Üye Bilgileri.size uygun bölümden devam ediniz.sitemizdeki online işlemlerden yararlanabilmek için kayıt olup parolanızla giriş yapmanız gerekmektedir. |
MİMARLAR ODASI ANKARA ŞUBESİ YEREL YÖNETİMLER POLİTİKASI GELİŞTİRMEK ÜZERE İLK TASLAK (Avrupa Mimarlık ve Yarın/ Beyaz Kitap önerileri üzerine yapılan çalışma) 2 Aralık 2003 (a. atauz) 1 GÜNÜMÜZ MİMARLIĞI Öncüller: Demokrasi Serbest piyasa/ açık ekonomi Sınırlılıklar Günlük ihtiyaçlarını bile karşılayamayanların varlığı Gereken sosyal- kültürel etkileşimden yoksun olmak, Kalabalık ve sıkışık mekanlarda bulunmak/ fiziksel çevrenin bozulması- inşaatlarla tahribi, 2 Paylaşılan ortak kaygılar: insancıl, kültürel olarak tutarlı bir yapılı çevreye sahip olma ihtiyacı. Yapı faaliyeti sadece ekonomik değil, aynı zamanda halkın ihtiyacına yanıt veren sosyal ve kültürel bir olgudur. Yapıl çevrenin iyileştirilmesi için, mekan standartlarının geliştirilmeli, bölgesel kimliklere sahip çıkılabilmeli tarihi mirası oluşturan yapılara sahip çıkabilmeliyiz. Ekonomik yaklaşımlı önermeler, bütünlük iddiasında olmakla birlikte, ortaya resmin sadece bir tek parçasını koyabiliyor. Yeni olgular, Büyüme ve değişim arzusunun/ talebinin egemenleşmesi/ önüne geçilemez hale gelmesi, Uzun vadeli işsizlik, Bilgi teknolojisindeki patlama, Gelişmiş imalat süreçleri, Küresel iletişim, Bölgesel kimlik bilinci, Sosyal ve kültürel çoğulculuk, Tüketicinin korunması, Çevre konusunda giderek derinleşen acil kaygılar, Yeni düşünme tarzları, vb yeni bir düşünce paradigmasının gerekli olduğunu gösteriyor. Ekonomik rekabetçiliği, yapılarımızdaki ve kentlerdeki kamu yararının kurban edilmesi pahasına, kendi başına bir amaç olarak teşvik eden siyasal ve yönetimsel önlemler hakkında/ bunlara karşı görüşler geliştirmeliyiz. Mimarların, binaları yaptıranların ve bu binaları kullananların yararını gözetmesi gerektiğini kabul ediyoruz. Kamu politikalarının, yapılı çevre üzerindeki etkilerinin, yeniden düşünülmesine ve toplumun acil kültürel ve sosyal ihtiyaçlarını daha iyi karşılayacak biçimde geliştirilmesine ihtiyaç var. Yapı tasarımı kalitesi sorunları üzerinde, mimarların, toplumla, kamuyu temsil edenlerle, yatırımcılarla, yapım endüstrisindeki meslek adamlarıyla, yapı tasarımı ve inşaat süreçlerinin en iyi biçimde nasıl geliştirileceği konusu üzerinde, tartışmaya/ diyalog kurmaya ihtiyacı var. Bu konuda kamusal bir görüş birliği hedefleniyor. 5 Kaynakların kamu yararı adına paylaşılması/ egemenliklerin gönüllü olarak bir potaya konulması Ekonomik düşünce Tam ve sürekli istihdam, Açık pazarda rekabet serbestliği, Kamu alımlarında saydamlık, Ekonomik rasyonalizasyon, Paranın karşılığının en iyi biçimde alınması Tüketicinin korunması, Sınırsız ekonomik büyüme idealleri ve Daha fazla malı düşük fiyatla üretebilmek, Etkinliği artırmak, İstihdamı geliştirecek düzenlemeler Çevreye verilen hasarın durdurulması veya sınırlanması sonuçlarının ortaya çıkmasını bekliyor 6 Çeşitli kaygılar Nüfusun ve istihdamın merkezi kentlerden kaçışı / banliyöleşme, İş ve evin giderek ayrışması, Kişisel ulaşım taleplerinin artması, Kent çeperlerindeki arazilerin giderek tüketilmesi, Kent merkezlerinin giderek terk edilerek kötüleşmesi, Tarihi kent merkezlerine yönelik tehlikeler, Kentsel çevrenin kalitesinin düşmesi, Yaşam kalitesinin bozulması “Yumuşak veriler/ gerçekler” kalite ve kültürel boyut 7 “Katı gerçekler” yapılı çevre serbest pazar yoluyla oluşturuluyor. Politik düşüncenin serbest rekabet ve rasyonalizasyon biçiminde ortaya çıkan çağdaş eğilimleri, kamu yararını tehdit edecek boyutlara ulaştı. Konutların, işyerlerinin, mahallelerin inşası, salt kısa vadeli özel çıkar konusuna indirgenmektedir. Oysa bu siyasi ve ekonomik politikaların bir de insani boyutu vardır. 8 Fiziksel çevremize yönelen tehlikelerden, birincisi, kirlenme, çevresel etkiler, artan trafik hacimleri, insani ölçeklerdeki kentsel dokuların tahribi, ikincisi, fiziksel düzenlemelerin sosyal, kültürel ve ekonomik önemi ve potansiyeli grubunda yer almaktadır. Toplumun yapılı çevreye yönelik amaçları belirlenmeli ve bu, geleceğe yönelik kısmi bir vizyon olmamalıdır. Yapılı çevre, doğal çevre, siyasi ve ekonomik politikalar yapı yatırımcısı, yapı sahibi, yapı kullanıcısı, inşaat sektörünün pazar ekonomisi, insanların sosyal ve kültürel hedefleri, AB amaçları vb arasındaki ilişkiler irdelenmelidir. Yapılı çevre ve yapılar ile ilgili sosyal, kültürel, ekonomik, çevresel, estetik politik sorunlar var ve politikalar önerebiliriz. 8-9 Kamu politikalarını aşağıdaki hedeflere yönlendirebiliriz: Barınma/konut
Kentin toplumsal ilişkileri geliştiren bir ortam olarak düşünülmesi/ kente ayrımlaşmayı ve izolasyonu azaltıcı politikalar/ sosyal ve kültürel bütünleşme
Kentte yapıların ölçeği/ kentin ölçeği
Kentsel ulaşım
Kentsel turizm
Yapılaşmamış alanların korunması/ kentsel açık alanlar
Kentsel ekoloji/ çevre sorunları/sağlık
Mimari tasarım
İnşaat süreçleri
Mimari tasımda ve inşaatta ölçek
11 SOSYAL YAŞAM ve MİMARLIK Yapılaşmış çevre yaşamı yansıtır. Bir yanda, büyük bir şirketi barındıran kimliksiz bir ofis; bürokrasi eliyle yaratılmış sosyal konutlar; diğer yanda ise sosyal konut tasarımlarında kullanıcı katılımının artması sentetik malzemeler; diğer yanda ise çevre dostu malzeme ve sistemlere duyulan özlem dünyanın öbür ucundakilere, komşu köydekinden daha yakın mimari stiller; yeni giyim tarzlarının benzeri olan yapı stillerinin tüketilmesi, diğer yanda ise mimaride kültürel tutarlılık arayışı 13 Günlük yaşamda yapılı kalite Yapılarda kalite ortaya, enerji tüketiminde tasarruf sağlayan, yapım hatalarından arındırılmış, mühendislik açısından sağlam, kimseye engel oluşturmayıp, herkes için erişilebilir olan, potansiyel olarak uzun ömürlü ve işverenin kaygılarına cevap veren yapılar çıkartır. Mimarlıkta kalite, fiziksel çevrenin bütün boyutları ile, yaşamı değişik şekilleri ile tam olarak yaşamak; katılmak ya da kendi içine çekilmek; (bir parkta ya da sadece komşunun televizyonunun sesinden yalıtılmış temiz hava ve sessizlik bulabilmek), fırsatı sunar. Kentte bu, işe oldukça kolay, hızlı ve ucuz gidebilmek anlamına gelir. Gündüz veya gece, hafta içinde veya hafta sonunda güvenli bir çevre demektir. Yapılı çevre yolu ile erişilebilmesi mümkün tüm deneyim ve ifade düzeylerinde kalite demektir. Bu, bütün kentliler fakat özellikle de günlük çevrelerinden kaçma olanağı olmayan yoksullar için son derece önemlidir. İyi mimarlık olmadan, etrafımızı zaten sarmış olan sanayileşmiş, yer kavramından yoksun, kimliksiz, ölçekleri aşırı boyutlarda, çirkin ama iyi inşa edilmiş felaketler biraz daha artacaktır. Yapı kullanıcısının katılımı YAPI KULLANICISI adına, KAMU POLİTİKASI:
Detay En küçük ölçek olan detaylarda uygunluk, dayanıklılık ve zarafet sağlayabilmek için POLİTİKA DEĞİŞİKLİKLERİNE ihtiyacımız var. 14-15 Haz, zarafetten, tarzdan ve en küçük ayrıntıların dahi yapının mimarisine yaptığı katkılardan doğar. Standart parçaların aşırı promosyonu ve yerel zanaatların yok edilmesi, pencerelerde, mutfak donanımlarında, kapılarda, metal işlerinde, kepenklerde, bağlantılarda, zemin kaplamalarında ve genel olarak yapı malzemelerinde kültürel ve bölgesel çeşitlilikleri azaltmıştır. Yapılı çevremizde DETAY TASARIMLARINI GELİŞTİRMEK için, KAMU POLİTİKASI:
Yapı Yapılarımız işlevsel gereksinimlerimizi daha iyi karşılamalı, daha uzun ömürlü ve daha zarif olmalı, daha az enerji kullanmalı ve çevresine ve geçmişimize daha saygılı olmalıdır. 16 Performansta dayanıklılık: binaların kuru, enerji tüketimi ve bakım açısından ekonomik, oldukça uzun ömürlü ve hatasız çalışması demektir. Hoşluk; oranlarda zarafet, iyi bir işçilikten duyulan keyif, rengin, ışık ve gölgenin, biçim ve dış hatların sunduğu olanakların ayırtında olmak, ve geçmişe ve bölgesel kimliğe duyulan saygı ile ve bugünün kültürel meşruiyetini kabul eden bir kültürel uygunluk ve önemdir. Uygunluk konusu: Daha UYGUN BİNALAR elde etmek için, KAMU POLİTİKALARI:
17 Günümüzdeki XVIII. Yüzyıldan kalma kent merkezlerinde görüldüğü gibi, 100 yıl yaşayacak ve önceden kestirilemeyen kullanımlara aklı başında bir uyum sağlayacak yapılar elde etmek için, yapıların uzun ömürlü ve çok katı ve kesin değil, değişime açık bir gevşeklikte planlanmış olması konusunda ısrarcı bir değer sistemine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu, daha bol tutulan plan büyüklükleri ve tavan yükseklikleri, uyarlanabilir strüktür, doğal ışık ve havalandırma, ve maliyetle paranın karşılığı arasındaki ilişkinin incelenmesini gerektirir. Dayanıklılık konusu: Yapılar Avrupa'nın birincil enerjisinin yaklaşık yarısını tüketiyor ve daha şimdiden küresel ısınmayı daha da kötü bir duruma getirdiler. Klimalar ozon tabakasına giderilemez bir şekilde zarar vermektedir. Sentetik malzemeler iç mekanların hava kalitesini düşürdü, Daha DAYANIKLI ve SÜRDÜRÜLEBİLİR YAPILAR elde etmek için, KAMU POLİTİKALARI:
18 Hoşluk konusu: Sorun, yapılarda yangın güvenliği, strüktürel sağlamlık vb. gibi teknik iyileştirilmelerin sağlanması için gösterdiği gayret arttıkça, binaların hem tek tek hem de topluca daha çirkinleşmesinde yatmaktadır. Koruma politikaları ve tekniklerinde sağlanan önemli ilerlemelere karşın, yerel ve bölgesel kültürün otantik ifadeleri olan birçok sıradan yapı, eskiyi göz ardı edip yeniyi talep eden ya da belki yeni ama kalıcı olmayan bir beğeniden pay çıkartabilmek için kısa vadeli spekülatif girişimlere arka çıkan bir yasal veya finansal sistem sayesinde ihmal edilmekte ve yıkılmaktadır. Buna ek olarak, kentsel planlama alanındaki bir çok yetkili kurum, gerçek mirasımızı değersizleştiren, kaba çağdaş detaylarla bu mirasla alay eden yoz taklitçi (pastiche) (tam olarak Keçiören Belediyesi’nin yaptığı) planlar istemektedir. Burada önerilen, tekniğin dışlanması değildir, (her zamankinden daha bol olsalar da sonuçta sınırlı olan) ekonomik kaynakları har vurup harman savurmak hiç değildir. Aslında bu, halka içinde yaşanabilir bir yer sağlama konusudur. Binaların daha HOŞ olmasını sağlamak için, KAMU POLİTİKASI:
19 Dış çevre binalar aynı zamanda onlara bakanlara da aittir. Sosyal parçalanma ve bireysellik yaygınlaştıkça, kentsel toplumun yeniden yaratılması daha da acil bir sorun haline gelmektedir. (“Kent toplumunun yeniden yaratılması” bizim de kullanmamız gereken kavramlar olabilir, ama bunun nasıl yapılacağını göstermemiz gerekir. “Yeniden yaratma” ne anlama geliyor ve nasıl yapılacak? Bunu söylemeden böyle bir öneride bulunamayız.) Kent çok sayıda özel eylemle oluşur. Özel yapım sürecinin dışavurumu herkesi etkiler. Kentlerin tasarımı salt bir 'yüklenici oyunu' değildir. Tek yapıda olduğu gibi, yapılı çevreyi oluşturan yapı grupları da işlevsel ve estetik düzeyde çalışır. Kentler ve kent geleneği 20 Kent geleneğimiz, toplumu kavranabilir kılmayı amaçlar ve kenti, çevreye getirdiği düzenle sunarak halkın kent yaşamına rasyonel, demokratik ve sonuçta da tam anlamı ile insancıl bir şekilde katılmasına olanak verir. (bu, yaşama katılma anlamında gevşek ve örgütsel olarak tanımlanmamış bir katılım) Yangın, sağlık ve estetik nedenlerle yapıları kontrol eder. Yapıların cephe tasarımları en az 700 yıldır denetlenmektedir. (yapılarda teknik nedenlerle yapılması gereken denetimle, yapıların estetik ve geleneksel karakterle bağını sürdürmesi arasındaki çelişkiye dikkat etmek, bu çelişkinin nasıl aşılabileceğini içeren politikalar önermek gerek) Bu gelenek, amaçlarla araçları dengeleyerek, yerel iklime, geleneğe ve kültürel içeriğe uygun çözümler getirerek, ve ortaya doğru bir görsel sentez çıkartarak kültürel süreklilik sağlar. (kültürel süreklilik kavramı üzerinde bizim Türkiye’deki insanlar/ mimarlar olarak ayrıca ve önemle durmamız gerekiyor. Çünkü Türkiye, bilinçli ve iradi olarak kültürel sürekliliğini XX. Yüzyıl ilk çeyreğinde kesmiş/kopartmış ve bu travmayı hala atlatamamış bir ülke. Geçmişle hesaplaşmayı ve Osmanlı çok kültürlülüğünü hazmetmeyi başaramıyor. Osmanlı Dönemindeki geçmişe bile baksa, bunu milliyetçi/batıcı/laik/devletçi vb perspektifle yapmaya çalıştığı için, yani olmayan bir şeyi varmış gibi gösterecek yapay bir süreklilik arayışıyla durumu idare etmeye çalıştığı için, “kültürel süreklilik” sorununu nasıl ele alabileceğini bilmiyor. İslamcılık korkusu da, geçmişle ilgilenmeyi, yakın zamanlarda büsbütün güçleştiren bir referans haline getiriyor.) Kent, kişisel çıkarların savaş alanı ve kır yoksullarının sürüklenip geldikleri yerdir. Trafik, gürültü ve hava kalitesi konusundaki, hiç birine garanti gözü ile bakamayacağımız mühendislik ilerlemelerine rağmen, birçok insan için gerçek, katılım yoksunluğu ve sosyal dışlanmadır. (Bu, son derece önemli olmakla birlikte, geliştirilebilecek politikalar açısından da, oldukça zor bir alan. Üstelik mimarlardan çok, başka disiplinlerin- sosyal bilimlerin, sosyal psikolojinin vb- alanına giren bir alan.) Kırsal alanların büyük bir kısmı, nüfus kaybı, sosyal altyapının azalması veya uygun olmayan bir yapılaşmanın sıkıntılarını yaşamaktadır. 19-20 Kentsel bölgeleme (zoning) yönetmelikleri, kentlerimizin büyük kesimlerini konut, ofisler ya da endüstri gibi tek işlevli çöllere dönüştürdü. İşlevsel bütünleşmenin bu budanışı ulaşım taleplerini ve trafiğin yarattığı gerginlikleri arttırdı, suça daha fazla olanak sağladı ve sosyal etkileşimi azalttı. 21 Gelişme yoğunluğunu kontrol eden yönetmelikler kent çeperlerine düşük yoğunluk dayatarak, özel ulaşıma olan bağımlılığı arttırmakta, enerji tüketimi ve küresel kirlenme düzeylerini olumsuz yönde etkilemektedir. Öte yandan bu kurallar, ticaret merkezlerinin çok yoğun olarak yapılaşmasını destekleyerek alt yapıya aşırı yüklenilmesine, tarihsel ölçeğin tahribine ve her boş alanın yapılarla doldurulmasına yol açmakta; ancak, birçok kentte özensiz ve derme çatma gelişmeyi kontrol edememektedir. Daha iyi bir KENTSEL KALİTE için, KAMU POLİTİKALARI:
Küçük ölçekli üretimin korunması ve yaşatılması için özel bir çaba gösterilmesi: Bu, özellikle mimarların proje üretimi ve yapı üretimi bakımından kritik bir seçmeyi içeriyor. Mimarlıkta küçük ölçekli üretimleri korumayı tercih etmek belki Türkiye’de ki mevcut duruma ve geleneğe uyuyor, ama, üzerinde tartışılması gerek. Firmaların büyümesi ve rekabet şansının elde edilmesi, geleceğin proje ve inşaat üretme süreçleri, AB entegrasyonu perspektifi vb gibi konuların da tartışılması gerek. İnsani boyut: Bu da bir önceki gibi, küçük (bina/kent vb) ölçeklerinin korunmasını, dev/gökdelen ölçekli bir kent gelişiminin tercih edilmemesi düşüncesini içeriyor. Bu ne derecede bir kural olarak savunulabilir? Büyümek, büyük ölçek, nüfus yoğunluğunu artırmak ve bir yerde yoğunluğu müthiş artırmak da, kendisine göre bir rasyonelitesi olan bir yaklaşım. Bu kavramın toptan ret edilmesi ve buna karşı bir politikanın benimsenmesi oldukça zor görülüyor. Küçük ölçeklerin korunması önerisini, bütünüyle “gerici” bir öneri olara kabul edenler de var. (Corbusier vb gibi). Tartışılması gerek. Kent planlamasına yönelik, üç boyutlu/ kültürü içeren “eylem planlarına” katılım: Bunu kabaca “katılım” kavramı içinde ele alabiliriz, ancak ne olduğunu açıklamak gerekiyor. Önce üç boyut ve kültürün de içerildiği bir planlamanın nasıl bir şey olabileceğini düşünmemiz gerekir sanırım.) Sürdürülebilir kent karşımızda duran aşılması gerekli temel sorunlardan biridir. Bu sorunun her şeyin merkezinde olması ve büyüklüğü, sürdürülebilir yapılar yapmanın yeterli olmadığı gerçeğini örtmemelidir. Gerçekten gerekli olan, sürdürülebilir bir mimarlıktır. SÜRDÜRÜLEBİLİR KENTLERİN elde edilmesine çalışmak için, KAMU POLİTİKALARI:
Kaydedilen çok büyük ilerlemelere karşın, kamusal alan, çok kez keyif vermekten uzaktır. Daha çok bitki dikerek mikroklima iyileştirilebilir, toz azaltılabilir, gürültü perdelenebilir, gözlere ve zihinlere ferahlık sağlanabilir. Sokak mobilyaları: işaretler, aydınlatma, zemin kaplamaları, çöp kutuları, telefon kabinleri, trafik kontrol ışıkları, banklar, kullanıldıkları yer veya kültürel tutarlılıkları dikkate alınmadan yerleştirilmektedir. Sıradan kasaba ve kentlerimizle kent çeperlerinin pek çoğu, görsel kalite duygusundan tümü ile yoksun, 'mühendislik işi çevreler' olmuştur. Tarihi merkezlerde bile, çoktan yitirilmiş bir geçmişin kartpostal niteliğindeki kopyalarını çıkartılıyor. Kentlerdeki eski hiyerarşi tahrip edildi: Bugün en fazla göze çarpan yapılar artık kente ait ya da dini semboller değil, (camilerin minareleri bile apartmanlar arasında kayboluyor, gerçi dini yapıların (özellikle yeni yapılanların) hala kentin sembolü olması ne dereceye kadar anlamlı olurdu?) ticari ve ekonomik gücün ifadeleri olan, kendini öne çıkaran ve kamu beklentilerini hiçe sayan yapılar oldu. 23 İyi bir KENT KÜLTÜRÜ ve yaşam adına, KAMU POLİTİKALARI:
Kırsal alanlarda yapı ile çevre arasında evvelce var olan simbiyotik ilişki artık kayboldu. Buralarda yapılar bir zamanlar yerel malzemelerle inşa edilir, mikroklimaya uyar ve çiftlik ya da köyle ilişkili olurdu. Bugün Birlik çapında gösterilen çabalara karşın, kırsal alanların büyük bir kısmı hala nüfus kaybediyor. Öte yandan, turizm ve iş amaçlı yeni inşaatlar - kent dışı hipermarketler veya - yer kaygısından yoksun endüstri tesisleri – bu alanlara yabancı değerler dayatıyor ve çoğunluğu Avrupa'nın sınır kesimlerinde bulunan elde kalan az sayıdaki bozulmamış yöreyi hızla yok ediyor. Bir kez gerçekleştikten sonra böylesi bir tahribatı onarmak mümkün değildir. 25 GÜNÜMÜZÜN EKONOMİK YAŞAMI Serbest pazar, tüm diğerleri gibi, inşaat sektörünü de şekillendirmektedir. Büyüme veya durgunluk döneminden kaçınma dürtüsünü, kar makzimizasyonunu, fiyata dayalı seçim yapmayı ve çevresel maliyetlerin dışsallaştırılmasını bu alanda da açık seçik görebiliyoruz. (Genel olarak inşaat sektörü ve özel olarak da mimarlık ve mimarlığın yerel yönetimlerle ilişkisi gibi konularda da, serbest pazarın ve rekabetin varlığını kabul etmek gerekecektir. Temel kabullerden birisi olarak serbest pazar ve pazar ekonomisi, diğer bütün diğer politika önerilerini de belirleyebilecek bir potansiyel taşımaktadır.) 26 Ekonomik sorunlar arasında, giderek artan küresel rekabet, hizmetin sunulma standartlarının iyileştirilmesi ve maliyetlerin düşürülmesi, hizmeti sunma süresinin kısaltılması ve bunlara eklenebilecek daha pek çok sorun vardır. İşverenin çıkarları Rekabet ortamında varlığını sürdürmeye çalışan işverenin meşru çıkarları gözetilmeli ve toplumun çıkarları ile uzlaştırılmalıdır. İşverenin çıkarlarının özü, tasarım ve yapım süreçleri ile ilgilidir. Bu çıkarlar kullanıcının çıkarlarından farklıdır ve sürekli olarak, onunkilerle çelişme riskini taşır. İşverenin çıkarları; üzerinde mutabakat sağlanmış bir takvim içinde ve mümkün olduğunca çabuk; üzerinde mutabakat sağlanmış bir bütçe içinde ve mümkün olduğu kadar ucuza elde edilmesidir. Ticari amaçlı işverenler - yükleniciler - için bu beklentilere yapılan yatırımdan en yüksek getiriyi almak da eklenir. 27 Bu, tasarım çözümünü optimize eden ve tasarımı yükleniciler arasında tam, adil ve uygun bir rekabete olanak verecek şekilde geliştirecek tasarım ekibinin de konusudur. Elde edilen yapının kalitesi ile ilgili kaygılar tasarım ve yapım süreçlerinin iyileştirilmesi yolundaki bütün çabalara yol göstermelidir.
Pazar ekonomisinin işleyişi son dönemlerde yapılı çevreye bir iyileşme getirdi mi? Genel anlamda, hayır. Yerleşmenin kent çeperlerine ve kırsal alanlara yayılması, kent merkezlerinin tahribi, konutlardaki düşen mekan standartları, artan kentsel gürültü, enerji tüketimi ve kirlilik hep yeterince denetlenmeyen bir pazar ekonomisinden kaynaklanmaktadır. (Pazar ekonomisi, gerçekçi bir politika önerisi geliştirmek için, kabul edilmesi kaçınılmaz bir durum gibi görünüyor. Pazar ekonomisini kabul etmekle birlikte, çalışmasına ve sonuçlarına eleştirel olarak bakmak ve gerektiği gibi denetlenmesini sağlayan kuralların ve mekanizmaların nasıl geliştirilebileceğini de belirlemek mümkün olabilir. Öneriler, öncüllerden biri olan rekabetçi piyasa yapısı ile uyuşmakla birlikte, rekabetçi piyasa içindeki sorunları ve çelişkileri de algılayan ve piyasanın denetlenebilmesiyle olumsuzluklarını denetlemeye çalışan bir yaklaşımla ele alınmalı.) 28 Ölçek Bir girişimin ölçeği sonucun kalitesinin belirleyicisi değildir. Avrupa'nın çok büyük sayılara ulaşan küçük firmaları korunmalı ve desteklenmelidir. (Ölçek sorunu, daha önce tartışılan geleneksel ve yerel kent kültürünün yaşatılması ve korunması ilkesi ile oldukça yakından ilgilidir. Yerel kültürlerin korunabilmesi ve o çeşitliliğin yaşatılabilmesi, yerel malzeme ile üretilecek tasarım ve yapıların elde edilebilmesi “küçük ölçeklerin” korunması ve desteklenmesi ile ilişkili kavramlardır. Ancak bu “koruma” İ. Melih Gökçek gibi bir belediye başkanının, yandaşlarını kayırma davranışının bir gerekçesi haline de kolayca getirilebilir. Bu nedenle, önerilecek her politikanın nasıl bir yaklaşımla/ mekanizma tanımıyla ele alınacağını göz önünde tutmak gereklidir. Bu, politika geliştirirken, yukarıdaki gibi ilke ve yaklaşımları belirlemenin yeterli olmayacağı uyarısı olarak dikkate alınmalıdır.) Avrupa'nın gayri safi milli hasılasının %10’luk payı inşaat sektöründedir ve sektörün bu ölçeği karşısında yetkililer donup kalmaktadır. Standartlaşmış yapı elemanları ve sistemlerinin kullanılması, daha büyük şirketlerin oluşturulması türünden, ölçek ekonomisine ilişkin vaazlar veriliyor.(Aslında, Türkiye gibi, kişi başına gelirin oldukça düşük ve gecekondudan daha düzenli ve yaşanabilir konut çevrelerine geçmeye çalışan bir toplumda, standartlaşmış yapı elemanlarının ve sistemlerinin kullanılması, bir dereceye kadar, kayıtlar koşullarla da olsa anlamlı olabilir. Bununla birlikte “Doğu Almanya tipi konut” çevreleri yaratmamak için de dikkatli olmalıyız. Dolayısıyla bu tip bir önerme, Mimarlar Odası’nın yerel yönetimler politikası içinde yer alamaz demek oldukça zor. Büyük şirketler konusu da, benzer bir biçimde, maliyetleri düşürebilecek teknolojileri ancak –kamu ya da özel- büyük firmalar sağlayabiliyorsa, bu önermeyi de red etmek oldukça zor.) Tasarım, imalat ve yüklenicilik kuruluşlarının ölçeklerinde yaratılacak bir büyüme, yoğunlaşmayı arttırır ve yapılabilecek seçimlerin, dolayısı ile de çeşitliliğin azalmasına yol açar. Böyle bir büyüme, büyük şirketlerin kendi içinde uzmanlaşarak çalışmasını teşvik eder ve bu da genel bir bakış açısının ve toplam kalite çözümlerinin yitirilmesini getirir. (Bu önermeye de katılmakla birlikte, yukarıdaki önerme ile tamamen çeliştiği de kesin. Bu iki önermedeki kavramları dikkate alan koşullara göre yazılmış başka bir “politika ifadesi” yazmak gerekiyor. Ancak politikalar uygulanmak için yazıldıklarından, net, anlaşılabilir, çelişik olmayan ve pratik bir ifade yazmak gerekiyor.) Böyle bir büyüme bazen maliyetleri düşürür ama, bu beraberinde bir kalite artışı getirmeyebilir. (Bu bir başlangıç temeli oluşturabilir. Ölçekle ilgili olarak, maliyeti düşüren ama kaliteden fedakarlık etmeyen bir yaklaşım gerekli.) Firmaların çoğu beş ya da daha az sayıda eleman çalıştırmakta ve yerel pazarlarda iş yapmaktadır ve uluslararası şirketler kurmak gibi bir niyetleri de bulunmamaktadır. Başka sektörlerin aksine, bu firmaların çoğu taşeron firma değildir, işverenle doğrudan ilişki kurarlar. Tasarım alanında olsun, yapım alanında olsun, sahibinin doğru bir performans gösterilmesi konusunda kişisel bir risk taşıdığı ufak veya gerçekten de mikro girişimlerin, işveren konumundaki bireylere veya birçok büyük şirkete sunduğu kişisel hizmetin benzerini kuşkusuz başkaları da verebilir ama, daha iyisini asla sunamazlar. (Bu Türkiye için de, belki bütünüyle doğru bir saptama.) 29 Ufak firmalar mobiliteyi kolaylaştırır ve değişen taleplere cevap vermek konusunda daha kolay uyum sağlayabilirler. En prestijli işleri üstlenen dünyaca ünlü mimarlık firmalarının pek çoğu bir avuç insanla çalışmaktadır. Büyük firmalar kalitenin iyileştirilmesi yönündeki çabalarda kendi başlarının çaresine bakabilme açısından en donanımlı olan girişimlerdir ve bu yönde teşvik edilmelidir. (Bu saptama, yukarıdaki “kalite artışı getirmeme” konusundaki kuşkuya bir yanıt olabilir.) Bu durumda, daha küçük girişimlerin geliştirilmesi üzerine odaklanmakla bölgesel farklılıklar teşvik edilebilir, istihdam muhafaza edilebilir, merkezileşme azaltılabilir, ulaşım ve çevre maliyetleri düşürülebilir ve karın yerel olarak dağılımı mümkün olur. Böyle bir gelişme mal ve hizmet sağlayanları daha yakınlaştıracak ve onları müşterilerine daha duyarlı kılacaktır. Bu da, sadece toplumun değil, işverenin çıkarları açısından da bir ilerlemedir. (Bu konu, aslında son derece önemli bir konu ve politika önerileri tartışılırken mutlaka dikkate alınmalı. Türkiye’de yapılması düşünülen kamu reformu eğer yerel yönetimlerin fonksiyonlarını artıracaksa, konu daha da önemli hale gelecektir. Bu önem, yukarıda sayılan “bölgesel farklılıklar teşvik edilebilir, istihdam muhafaza edilebilir, ulaşım ve çevre maliyetleri düşürülebilir ve karın yerel olarak dağılımı mümkün olur” düşünceleri çerçevesinde özetlenebilecek alanlarda ortaya çıkacaktır. Yerel yönetimler bugünkü yasalar ve bütçe olanakları çerçevesinde Konut, eğitim, sağlık vb. konularıyla ilgili çalışma/ yatırım yapmazlar. Ancak artan işlevler çerçevesinde bunlar belediyelerin görev alanları içine girecekse, bu durumda yerel küçük büroların bu tür konularda işlev sahibi olmaları söz konusu olabilecektir. Kentlerdeki okullar, sağlık yapıları, “ucuz veya toplu” konutlar vb için, yerel karaktere uygun ve detayları buna göre geliştirilmiş yeni bir kalite anlayışı doğabilecektir. Bu nedenle ölçek sorunu, yerel yönetimler politikasının önemli bir parçası olacaktır.) İnşaat sektöründe (bütün geçerli çıkarlar dikkate alarak) ÖLÇEĞE İLİŞKİN KAMU POLİTİKALARI:
30 Endüstrileşme Eskiden 18 ay alan projeler şimdi dokuz ayda tamamlanmakta ve bu da kredi alan bir işveren için çok büyük yarar sağlamakta. Endüstrileşme aynı zamanda, yüksek kaliteli yapı elemanlarının ortaya çıkmasını sağlamıştır: günümüzün penceresi dünkülere oranla daha az ısı kaybetmekte, daha az hava sızdırmakta ve daha az bakım gerektirmektedir. Ancak, endüstrileşme her zaman da yararlı değildir. Zanaatların şantiye dışında bırakılması sürecin işgücü boyutunu giderek artan oranda küçültmektedir. Endüstrileşme tekdüzeliği teşvik etmekte ve zanaat becerilerini ihmal etmektedir. Endüstrileşme, hiçbir yerde yapılı çevrede olduğu kadar önemli olmayan bir geleneği tahrip etmektedir. Yapı sektörünün endüstrileşmesi çok kazançlı bir iyileşme göstermekle birlikte, genel kanı büyük hasara yol açtığı yönündedir. 31 Yapı sektöründe yaşanan büyük çaplı endüstrileşme; ideolojik, teknik ve mimari bir parçalanmaya yol açmıştır. Savaş sonrası dönemin sosyal konut blokları bu durumun kanıtı olarak ortadadır. (Türkiye için bu örnekler –büyük kamu yatırımlarıyla birlikte yapılan lojman türü yapılar bir tarafa bırakılacak olursa- daha çok 1970’li yıllardan sonra ortaya çıkmaya başladı. Ancak, “toplukonut” ölçeği içinde üretilmiş yapıları yöneldikleri toplumsal kesimlere/ maliyetlere ve üretilen yapılı çevrenin kalitesine göre gözden geçirerek sınıflayan çalışmalara pek rastlanmadığı için, aynı önerme Türkiye için ne kadar geçerli, bunu bilemiyoruz.) Son olarak şunu da belirtmeliyiz ki, yapı sektörü içinde güçlü bir kar dürtüsü ile hareket eden ekonomik çıkar çevreleri, endüstrileşmeyi ve ölçeklerin büyütülmesini etkinliğin iyileştirilmesi ve maliyetlerin düşürülmesi maskesi ardında, aslında kendi kişisel amaçları için istemektedir. (Yapı çevre üretiminde, “kar güdüsüyle hareket eden çıkar çevreleri”nin etkisi ile, özellikle düşük gelir grupları için konut üretiminde maliyetlerin düşürülmesi” arayışı hangi oranlarda yer almıştır, bunu bilmemiz olanaksız. Eğer bu doğrultuda bir saptama yapacaksak, bunun “normatif” bir yaklaşımla yapılamamış olduğundan emin olunması gerekir. Ancak, yaratılan çevrelerin niteliklerini belirleme/ anlama ve tartışma konusunda Mimarla Odası’nın çok daha aktif programlar geliştirebileceği çok açık.) Bunun yapım sürecinin geliştirilme nedenlerinden biri olarak görüldüğünü anlamak mümkün, ancak bunu doğru olarak kabullenmek mümkün değildir. 32 Yapı sektöründe ENDÜSTRİLEŞMEye ilişkin KAMU POLİTİKASI:
ACE, ne de olsa ortalama gelir düzeyi çok daha yüksek Avrupa ülkeleri için/ onlara uygun politika üretiyor. Oysa Türkiye, kişi başına gelir düzeyi oldukça düşük bir ülke. Üstelik, kentleri hala göç almaya ve göçle şişmeye devam ediyor. Kente gelenler ise yoksul/ becerisiz-işsiz ve evsiz. Bu iki durumu birleştiren, yani, kent göçmenlerinin becerisiz ve işsiz olmakla yoksul ve düşük maliyetle üretilmiş konutlara olan ihtiyacı göz önünde tutan bir endüstrileşme ve ölçek politikası belirlemek gerekecektir. Daha doğrusu, politika belki, bu iki saptamanın/ gerçeğin birleştirilmesi olacak –ki bu zaten son 40 yıldır tartışılıyor- ancak buna uygun program/ proje önerileri geliştirmek gerekecektir.- Eksik olan da bu gerçekçi/ somut programlardır.-)
33 Uzmanlaşma tasarım ve yapım sürecini parçalamıştır ve çok kez kullanıcının ve toplumun çıkarlarını göz ardı etmektedir. Gerekli olan genel bakış açısını sağlayabilmek için, dar alanda uzmanlaşmamış, 'genelci' kişilere ihtiyaç vardır. Yapım sürecindeki uzmanlaşma artan sektörel karmaşıklık ve verimliliğe ve karlılığa odaklanma arzusundan kaynaklanmaktadır. Yapı malzemelerinin sayısı yüzyıl süresince belki elli kat artmıştır. Ortaya yeni yeni çıkmaya başlayan proje yöneticisinin amacı kalite, zaman ve maliyeti işverenin çıkarları doğrultusunda denetlemektir. Uzmanlaşmada herkes yalnızca küçük bir bölüm ile ilgilenir. Uzman proje yöneticisi sürekli olarak bütünsel sorunları, detay kalitesini ve kullanıcının ya da kamunun çıkarlarını ihmal etme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Tasarım alanındaki uzmanlaşma bütünsel değil, kısmi çözümleri ortaya çıkartır. Örneğin, yapı tasarımı alanında pasif bir doğal soğutmanın tercih edilmesi değil, uzman mühendis kullanılarak iklimlendirme yapılması gündeme gelir. Kent ortamında bu sorumluluk bölünmesi, trafik önlemlerinin, yumuşak peyzajın, kentsel yontuların, ışıklandırmanın, kaldırımların ve yapı cephelerinin eşgüdüm sağlanmadan 'tasarımlandığı' kamusal alanda açıkça görülmektedir. 34 Yapım sektöründeki UZMANLAŞMAya ilişkin KAMU POLİTİKASI:
Pazara girme özgürlüğü Pazara erişimi serbestliği, çok kez kullanıcıların ve toplumun gerçek çıkarları ile çelişmektedir. (Yerel yönetimlerin bu alanda bir düzenleme yapması söz konusu mu? Türkiye’de, belediyelerin mal veya hizmet alımında firma seçiminde ne tür yollar izlediğini bilmiyoruz. Ancak, bu konuda bir fikrimiz olması ve yerel yönetimlere ilişkin politika içinde bu konudaki düşüncelerin e yer alması gerekiyor.) 35 Kamu alımlarında piyasa erişimini küçük ve orta ölçekli kuruluşlara doğru genişletmeyi ve seçim usullerinde saydamlığı artırmanın gözetilmesi gerekmektedir. Piyasa erişimine getirilen kısıtlamalar bazen kamu çıkarları bazen işveren çıkarları yönündedir, zaman zaman da her ikisini birden kapsamaktadır. Ancak, işverenlerin çıkarlarını korumayı amaçlayan kamu alımlarına ilişkin direktifler, geniş toplum kesimlerinin çıkarlarını yaralamaktadır. Küçük işletmelerin (orta ölçekli tasarım ve yapım işleri için bile) piyasa erişimi bakımdan karşılaştıkları zorluklar, piyasaya yeni yeni girişler olmasını ya da küçük işletmelerin pek çok kamu sektörü projesine katılma olasılığını azaltması nedeniyle ortaya çıkmaktadır. (Küçük ölçekli firmaların korunması yaşaması ve büyük firmalar tarafından yok edilmemeleri fikri ne kadar paylaşılan bir fikir, bunu tartışmak gerekiyor. Ayrıca, küçük firmaların yaşam alanının genişletilmesi bakımından belediyelerin bir rolü olabilir mi? Bu fikrin savunulması üzerinde durmalıyız.) Bu durum yenilikçiliği ve kültürel çeşitliliği azaltacak, küçük işletmelere zarar verecek ve tasarım sürecinin merkezileşmesine yol açacaktır. Öte yandan, uluslararası ticari anlaşmalar, tasarım ve imalat hizmetlerinin dünyanın herhangi bir yerinden yapılmasına olanak tanıyarak mimari yönden kültürel özgünlüğü ve çeşitliliği tehdit etmektedir. Hizmetlerin bir araya getirilmesinin işverenlerin ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayacağı gerekçesiyle projeyle yapımı aynı kaynakta birleştiren (design and build/tasarımla-ve-yap) stratejileri teşvik edilmektedir. (Sanıyorum bu düşünce oldukça yaygın taraftar bulabilir. Ancak tartışmanın Türkiye’de Mimarlar Odası’nın geleneksel temalarından biri olan “yabancı mimarlar/ yabancı bürolar” parantezinde değil de, yukarıdaki parantez içinde yapılması daha uygun olabilir.) 36 Böyle projelerin tasarım kalitesi ve ömür performansı, hemen hemen kaçınılmaz olarak, tasarımın ve yapımın ayrı tutulduğu durumlardan daha düşüktür. Yüklenicinin öncülük yaptığı tasarım, yalnızca yapım sırasındaki azami verimliliğin elde edilmesi üzerinde yoğunlaşır ve bu da mekanizasyonu teşvik eder, detay tasarımını kabalaştırır ve yapının ömrü ile ilgili en iyi tasarım ve en iyi performans konularını ihmal eder. Bunların hiçbiri de işverenin ya da toplumun çıkarına değildir. Yaptığı yatırımın kendisine kısa zamanda dönmesini isteyen bir işveren toplumun bugün ihtiyaç duyduğu uzun ömürlü binayı ortaya çıkartmayacaktır. Bu tür durumlarda, mimarinin öncelikle maliyet gözetilerek seçilmesi kaçınılmaz olmakta ve mimarın süreç içinde yalnızca yüklenicinin işine koşan birisi haline gelerek kullanıcının çıkarlarını göz ardı etmesi tehlikesi her zaman bulunmaktadır. (Tasarım ve inşaat süreçlerinin ayrılması fikri üzerinde tartışılan bir konu ve önemsenmesi, bir politika ögesi olarak yazılması anlamlı.) 37 Yapı sektöründe PAZARA GİRME SERBESTLİĞİne ilişkin KAMU POLİTİKASI: (Bu politikaları yazmadan önce, belediyelerin, en azından Ankara belediyesi’nin bu konuda bir politikası olup- olmadığına bakmak gerek. Eğer bir politika olmadığı halde belirli bir işleyiş/ bir örüntü varsa, bunu eleştirel açıdan ortaya koymak ve yeni politikaları buna göre yazmak gerekecek.)
Arzda rekabet özgürlüğü denetlenmediği takdirde seçme şansını kısıtlar ve kaliteyi düşürür. Rekabet mal ve hizmet sunanların yetkinlikleri ve sunulan hizmetin kalitesi esasına dayanmalıdır. Rekabet mallarda, teknik yeniliklerde, düşük fiyatlarda, yüksek standartlarda ve tercih olanaklarında büyük bir artışa yol açmıştır. Mesleki hizmet alımına ilişkin yeni usuller, yapılı çevremizi yaratma süreçlerini kökten bir biçimde değiştiriyor. Rekabete ilişkin kısıtlamalar kaldırılıyor, sonuçta da ne fiyatlar, ne hizmetlerin kapsamı, ne de sözleşmeler kurallara bağlanabiliyor. 38 Fiyatlara dayalı tasarımcı rekabeti, tasarımcının en düşük maliyete göre seçilmesine yol açmaktadır. Bu durum tasarımın optimizasyonu için gereken zamanı kısıtlamakta ve kötü nitelikte uzun erimli sonuçların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu yaklaşım, inşaatta kusurların oluşmasına, proje maliyetinde ve süresinde artışa ve kötü kullanım özelliklerine sahip binalara neden olan yetersiz bir proje yönetimini ortaya çıkartmaktadır. Dahası, mimar ile yüklenici arasındaki ilişkilerin yakınlaşmasına, bu nedenle işverenin bağımsız teknik bilgiye ulaşma şansının ortadan kalkmasına, sonuçta da tüketicinin korunmasında zayıflamaya neden olur. Kurallara bağlanmamış rekabet ve bundan kaynaklanan düşük fiyat düzeyleri, yüklenicilerin gerçekçi olmayan maliyet hedeflerine ulaşmaya teşebbüs etmelerinden ötürü, yapım sürecinin kendisinde de sorun yaratabilir. 39 Aşırı fiyat kırmanın bedelini yalnızca işveren, yüklenici ya da alıcı değil, genel olarak toplum öder. Rekabet politikası sosyal politika ile bağdaştırılmalıdır. Sorun, mali bakımdan tasarruf sağlanmasından çok daha önemli bir sorundur. Kamusal hedef, yalnızca özel çıkarı ilgilendiren bir konu olarak en düşük maliyetin elde edilmesi değil, en yüksek kalitenin yakalanması olmalıdır. En iyi rekabet çerçevesinin oluşturulmasının yolu, bilgili bir işverenin, adil bir ücretle ve sağlanacak hizmetlere ilişkin etraflı ve üzerinde anlaşılmış bir çerçeveye sahip olarak, iyi bir mimar seçmesinden geçmektedir. 40 Kamu sektöründe mimarların seçilmesinde, rekabete dayalı bir mülakat; referanslardan yararlanma; tasarım imgelemine, tasarım ve yönetim yeteneğine, hizmet kalitesine ve iş sorumluluğuna ilişkin tanıtlar; ayrıca, görevlendirilmenin yapılışındaki saydamlık ve seçim kararlarının sorumluluğunun üstlenilmesi, uzun erimde en iyi sonuçların ortaya çıkmasını getirecektir. Yarışma uygun biçimde hazırlanmış, açık, önceden tanımlanmış bir programı olmalı; değerlendirme yapacakların çoğunluğunun yarışmacılarla aynı mesleki birikime sahip olduğu bağımsız bir jüri oluşturulmalı; değerlendirme kriterleri şeffaf olmalı ve de kararlar herkese açık olmalıdır. Bu süreç tüm katılımcıların telif haklarını korumalıdır ve ödül kazananlardan birisinin projenin mimarı olarak görevlendirilmesi sağlanmalıdır. Yapı sektöründe TASARIMCILAR ARASINDA REKABETe ilişkin KAMU POLİTİKASI: 41
Tüketicinin seçme özgürlüğü bölgesel kültürün korunması ve yetkinliğe dayalı kalifikasyon sistemleri gibi, daha genel konuları dikkate almak zorunda olan toplum yararı esasına dayanmalıdır. 42 Seçme özgürlüğü temel bir yarar anlamına gelirken, seçme olanağının bulunmaması ister mal çeşitleri söz konusu olsun, ister hizmet sunanlar, maliyetleri artırır ve standartları düşürür. (Tüketicinin yapılı çevrenin üretimindeki seçme özgürlüğünün korunmasına yönelik politikalar son derece önemli. Bununla birlikte, seçme özgürlüğü ile kent bütünlüğünde ve özellikle tarihi dokunun korunması gereken bölümlerinde ve imar kurallarının gerektirdiği diğer standardize edici ve rant artırma çabasından kaynaklanan kurallar bakımından seçme özgürlüğü, tartışılmaya değer bir konu. Bu sınırlayıcılar dikkate alınarak tüketicinin seçme özgürlüğü bakımından neler söylenebileceği üzerinde tekrar düşünmek gerekiyor.)
42 Seçme özgürlüğü yılardan bu yana yapı ürünlerinin, yani taşın, arduazın, kurşunun, iyi ahşabın ticaretini yaratmıştır. Ne var ki, yapı ürünlerinde sınırsız bir seçim özgürlüğüne izin vermek, yerel malzeme ve tekniklerden vazgeçilmesinin yerel yapılı çevre üzerinde yaratacağı etkiyi yok saymaktır. Bu gerçek, uzun yıllardan bu yana bazı belediyelerin denetim yetkilileri tarafından fark edilmiş bulunmaktadır. (Burada yine Keçiören türü bir zorbalıkla “yerel mimarinin korunması” arasındaki farkın iyi anlaşılarak uygulanabileceği bir sistemin kurulabilmesini garanti etmek gerekiyor.) Yapı sektöründe SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜne ilişkin KAMU POLİTİKASI:
(Son bölümlerde ele alınan politikalar ve kurallar, genel olarak imar düzeninin yeniden ele alınmasında nasıl bir bakış açısına sahip olabileceğimiz konularında yoğunlaşıyor. Bu nedenle, belki daha geniş kapsamı olan bir politika önerileri çalışması yapılması gerekiyor. Böylece çalışma da, daha “yerli” bir doküman haline gelmiş olacak.) (Bu politikalardan bir çoğu, sadece yerel yönetim bakımından değil, aynı zamanda Mimarlar Odası bakımından da politika önerisi olarak algılanabilecek konular olabilir.) 43 Tüketicinin korunması kamu politikası hem yapım hem de mimarlık kalitesini teşvik etmeli ve bunların ardında sağlam garantiler bulunmalıdır. Tüketici = işverendir; özellikle de uzman olmayan işveren ya da ürünün alıcısı. Serbest piyasa bu kişiyi kalite güvencesi programları geliştirerek, teknik standartlarda ilerlemeler meydana getirerek, teknik hizmet verenlerin sorumluluğunu ve sağladıkları garantileri artırarak korumaya çalışır. Tüketicinin korunması önemli ve zorunlu bir amaçtır. (Türkiye için bu tür bir kamu politikasının önerilmesi, meslek alanında ve inşaat sektörünün disipline edilmesinde çok etkili olabilir. Ama, bunun “yerel yönetim” politikasının bir parçası haline getirilmesi, Mimarlar Odası tarafından mı önerilmelidir? Eğer bu öneriyi Odanın getirmesi daha anlamlı gözüküyorsa, belediye veya benzeri bir kamu yapısının rolü ne olmalı, bağımsız kurulların ve piyasanın rolü ne olmalı konusunda –belki Avrupa örneğinden ayrılabilecek süreçler tanımlamak gerekebilir?) Kalite güvencesi programları (örneğin ISO 9000) kararlaştırılmış bir standartta kaliteyi garanti eder ve böylece de yapı alanının hizmet alımları sırasında karşılaşılan riskli işlerde bir tüketici koruması sağlar. Ancak bu tür programlar sürecin yönetilmesine ilişkin programlardır ve nihai ürünün kalitesiyle zorunlu bir ilişkileri yoktur Bu bakımdan toplam kalite yönetimi daha yararlı bir kavramdır. 44 O halde, kalite güvencesi sistemi hem tüketicinin korunmasını hem de en iyi tasarımın ortaya çıkmasını teşvik etmek üzere en iyi nasıl kullanılabilir? Tüketiciyi korumanın en iyi yolu, tüketicinin çıkarlarını savunmak üzere hareket eden iyi eğitim görmüş bir profesyonel vekil sağlamaktır. (Nasıl bir vekil? Tüketici hakları koruması gibi bir örgütte, inşaat konusunda uzmanlaşmış kişiler gibi mi? Yoksa “ombudsman” gibi bir kavrama yakın bir mekanizmanın geliştirilmesi gibi mi? Daha başka yollar da söz konusu olabilir. Ancak, Oda, bu konularda öncülük alarak, konunun nasıl geliştirilebileceğine dair bir program yazabilir ve bu tür işlevlerde yer alabilecekleri eğitimden geçirebilir. Bu durumda da bu öneriler bir yerel yönetim politikası geliştirmekten çok- ya da onun yanı sıra- Mimarlar Odası’nın kendi programıyla ilgili bir konu olarak da ele alınabilir) Mimarlıkta kalitenin başarılması, mimarın yetkinliğine sürecin saydamlığına sağlanacak hizmetlerin çerçevesinin etik, yasal ve ekonomik koşullar açısından doğru bir biçimde tanımlanmasına sürecin kaçınılmaz bir parçasını oluşturan 'yumuşak gerçekler' in farkında olunmasına ve bu görevler için mimarın uygun ve yeterli kaynaklarla desteklenmesine dayandırılmalıdır. Yapı sektöründe KALİTE GÜVENCESİ ile ilgili KAMU POLİTİKASI:
(Teknik standartlar tüketicinin örneğin vernik kalınlıkları, yalıtım düzeyleri ve yapısal performans gibi normatif konular bağlamında korunmasını sağlar.) 45 Standartlar iyi yapıyı ortaya çıkartmak bakımından gerekli ve güçlü birer araç olmakla birlikte, mimarlık alanında kalitenin sağlanmasında ender olarak işe yararlar. Yeterli yapım standartlarına bir kez erişildiğinde, nicelikselleştirilemeyen önlemler en büyük öneme sahip olur.
Yapı sektörü STANDARTLARına ilişkin KAMU POLİTİKASI:
Sorumluluk ve tüketicinin korunması, tasarımcıların ve yapımcıların yaptıkları işte yanlışlıklar yapıp masum insanlara zarar vermeleri durumunda bundan sorumlu tutulmalarını gerektirir. 46 Kabul edilebilir performans standartları belirleyerek, her iki taraf için de tatmin edici sorumluluk düzeylerini taahhüt ederek, genellikle sigorta tarafından desteklenen geniş kapsamlı garantiler sağlayarak işvereni korumak isteyen mimar-müşteri sözleşmeleri bu bakımdan işlevseldir. Ancak, tasarım strateji ve ögelerinin en iyi tasarımı yaratma amacıyla değil de tasarımcıyı olası bir davadan korunmak amacıyla seçildiği savunmacı tasarımlarla karşılaşılabilir. (Standartlaşmayla ve meslek alanındaki sorumluluk anlayışının formel sözleşmelere dayalı hale gelmesiyle, giderek artan ölçüde ortaya çıkacak bir sorun olacaktır. Kuşkusuz bu, yapılı çevrenin niteliğini düşürücü ve standartlaştırıcı bir etki yaratacaktır.) Daha geniş, uzun erimli çıkarlar arasında bir denge sağlanması: Tüketicinin en iyi biçimde korunması, sorumluluk düzeyleri açıkça tanımlandığı zaman sağlanabilmektedir. zorunlu garanti ya da sigorta uygulamaları özel sektör tarafından yapılan konutlarda önemli bir rol oynamıştır; bununla birlikte yaygın değildir. (Bu konuyu bir yerel yönetim politikası olarak önermeden önce, Mimarlar Odası’nın bu konuda kendi hazırlığını yapması gerekecektir. Tüketicinin korunması bakımından “zorunlu garanti” ya da “sigorta” uygulamasının koşulları üzerinde Türkiye’deki durum bakımından bir çalışma yapılması gereklidir. Bu iki konu son derece önemli olmakla birlikte, yapı üretim yöntemleri, yapı üretim örgütlenmesi, yapı malzemesi, sigorta kurumlarının örgütlenmesi, sigortanın yapı maliyetleri üzerindeki etkisi, farklı yapı sınıfları ve türleri açısından bu iki kavramın ne ifade edeceği gibi konular bakımından bilgi toplanması gerekmektedir. Bu iki konunun sektörün ekonomik yapısı ve talep üzerindeki kısa erimli ve uzun erimli olası etkilerinin de incelenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, garanti ve sigorta uygulamalarının Türkiye bakımından yaygınlaşabilmesinin koşullarının yaratılması için bir dizi çalışmanın programlanması, Mimarlar Odası’nın önündeki önemli program konularından biri olarak durmaktadır.) Tüketicinin korunması, pazara girişte kısıtlamalar olmasını, tüketici için öneme sahip olan alanlarda, örneğin konut yapımında tasarımcıların ya da yapımcıların tescil edilmesini gerektirir. (Tüketiciyi koruma ilkesi ile pazara girme özgürlüğü arasında bir çelişki/ tutarsızlık olmaması için, bu tür bir kısıtlamadan vazgeçilmesi ve tescil konusu üzerinde tanımlanmış bir titizlikle –ne/ nasıl/ ne için/ ne biçimde tescil edilecek?- durulması daha yararlı olacaktır. Bunun da bir yerel yönetim politikası olmaktan çok Mimarlar Odası çalışması olarak kalması daha doğru olacaktır.) Yapı sektöründe TÜKETİCİNİN KORUNMASIna ilişkin KAMU POLİTİKASI:
Tüketiciler için yapılan tasarım ve yapım sözleşmeleri, hem proje yönetimine hem de anlaşmazlıkların çözümüne ilişkin saydam anlaşmalar yoluyla, tüketicileri kalitesi düzgün bir tasarım ve yapım sağlanması ve projenin süresinin ve maliyetinin kontrol altında tutulması konusunda korumalıdır. (Sözleşme düzeninin geliştirilmesiyle tüketicinin korunmasında Mimarlar Odası daha aktif olabilir, ancak bunun bir kamu politikası olması gerekmiyor.) 48 SİYASAL YAŞAM ve MİMARLIK Çelişen gerçekler ve amaçlar işverenin, kullanıcının ve toplumun farklı çıkarları arasında uyum sağlamaktır. Kullanıcının ve toplumun yapılı çevremize ilişkin istekleri: performansta uygunluğun en üst düzeye çıkartılması; yapıların dayanıklılıklarının maksimize edilmesi; çevre maliyetlerinin en aza indirilmesi; sosyal iletişim veya kişisel mahremiyete olanak vererek insan potansiyelinin ortaya çıkmasında kolaylık sağlanması; yeni estetiklerin elde edilip eskilerinin muhafaza edilmesi; çevresel ve kültürel açıdan uygunluk, zerafet ve haz olarak sıralanabilir. Bunlar 'yumuşak veriler' genel olarak adlandırılır ve kaliteye yöneliktir, sübjektif değerlendirmeye açıktır ve niceliksel değildir.
İşverenin istekleri: elde edilen sonuçla amaç arasında bir bağ kurulması; belirsizliğin azaltılması; yapı hatalarının en aza indirilmesi; paranın karşılığının en çoğa çıkartılması; yaşam döngüsü maliyetleri ile tasarım-yapım süresinin en aza indirilmesi olarak sıralanabilir. Bu kaygılar, yapım sürecinin 'katı gerçekleri' olarak tanımlanabilir. Bunlar genel olarak nicelikseldir ve objektif değerlendirmelere açıktır. İyi yapılar ve mimari, 'katı gerçekler' ve 'yumuşak veriler' arasındaki ilişkinin optimize edilmesinden doğar. Politikacıların ve yöneticilerin görevi ilgili tarafların farklı amaçlarını uzlaştırmaktır. (Bu tür bir politika/ politikacılık anlayışının, temelde yerel yönetimlerin görev alanları içinde olduğu düşünülebilir. Ancak Türkiye, özellikle büyük kentler/ kent içinde rant oluşumunun güçlü olduğu bütün yerel yönetimler için bu türlü bir optimizasyon çabasının beklenmesi oldukça zor olacaktır. Bu durumda Mimarlar Odası türü bir örgütün, bu optimizasyon doğrultusunda çaba göstermesi gerekebilir. Dolayısıyla bu konu yerel yönetimler politika demeti içinden çıkartılabilir. Bununla birlikte, niteliksel ve kültürel değerlerle, ekonomik konular arasındaki dengenin kentsel ölçekte nasıl kurulacağı konusundaki düzenlemelerin yapılması ve uygulanması, bir yerel yönetim görevi olarak düşünülmelidir.) Genel bakışa duyulan ihtiyaç söz konusu tüm çıkarların topluca görülebilmesini gerektirir. Tutarlılık, sadece yapının proje ve yapım sürecine sınırlı kalmayıp, ortaya çıkan yapılı sonucu da içeren genel bir bakış ister. Bundan, süreçteki herkes yarar sağlar. 49 Bir konu uzmanı değil, 'genelci' olan koordinatörün zorunlu koşul olan bu genel bakışa sahip olması, süreci yönetebilmesi ve uzmanların farklı çalışmaları arasında eşgüdümü sağlayabilmesi ve, hem tekliflerin hem de işverenin ihtiyaçlarının teknik içeriğini anlayabilecek yetkinliğe sahip olması gerekir. Bunun için de, kullanıcı ve toplumun ihtiyaçları kavranabilmeli, bunlar, aynı zamanda ekonomik, teknik ve estetik kaliteleri de kendinde bağdaştıran bir proje teklifinde bir araya getirilmelidir. Veri koşullardan optimum çözümü elde edilmelidir. Her ne kadar bu uzmanlaşma çağında zayıflık sayılsa da, mimarın genelci formasyonu, yetkinliği ve dünya görüşü, inşaat sektörü içinde kendine özgü bir güç oluşturmaktadır. Mimarlık meslek topluluğu bu nedenle, tutarlı bir çevre elde etme çabasının ve tasarım ve yapım süreçlerinin eş güdümünü sağlamanın, öncelikle kendi işi, becerisi ve görevi olduğuna; ve yasal ve kültürel ortamın bu hedef için çalışmayı teşvik etmesi gerektiğine inanmaktadır, (Bu paragraftaki konular, mimarların nasıl bir formasyona sahip olmaları gerektiği ile ilgili olduğundan, yerel yönetim politikası alanın dışına çıkartılabilir. Ancak, yerel yönetimlerin elverişli kentsel çevreler üretecek politikaları uygulayabilmeleri açısından bu tür formasyona sahip olan mimarlar bulunması gerekecektir.)
Tutarlı bir çevrenin temeli gözünü geleceğe çevirmesi ve herkesin yarar sağlamasına yardımcı olması gerekir. Mimarlık ve kültür tarihinin doruk noktalarını, işverenin, tasarımcının, kullanıcının ve yüklenicinin birbirlerinin amaçlarını anladığı, halkın ve hükümetin ana amacın mümkün olan en iyi yapılı çevreyi elde etmek olduğunu kavrayıp desteklediği durumlarda görebiliyoruz. 50 Çevremizin şekillendirilmesine ilişkin koşullar hiçbir zaman optimum değildir. Yapıların ve kentlerin tasarımı birbiri ile çelişen isteklerin bağdaştırılmasına çalışmalıdır. Günümüzde yapıların işverenleri, kullanıcıları ve toplum arasında bir amaç tutarlılığının bulunmaması, ortaya çok kez yetersiz yapılar ve kötü bir mimari çıkartmaktadır. Teknik ve estetik kalite arzusu, düşük proje ve inşaat maliyetleri isteği ile çatışmaktadır. Ekonomik kalkınma arzusu, bozulmamış bir arazi parçasının korunması isteği ile çelişkiye düşmektedir. Bir tarihi merkezi fiziksel olarak korumak, günlük yaşamını sürdürmesini desteklemek ve aynı zamanda kitle turizmini sürdürmek isteği, çağımızın en önemli 'açmaz'larından biridir. Günümüzde tasarım aşamasında kullanıcının ve de toplumun yeri genellikle boş kalmaktadır. Mimarın bir yandan kullanıcının ve toplumun ihtiyaçlarını göz önüne alma sorumluluğunu üstlenmişken, öte yandan emeğinin karşılığının işveren tarafından ödenmesi, özünde ciddi çelişkiler barındırmaktadır. Birbiri ile tümü ile uzlaşabilen bir dizi çıkar bulmak hiçbir zaman mümkün değildir. Tutarlı bir çevre elde edilmesine ilişkin bir kamu politikasının geliştirilmesinde, aşağıdaki ilkeler temel alınmalıdır.
(Bu ilkelerin belki çok daha başlangıça bir yerde bulundurulması ve bu ön kabullere göre politika formülasyonu çalışmalarına başlanıldığı söylenmeli.) 51 Tutarlılığın teşviki: Yetkililer ve Toplum mimarlık ve inşaat sürecine ilişkin tartışmaları teşvik ederek, yasal denetim sistemlerini değiştirerek ve kendi adına en yüksek kalitede iş elde edilmesini sağlayan örnek bir işveren olarak, tutarlılığı teşvik etmelidir. Çelişen çıkarlar en iyi şekilde tartışarak ve diyalog kurarak dile getirilebilir ve daha sonra da uzlaştırılabilir. Yetkililer mimarlık ve inşaat süreçlerine ilişkin tartışma ve diyalogları teşvik etmeli ve tutarlı bir yapılı çevrenin sunabileceği olağanüstü potansiyelin ayırtına varıp, bunun yaratılmasına çalışmalıdır. (Yapılı çevrenin oluşumunun tartışılması ve yapılı çevrenin oluşumunda toplumun çeşitli kesimlerinin rol alması/ sesini duyurabilmesi bir yerel yönetim politikası olarak çok önemlidir ve temel eksenlerden biridir. Ancak sorun, bunun gerçekten yapılabilmesinin biçimlerinin bulunabilmesi ve Türkiye’nin gösterdiği bütün çeşitlenmeye ve özelliklere uyum yapabilen bir sistemin geliştirilebilmesidir.) Yapılı çevre bağlamında tutarlılığı sağlayabilmek için, kamu politikaları: 52
Yönetimin sadece tasarım ve inşaat süreçlerini yönetirken değil, yapımını üstlendiği ulaşım ve enerji altyapısı işlerini yönetirken de tutarlı bir yapılı çevreyi destekleyip teşvik etme görevi vardır. (Birçok kentsel varoşta gördüğümüz manzara: karayolları arasında tecrit edilmiş, yukarıda elektrik direkleri ile yara bere içinde bırakılmış bir gökyüzüne bakan, yanlarındaki 'planlama artığı' alanların pisliğe ve yaban otlarına terk edildiği tek kullanımlı konut alanları, tutarlı olmayan devlet müdahalelerinin ürünüdür.) Tasarımcının niteliksel özellikler esasına göre seçilmesi önerisi: daha önce gerçekleştirilmiş olan işlerin kalitesi; önerilen işe gösterilen bağlılık; hayal gücü, kültürel duyarlılık, ortamı kavrama yeteneği; ve genel yönetim ve mimari tasarım becerilerin dikkate alınması, zaten ortaya atılmış bulunuyor. (Burada niteliksel kriter olarak sıralanan maddelerden sadece “daha önce gerçekleştirilmiş olan işlerin kalitesi” belki değerlendirilebilir bir nitelik özelliği gibi gözüküyor. Diğer ögeler de zaten bunun içinde yer alacaktır.) Kamunun şeffaflığı nasıl sağlayacağı konusu: en düşük fiyat esasına dayalı olmayan ön değerlendirme süreci; sonuçların yayınlandığı proje yarışmaları; karşımıza yapı olarak çıkan sonuçların kamuoyu tarafından irdelenmesi ve tartışılması. Ancak, konular bunların da ötesine gitmektedir. Tutarlılığın teşvik edilmesi için, inşaat işvereni olarak kamu sektörü değişmeli, ve:
Mimarlık Mesleği yaptıkları müdahalelerle değer artışı sağlamak; çevre kalitesini teşvik etmek, ve kent kültürüne katkıda bulunmak Meslek, mimari tasarım yapmak ve yapı projelerini yönetmek işlerinin ellerine teslim edildiği kişilerin genelci ve hümanist bir formasyona sahip olmasını garanti altına almalıdır. Bu kişiler, sosyal ve kültürel ihtiyaçları yorumlayabilmeli ve bu ihtiyaçları teknik ve yapı aracılığı ile ifade edebilmelidir. Bu kişiler, toplumun ve kullanıcının beklentilerine olumlu yaklaşıp bunları benimsemeli ve yapılı çevre ile ilgili herkesle diyalog kurabilmelidir. Bütün bunların yanı sıra bu kişiler, işverenin projenin kalite, maliyet ve süre yönetimi ile ilgili çıkarlarını korumayı ve bunları desteklemeyi sağlayacak yeterli eğitime de sahip olmalıdır. Mimarlık mesleğinin, temel beceri ve görevlerini hatırlaması:
Tweetle
Okunma Sayisi : 6009
|
Adres : Konur Sokak 4/3 06420 Yenişehir / Ankara • E-posta : info@mimarlarodasiankara.org Telefon : 0 312 4178665 • Faks : 0 312 4171804 • GSM Santral : 0 533 4777967 |
Son Güncelleme : 22.11.2024 - 14:01:56 Şu an 1 kişi online | Hukuki Şartlar ve Gizlilik Hakları |