunca, pratik önerilerle de desteklenmelidir. Genellikle metinler, Kent halkı Halk / yurttaş/ tüketici gruplar Kullanıcılar Yapım endüstrisindeki meslek adamları Tasarımcılar/ mimarlar/ sanatçılar Mühendislik alanındaki meslek mensupları Korumacılar İşverenlerin/ kamu ve özel sektör işvereni Yükleniciler Yatırımcılar ve özetle, bütün aktörler biçiminde belirlemektedir “katılımcıları”. Ancak, burada sayılan aktörlerden her birinin katılım biçimi farklı olabileceği gibi, bu katılımlarının kent üzerinde yaratacağı etki de farklı olacaktır. Yukarıdaki listede yer alan katılımcılar iki gruba ayrılabilir: Kent toplumu ve kent toplumu içinde yer alan bazı profesyonel gruplar veya seçkin-özel kesimler. İkinci grubun katılımı için bazı örgütlenmeler mevcuttur (kamu örgütleri, sivil toplum örgütleri/STK’lar, meslek odaları, vb). Asıl zor olan konu, geniş toplum kesimlerinin, kent halkının nasıl örgütleneceği ve katılımın nasıl sağlanacağı ile ilgilidir. Halkın sesinin daha iyi duyulabilmesi için tüketici grupları/ çevre grupları ve diğer STK’lar desteklenmeli ilgili kamu kurumları güçlendirilmelidir elbette. Mekanın oluşumuna katılım bakımından, yapı kullanıcısı güçlendirilmeli, kullanıcının yasal hakları geliştirilmeli ve saygı gösterilmeli, çevrenin gelecekte nasıl şekilleneceği konusunda kamuoyu tartışmalarının yapılmalıdır. Bununla birlikte, asıl sorun çok daha geniş kent toplumu kesimlerinin örgütlenebilmesi[1] ve kentin toplumsal yaşamında çeşitli düzeyde alınan kararlara katılabilmesidir. Bu ilkenin gerçekleşmesi bakımından, kent toplumunun çeşitli kesimlerinin (yoksullar/ orta gelir grubundakiler/ ve varsıllar, az eğitimli olanlar/ ve eğitimliler- profesyoneller, kadınlar/ ve erkekler, mahalle-semt ölçeğinde örgütlenenler/ ve kent ölçeğinde örgütlenenler vb) katılım olanaklarının neler olabileceği, katılıma ne kadar hazır ve istekli oldukları ya da hangi düzeydeki katılımı kendileri için en anlamlı gördükleri vb konularında, Türkiye kentlerindeki toplumlar için daha fazla bilgi toplanmasına gereksinim vardır. Bu ilkenin daha iyi biçimlendirilmesi için, bilginin çoğaltılması için özel çalışmaların araştırmaların yapılması gereklidir. Mevcut bilgi düzeyinde katılım ilkesi bakımından, anlamlı olarak söylenebilecek olan, dipnotta belirtilen mevcut örgütlenmelerin kentsel konularda daha fazla söz sahibi olabilmesi için, kamu yönetiminin (özellikle yerel yönetimlerin), STK’larla ve kamu yararına çalışan devlet örgütleriyle birlikte çalışarak, katılımı artırıcı mekanizmalar tanımlaması gerekliliğidir. İlke 2: YERELLİK Yerel kültür/ kültürel kimlik Küreselleşme ile birlikte, neredeyse bir kavram çifti gibi kullanılan yerelleşme, bu metinde daha çok, modernleşmenin gelmesiyle birlikte (bu Türkiye’deki bir çok kent için farklı bir zamanda başlamış bir süreç olmakla birlikte, Ankara, İstanbul ve İzmir dışındaki kentler için genellikle 1950’den sonra ortaya çıkan bir süreçtir) kentlerin kaybetmeye başladıkları temel kültürel özelliklerin korunabilmesiyle ilgili bir kavram olarak kullanılmaktadır. Yerelliğe saygı/ yerel bölgesel kültürel kimliğin korunması ilkesi, bölgesel kültürün kendisini ifade edebilmesini sağlayan, bölgesel özelliklerin anlaşılmasına destek veren, bir yere ait olma ve bölgesel kimlik duygusunu yaratan ve besleyen, bölgesel kültürel geleneklere saygıyı ve yerel malzeme kullanımını içeren bir uygulama, çeşitli yerel yönetim politikalarının uygulanmasında, mutlaka dikkate alınması gereken bakış açısını belirlemektedir. Yerel kültürlerin korunması ilkesinin en ciddi ve yıkıcı karşıtları, farklı ideolojik kapsamları olan “modernleşme” anlayışları, etnik merkezli ve devletçi milliyetçilik, karşı durulamaz olduğu düşünülen teknolojik gelişmeler ve tek-tipleştirici yönetmelikler ve bürokratik uygulamalar biçiminde özetlenebilir. Yerel kültürel değerler, Geçmişin katkısına değer veren Çağdaş kültüre söz hakkı tanıyan Metropoliten kültürün kendisini ifade edebildiği bir kapsamda tanımlanabilir. Bu nedenle yerellik, sadece geçmişe ait olan değerlerin ifade edilmesiyle ilgili bir kavram olarak değil, yerel kültürün şimdi yeniden üretilmesiyle ilgili bir kavram olarak da düşünülmelidir. Burada ele alınan biçimiyle yerellik bir sentez biçiminde anlaşılabilir. Bu sentez, hem yerel kültürün ögelerini, hem evrensel kültürün ögelerini, geçmişi ve şimdiki zamanı (çağdaşı) farklı biçimlerde kapsayan bir sentez olarak düşünülebilir. Böyle bakıldığında yerellik ilkesi, kültürel değerlerin, bölgesel kültür bakımından önemli inşaat malzemelerinin, bölgesel kültür bakımından önemli inşaat stratejilerinin teşvik edilmesi ve korunmasını da kapsamaktadır. İlke: 3 ÖLÇEKLER ve STANDARTLAR Endüstrileşme Kentsel yapılı çevrenin üretimi bakımından, endüstrileşeme kaçınılmaz ve çok kazançlı, yapılı çevreyi kısa sürede iyileştiren bir süreç olarak tanımlanmış olabilir. Bununla birlikte, kentlerin gelişmesinde ve yönetimiyle ilgili kararların alınmasında, konumun yeniden tartışılması gereken bir süreç de olabilir. Sanayileşmiş yapım süreçleri, herkesin yaşamını zenginleştirecek biçimde kullanılmalı, ancak, endüstrileşmeyle birlikte beliren tehlikeler de göz ardı edilmemelidir. Bu tehlikeler, bir geleneğin, yerel kültürün tahrip edilmesi, zanaat becerilerinin ihmal edilmesi, kent mekanının/ yapılı çevrenin üretilmesi sırasında, zanaatçıların şantiye dışında bırakılması, nitelik gerektiren işgücü boyutunun giderek küçülmesi, tekdüzeliğin teşvik edilmesi biçiminde ortaya çıkabilir veya belirli oranlarda ortaya çıkmıştır. Endüstrileşmiş üretimin çevre/ yapı/ detay üzerindeki etkilerinin incelenmesi, kültürel/ sosyal/ bireysel açıdan yeterli, teknik bakımdan rasyonel, ekonomik bakımdan sürdürülebilir yapım yöntemlerin ortaya çıkartılması için daha fazla araştırmaya gerek vardır. Endüstrileşme, kuşkusuz, Türkiye gibi kişi başına gelirin oldukça düşük, kentleri her yıl milyonlarca yoksulun göç etmesiyle kalabalıklaşan bir ülke için kaçınılmaz önemde olan bir kavramdır. Gerek yapılı çevrenin gerek diğer bütün üretimlerin elde edilmesinde endüstrileşme, ülkenin uzun yıllardır fetişleşmiş bir savsözü (sloganı) olmayı sürdürmektedir. Öyle ki, endüstrileşme, ülkenin bütün modernleşme tarihinin yazınında, hem ilerlemenin ve zenginleşmenin, hem de çağdaş ve uygar olmanın lokomotifi konumundadır. İstihdam bakımından da, çağdaş standartlarda bir iş yaşamı anlamına gelmektedir. Bu nedenle de, kolayca karşı çıkılabilecek bir kavram değildir. Bununla birlikte, kentlere/ yerel yönetimlere yönelik ve sürdürülebilir bir politika oluştururken, endüstriyel süreçlerle ilişkisi bakımından bütün önerilere dikkat edilmesi yararlı olacaktır. Endüstrileşme, politikalarla ilgili tartışmada, “teknoloji seçimi” bakımından önem kazanmaktadır. Seçilen her teknolojinin de çevre, kent ve bunların yönetimi üzerinde kalıcı etkileri bulunmaktadır. Bu bakımdan kentlerde yapılı çevrenin elde edilmesinde, iyi uygulamaların desteklenmesi, geleneksel olarak sınanmış ve denenmiş malzemelerin kullanımının teşviki, yanlış uygulamaların yarattığı hasarın bir eğitim malzemesi olarak kullanılması, iyi düşünülmeden verilen kararlarla endüstrileşmenin ve teknoloji seçimi yapmanın getireceği tehditlere karşı iyi bir korunma yöntemi olabilir. Ucuzluk ve hız sağladığı için gereksiz endüstriyelizasyona ve standardizasyona yönelmek, insanlık dışı ölçeklerdeki mahalleler- kent parçaları oluşturmak veya kent işletmeciliğine geçmek konularında, kentsel politika tercihlerine dikkat edilmelidir. Standartlar Ölçek konusunda, endüstrileşmeyle birlikte tartışılması gereken diğer kavram, standartlaşmadır. Standart, evrensel bir kavramdır ve bu nedenle standartlar, bir tekno-kültürel çevreden diğerine aktarılarak yayılır. Teknolojinin gelişimiyle birlikte, bu yayılma da hızlanmaktadır. Bulunabilen en iyi ve uygun teknolojinin (uzun ömürlü, işletme masrafı düşük vb) kullanımı teşvik edilmelidir. Yakın bir zaman içinde yapı malzemelerinin sayısı belki 50 kat artmıştır. Daha iyi ve dayanıklı parçaların, sürdürülebilir bir yapılı çevre için parça ve sistemlerin, üretimi için standartlar sürekli geliştirilmelidir. Bununla birlikte, düzenlemelerin kapsamı, niteliksel düşünceleri ve toplumsal yaşamın “kültürel özelliklerine” ilişkin düşünceleri de içermelidir. Endüstrileşme ve standartlaşma, büyük ölçekli ve tekrarlanan üretimler bakımından kaçınılmaz olmakla birlikte, benzersiz toplumsal ve kültürel etkinliklere uygun düşen ve her zaman kendisini tekrarlayan bir imalat işlemine uygun modellere dayanmayan teknik standartlar da geliştirilmelidir. Böylece, geleneksel malzeme ve geleneksel yöntemlerin (en azından elenmeye karşı koyabilen bazılarının) korunması ve geliştirilmesi sağlanabilir. Bu durumda standartların, yerel kültürün gerekli ögelerini de içerek biçimde yeniden üretilmesi gerekecektir. Uzmanlaşma Endüstrileşme ve standartlaşma kavramlarını tamamlayan üçüncü kavram, uzmanlaşmadır. Verimlilik ve karlılığa odaklanma, uzmanlaşmayı artıran bir ögedir. Bütün süreçlerde olduğu gibi yapılı çevrenin elde edilmesinde de uzmanlaşma artmaktadır. Kentsel yaşamı etkileyen bütün kararlarda, endüstrileşme ve standartlaşma konusunda dikkatli olunması ve yerel özellikleri taşıyan süreçlerin yok olmamasına gösterilmesi önerilen dikkat, uzmanlaşma ile ilgili olarak da gösterilmelidir. Uzman, tek tek parçaların değil, ortaya çıkan ürünün toplam kalitesi üzerinde durmayı başarabilecek niteliklere sahip olmalıdır. Bu nedenle, dar alanda uzmanlaşmamış, genelci kişilere/uzmanlara ihtiyaç vardır. Tüm düzey ve ölçeklerde teknik, sanatsal, toplumsal ve yönetsel yetkinlikleri ve vizyonu birleştirebilen, kararların yapılı çevre üzerindeki uzun erimli etkilerini anlama yeteneği olan kişilere/uzmanlara ihtiyaç vardır. Sürece katılan herkes, her uzmanın yaptığı katkıyı daha iyi kavramalı, bunun için de, sürecin başlı başına bir amaç olmadığının anlayabilmelidir. Bu da, hem uzmanın, hem de sürece katılan teknik elemanların, dar bir bakış açısına sahip olmayan, geneli ve parçayı görebilen ve irdeleyen bir anlayışla çalışan yerel yönetim örgütlenmesi ile çalışmasını gerektirecektir. Kent ve yapılı çevrenin üretimini ilgilendiren politikaların geliştirilmesinde ve uygulama kararlarının alınmasında, endüstrileşme-standartlaşma-uzmanlaşma ile ilgili tutum, yerel özelliklerin ve küçük ölçeklerin yok olmasına neden olacak nitelikte olamamalıdır. Üretimde küçük ölçekler Kent, çoğulcu yapısını koruyabilmesi, farklılıklarını barındırmaya devam edebilmesi, çok katmanlı ve çok kültürlü bir özünü geliştirebilmesi için, büyük ölçekli-tekelci kararları kolayca alabilen ve uygulayan çeşitli yapılara (örgütsel, ekonomik, toplumsal- ideolojik, vb) yaklaştıracak/ yönelen politikalardan bilinçli bir biçimde kaçınmalıdır. Bu, pazar ekonomisinin temel ilkesi olan tam ve tekelci olmayan rekabetin sağlanması varsayımı/ilkesi bakımından da, bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Küçük ölçeklerin korunması, toptan, büyük, hükmedici ve tekelci yapıdaki kararların kenti belirlemesi riskini azaltıcı bir ilkedir. Ancak bu, kent bütününün uyumlu beraberliğinin sağlanması ve karakterinin/kültürünün sürdürülebilmesi bakımından, üst düzeyde ve genel nitelikli (plan) kararların alınmasında demokratik (katılımcı) mekanizmalarla tamamlanan bir ilke olarak düşünülmelidir. Kentin, kentsel çevrenin ve kentsel yaşamın üretimiyle ilgili politikaların geliştirilmesinde küçük ölçeklerin dikkate alınması söz konusu olduğunda, tasarımda ve yapı endüstrisinde mikro/ küçük ve orta ölçekli işletmelerin desteklenmesi, en azından, üretimde bu ölçekteki üretim birimlerinin varlığının, kentsel politikalar bakımından sağladığı potansiyelin fark edilmesi, önem taşımaktadır. Bu bakımdan, küçük ve mikro girişimlerin yüksek kalitede yapı ve yapı elemanı üretmesinin teşvik edilmesine yönelik politikalar geliştirilebilir. Bu firmaların, iyi detaylandırılmış, işçiliğin ve zanaatın yüksek standartlı olduğu üretimler yapabilmesi için, yerel yönetimlerin, (ustalar ve küçük girişimciler için) kabul edilmenin bağlı olacağı sicillerin geliştirilmeli, küçük firmalarda bile yüksek standartçın elde edilebilmesi için, bu firmalara eğitim sağlayacak düzenekler geliştirilebilir. Yerel yönetimlerin mali politikalarının da, “kara parayı” değil, sorumluluk duygusuna sahip küçük yükleniciyi teşvik etmesinin sağlanması, mal ve hizmet alımı ihalelerinin en küçük firmaların da girmesine olanak sağlayacak biçimde yazılması, önem taşımaktadır. İlke: 4 ÇEVRE Çevre Kentsel politikalar bakımından “çevre” denildiğinde; kentteki doğal veriler, doğal- insan eliyle üretilmiş kent peyzajı, kentte üretilen katı atıklar başta olmak üzere, hava ve su kirlenmeleri, temiz ve atık su altyapısı- arıtma ve gürültü yönetimi ile ilgili konular anlaşılabilir. Çevre politikaları, diğer “politikaları yatay kesen bileşenler” gibi, bütün yerel yönetim politikaları doğal peyzaja (ve kentsel bitki, örtüsüne, ağaçlara, çalılara, küçük bitkilere) toplumsal ve doğal boyutlarıyla çevreye saygılı, çevresel değerleri ve dengeleri zedelemeyen, tam tersine, gözeten ve iyileştiren özelliklere sahip olmalıdır. Çevre politikalarının alt başlıkları olabilecek konular, Doğal verilerin dikkate alınması, kentin güneye/ güneşin sağladığı doğal enerjiye yöneliminin, vadi tabanlarının- doğal hava akım koridorlarının ve sırtların korunması, afet riski taşıyan kent topografyasının yerleşmeye açılmaması/ riski dikkate alarak yapılaşmaya açılması, proje önerilerinin mikro klima üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi mikro klimaya uyan yapıların azalması, tozun azaltılması, yerel malzeme kullanımının azalması vb. konularını, Hava kalitesinin (dış çevre) yönetimi; artan trafik hacmi, yapıların dünyayı daha fazla tahrip etmeden ısıtılması/ soğutulması/ aydınlatılması, insanların içinde yaşadıkları ve çalıştıkları mekanların gün ışığı ile aydınlatılması/ temiz hava alabilmesi vb. konularını, Araç kullanımından doğan sorunlarda; araç sayısını azaltmak için, yaşama- çalışma- alışveriş- kültürel etkinlik mekanlarının yakınlaştırılması/ bütünleştirilmesi olanaklarının aranması, kamu taşımacılığının geliştirilmesini, yayalığın ve bisiklet kullanımının özendirilmesini, gürültüsüz kent- gürültünün perdelenmesi konularını, Atık kaynaklı kirlenmenin azaltılması, sorumluluğunun hatırlatılması, cam/ plastik/ evsel atıklar/ vb geri dönüşüm ve yeniden kullanımını en üst düzeye çıkartmak için önlem alınması, bazı malzemeyle yapılan (cam/ metal/ plastik) ambalaja yerel vergi konulması, atıkların arıtılmasında kapalı sistemlerin tercihi, kentsel yıkımlardan çıkan atığın azaltması ve yeniden kullanımı, vb. konularını, Altyapı tasarımı; yağmur sularının ayrı olarak toplanması, doğal kaynakların tasarruflu bir biçimde kullanılması, kullanılan suyun mümkün olduğunca az kirletilmesi ve ucuz bir biçimde arıtılabilmesi- arıtılmadan doğaya geri döndürülmemesi, peyzaj düzenlemelerinde uzun ömürlü ve az enerji tüketen maddelerin kullanımı ve kentteki yapılaşmada yerel malzeme kullanımının azalması, vb. konularını, Mali tedbirler, bütün bu politikaların uygun mali araçlarla desteklenmesi gerektiği konularını, kapsamaktadır. Enerji kullanımı Kentin enerjiyi en iyi biçimde kullanması, enerji etkinliği sağlaması, enerji tüketimi az bir kent olması ve küresel ısınmayı artırmaması için, (doğal verileri n en iti biçimde kullanılmasını gözeten bir planlama ile) birincil enerji tüketimini azaltması, pasif güneş enerjisini kullanması, binaların elektrik enerjisiyle ısıtılmaması için gerekli önlemleri alması doğrultusunda politikalar geliştirmesi, Sağlık Sağlıklı bir kent olabilmesi için dış ve iç mekanların sağlık bozucu olmaması için gerekli politikaları geliştirmesi, Kırsal alan Kentin sürekli olarak yakın çevresini istila eden ve karakterini/ özelliklerini bozan- ekolojik dengelerini olumsuz biçimde değiştiren bir etki yaratmaması, kırsal alanda yapı ile çevre arasındaki simbiyotik ilişkinin kaybolması, kent dışı hipermarketler, yer bakımından sorunu olmayan (yerden bağımsız) sanayi, turizm amaçlı inşaatlar gibi nedenlerle kırsal alanda ortaya çıkmakta olan tahribata ve sorunlara, ve tahrip olan kırsal alanın yeniden inşasına yönelik politikalar geliştirmesi gerekmektedir. Sürdürülebilirlik Bütün çevresel politikalar, aynı zamanda, kentsel yaşamın sürdürülebilir olması hedefini de kapsamaktadır. Sürdürülebilir kentsel topluluk ve sürdürülebilir performans için, sürdürülebilir tasarım yöntemlerinin teşviki, en iyi uygulama bilgilerinin yaygınlaştırılması, sürdürülebilir mahalleler (atık denetimi ve geri dönüşüm, yeniden kullanım, bazı ambalaja yüksek ücret, mahalle içinde spekülasyon amacıyla boş bırakmaya ceza ve yapılaşmayı teşvik, vergilerin buna göre olması, boş tutulan üst katların- özellikle merkezi bölgelerde- olabiliyorsa konut olarak kullanımını teşvik vb) için toplumsal-fiziksel planlar yapılması, amaçlarla araçları dengeleyerek, yerel iklime geleneğe, kültürel içeriğe uygun sentezlerle kültürel süreklilik sağlama doğrultusunda yaratıcı politikalara gereksinim vardır. [1] Türkiye’de geniş kesimlerin kent yönetimine katılımına ve bunların dair fikir edinebileceğimiz kaynaklar, “Yerel Gündem 21, Kent Konseyi” gibi Habitat II’den sonra ortaya çıkmaya başlayan kurumlaşmalar, daha eskiden beri var olan (“güzelleştirme, yaşatma, kalkındırma vb. adlar altındaki dernekler veya semt halkı adına oluşturulan platformlar) mahalle veya semt örgütlenmeleri, nesnel olarak kent sorunları ve kent toplumlarının örgütlenmesi ve katılımı üzerinde çalışan STK’ların ürettikleri bilgilerdir. Ne yazık ki, bu kaynakların henüz kolay kullanılabilir bir birikim oluşturduğu söylenemez.
Tweetle
Okunma Sayisi : 6294
|
Adres : Konur Sokak 4/3 06420 Yenişehir / Ankara • E-posta : info@mimarlarodasiankara.org Telefon : 0 312 4178665 • Faks : 0 312 4171804 • GSM Santral : 0 533 4777967 |
Son Güncelleme : 22.11.2024 - 14:01:56 Şu an 1 kişi online | Hukuki Şartlar ve Gizlilik Hakları |