Üye Bilgileri.

size uygun bölümden devam ediniz.

sitemizdeki online işlemlerden yararlanabilmek için kayıt olup parolanızla giriş yapmanız gerekmektedir.
Daha önce insan kaynakları için bir parola aldıysanız o parolayı kullanabilirsiniz.

Henüz üye değilmisiniz? Yeni kayıt!

Detaylı Arama.

size uygun bölümden devam ediniz.

site içerisindeki tüm içerikte arama yapılmaktadır. birden fazla kelime aratabilirsiniz.


25 50 75 100

Yayınlanma Tarihine Göre
Eklenme Tarihine Göre
Başlığa Göre
Okunma Sayısına Göre

Başlıkta Açıklamada İçerikte

Aynen girildiği gibi
Kelimelerin hepsi
Kelimelerden herhangi biri
ODA ÇALIŞMALAR KENT GÜNDEMI MESLEKI UYGULAMA YAYIN ÜYELER EĞITIMLER
Enerji Kimlik Belgesi Uzmanlığı Eğitimi
Enerji Kimlik Belgesi Uzmanlığı Eğitimi
Metraj-Keşif ve İhale Dosyası Hazırlama Eğitimi
“Mimari Akustik Rapor ve Projesi Neden Gereklidir?” Semineri
D-1 TEMEL BİNA AKUSTİĞİ EĞİTİMİ
Afet Bilinci ve Temel İlk Yardım Eğitimi
D-1 TEMEL BİNA AKUSTİĞİ EĞİTİMİ
5-8 ARALIK 2019 BİLİRKİŞİLİK TEMEL EĞİTİMİ
Enerji Kimlik Belgesi Uzmanlığı Eğitimi
Mesleki Adaptasyon Eğitimi
D-1 TEMEL BİNA AKUSTİĞİ EĞİTİMİ KAYITLARIMIZ BAŞLADI
Enerji Kimlik Belgesi Uzmanlığı Eğitimi
Enerji Kimlik Belgesi Eğitimleri (EKB) Çevrim İçi Eğitimleri Başlıyor
“Çalışma Yaşamında Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele” Eğitimi
Bilirkişilik Eğitimi
Ücretli Çalışan ve İşsiz Mimarlar için Sertifikalı Ücretsiz Eğitimler
Keşif, Metraj ve İhale Dosyası Hazırlama Eğitimi IV
Keşif, Metraj ve İhale Dosyası Hazırlama Eğitimi III
Keşif, Metraj ve İhale Dosyası Hazırlama Eğitimi II
Keşif-Metraj İhale Dosyası Hazırlama Teknikleri Eğitimi
Bilirkişilik Temel Eğitimi 2017
Bilirkişilik Temel Eğitimi 2017
2018 Yılı Ankara Şubesi Oda Bilirkişileri Listesi
Enerji Kimlik Belgesi Uzmanlığı Temel Eğitimi
"Enerji Kimlik Belgesi Uzmanlığı" Eğitimi
Bilirkişilik Temel Eğitimi
Keşif Metraj Eğitimi
EKB Uzmanı Üyelerimize Önemli Duyuru
Bilirkişiliğe Kabul Şartları
“BEP-TR 2 Oryantasyon” Eğitimi
“BEP-TR 2 Oryantasyon” Eğitimi
Üniversite Oda’ya Geliyor, Kent Akademisi Dersleri Başlıyor
Hukuk Davaları 2016 Yılı Bilirkişilik Listeleri Başvuruları
2016 Yılı Kamulaştırma Bilirkişi Listeleri
Ceza Davaları 2016 Yılı Bilirkişilik Listeleri Başvuruları
Bilirkişilik Başvuruları / Hukuk
Bilirkişilik Başvuruları / Ceza
Kamulaştırma Bilirkişiliği 2017 Listesi Başvuruları Başladı
Bilirkişilik Temel Eğitimi
ONLINE İŞL.

MİMARLAR ODASI ANKARA ŞUBESİ

YEREL YÖNETİMLER POLİTİKASI

GELİŞTİRMEK ÜZERE

İLK TASLAK

(Avrupa Mimarlık ve Yarın/ Beyaz Kitap önerileri üzerine yapılan çalışma)

2 Aralık 2003

(a. atauz)

1

GÜNÜMÜZ MİMARLIĞI

Öncüller:

Demokrasi

Serbest piyasa/ açık ekonomi

Sınırlılıklar

Günlük ihtiyaçlarını bile karşılayamayanların varlığı

Gereken sosyal- kültürel etkileşimden yoksun olmak,

Kalabalık ve sıkışık mekanlarda bulunmak/ fiziksel çevrenin bozulması- inşaatlarla tahribi,

2

Paylaşılan ortak kaygılar:

insancıl,

kültürel olarak tutarlı bir yapılı çevreye sahip olma ihtiyacı.

Yapı faaliyeti sadece ekonomik değil,

aynı zamanda

halkın ihtiyacına yanıt veren sosyal ve

kültürel

bir olgudur.

Yapıl çevrenin iyileştirilmesi için,

mekan standartlarının geliştirilmeli,

bölgesel kimliklere sahip çıkılabilmeli

tarihi mirası oluşturan yapılara sahip çıkabilmeliyiz.

Ekonomik yaklaşımlı önermeler, bütünlük iddiasında olmakla birlikte,

ortaya

resmin sadece bir tek parçasını koyabiliyor.

Yeni olgular,

Büyüme ve değişim arzusunun/ talebinin egemenleşmesi/ önüne geçilemez hale gelmesi,

Uzun vadeli işsizlik,

Bilgi teknolojisindeki patlama,

Gelişmiş imalat süreçleri,

Küresel iletişim,

Bölgesel kimlik bilinci,

Sosyal ve kültürel çoğulculuk,

Tüketicinin korunması,

Çevre konusunda giderek derinleşen acil kaygılar,

Yeni düşünme tarzları,

vb

yeni bir düşünce paradigmasının gerekli olduğunu gösteriyor.

Ekonomik rekabetçiliği,

yapılarımızdaki ve

kentlerdeki

kamu yararının

kurban edilmesi pahasına,

kendi başına bir amaç olarak

teşvik eden

siyasal ve yönetimsel önlemler hakkında/ bunlara karşı görüşler geliştirmeliyiz.

Mimarların,

binaları yaptıranların ve

bu binaları kullananların

yararını gözetmesi gerektiğini kabul ediyoruz.

Kamu politikalarının,

yapılı çevre üzerindeki etkilerinin,

yeniden düşünülmesine ve

toplumun acil kültürel ve sosyal ihtiyaçlarını

daha iyi karşılayacak biçimde geliştirilmesine ihtiyaç var.

Yapı tasarımı kalitesi sorunları üzerinde,

mimarların,

toplumla,

kamuyu temsil edenlerle,

yatırımcılarla,

yapım endüstrisindeki meslek adamlarıyla,

yapı tasarımı ve inşaat süreçlerinin en iyi biçimde nasıl geliştirileceği konusu üzerinde,

tartışmaya/ diyalog kurmaya ihtiyacı var.

Bu konuda kamusal bir görüş birliği hedefleniyor.

5

Kaynakların kamu yararı adına paylaşılması/ egemenliklerin gönüllü olarak bir potaya konulması

Ekonomik düşünce

Tam ve sürekli istihdam,

Açık pazarda rekabet serbestliği,

Kamu alımlarında saydamlık,

Ekonomik rasyonalizasyon,

Paranın karşılığının en iyi biçimde alınması

Tüketicinin korunması,

Sınırsız ekonomik büyüme

idealleri ve

Daha fazla malı düşük fiyatla üretebilmek,

Etkinliği artırmak,

İstihdamı geliştirecek düzenlemeler

Çevreye verilen hasarın durdurulması veya sınırlanması

sonuçlarının ortaya çıkmasını bekliyor

6

Çeşitli kaygılar

Nüfusun ve istihdamın merkezi kentlerden kaçışı / banliyöleşme,

İş ve evin giderek ayrışması,

Kişisel ulaşım taleplerinin artması,

Kent çeperlerindeki arazilerin giderek tüketilmesi,

Kent merkezlerinin giderek terk edilerek kötüleşmesi,

Tarihi kent merkezlerine yönelik tehlikeler,

Kentsel çevrenin kalitesinin düşmesi,

Yaşam kalitesinin bozulması

Yumuşak veriler/ gerçekler

kalite ve

kültürel boyut

7

Katı gerçekler

yapılı çevre serbest pazar yoluyla oluşturuluyor.

Politik düşüncenin

serbest rekabet ve

rasyonalizasyon

biçiminde ortaya çıkan çağdaş eğilimleri,

kamu yararını tehdit edecek boyutlara ulaştı.

Konutların,

işyerlerinin,

mahallelerin

inşası, salt kısa vadeli özel çıkar konusuna indirgenmektedir.

Oysa bu siyasi ve ekonomik politikaların bir de insani boyutu vardır.

8

Fiziksel çevremize yönelen tehlikelerden,

birincisi,

kirlenme,

çevresel etkiler,

artan trafik hacimleri,

insani ölçeklerdeki kentsel dokuların tahribi,

ikincisi,

fiziksel düzenlemelerin sosyal, kültürel ve ekonomik önemi ve potansiyeli

grubunda yer almaktadır.

Toplumun yapılı çevreye yönelik amaçları belirlenmeli ve bu,

geleceğe yönelik kısmi bir vizyon olmamadır.

Yapılı çevre,

doğal çevre,

siyasi ve ekonomik politikalar

yapı yatırımcısı,

yapı sahibi,

yapı kullanıcısı,

inşaat sektörünün pazar ekonomisi,

insanların sosyal ve kültürel hedefleri,

AB amaçları

vb

arasındaki ilişkiler irdelenmelidir.

Yapılı çevre ve yapılar ile ilgili

sosyal,

kültürel,

ekonomik,

çevresel,

estetik

politik sorunlar var ve politikalar önerebiliriz.

8-9

Kamu politikalarını aşağıdaki hedeflere yönlendirebiliriz:

Barınma/konut

  • Herkesin her gece uyuyabileceği uygun bir yeri olmalıdır,
  • Bütün konutlar, sakin ve oturup düşünmeye elverişli bir ortam oluşturmalı, bütün aileyi bir araya getirmelidir.

Kentin toplumsal ilişkileri geliştiren bir ortam olarak düşünülmesi/ kente ayrımlaşmayı ve izolasyonu azaltıcı politikalar/ sosyal ve kültürel bütünleşme

  • Kent kasaba ve banliyöler, ayrışmış toplumumuzun toplumsal bütünleşme sağlanması ve daha iyi sosyal ilişkiler kurulmasına olanak verecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.

Kentte yapıların ölçeği/ kentin ölçeği

  • Kentlerin merkezleri ve varoşları, insani ölçekleri ve değerleri yansıtacak şekilde, yeniden inşa edilmelidir.

Kentsel ulaşım

  • Toplutaşın altyapısı, kentteki, banliyödeki herkesi otomobil kullanımına daha az bağımlı kılacak şekilde iyileştirilmelidir.

Kentsel turizm

  • Kentlerdeki tarihi merkezlerimizin kitle turizmine direnmesi ve normal hayatı destekleyen alanlar olmaya devam etmesi sağlanmalıdır.

Yapılaşmamış alanların korunması/ kentsel açık alanlar

  • Çok az kalan yapılaşmamış alanların gereğince korunması ve geleceğe bırakılabilmesi için bina yapımı sınırlandırılmalıdır.

Kentsel ekoloji/ çevre sorunları/sağlık

  • Yapılarımız, dünyamızı daha fazla tahrip etmeden ısıtılmalı, soğutulmalı ve aydınlatılmalıdır.
  • İnsanların içinde yaşadıklar ve çalıştıkları bütün yapılara güneş, gün ışığı ve temiz hava girebilmelidir.
  • Yapıların iç mekanlarının sağlık bozucu olmaması sağlanmalıdır.

Mimari tasarım

  • Köy ve kasabalarımızda bölgesel mimari karakter korunmalıdır.
  • Çağdaş mimarlık, teknoloji ve bilimdeki çağdaş gelişmeleri yansıtmalıdır.
  • Her yapı güzel yapılmalıdır.
  • Çağdaş yapılı çevreler, geçmişimizdeki en iyi örneklerin düzeyini tutturan inşaat ve mimarlık standartlarında yapılmalıdır.

İnşaat süreçleri

  • İnşaat süreci, bu süreçte yer alanlar için daha güvenli hale getirilmelidir.
  • Sanayileşmiş yapım süreçleri sadece kişisel karlar için değil, herkesin yaşamını zenginleştirecek biçimde kullanılmalıdır.
  • İşverenlerin ve özellikle de deneyimsiz olanların paralarının karşılığını almaları ve sorunsuz bir üretim süreci yaşmaları sağlanmalıdır.

Mimari tasımda ve inşaatta ölçek

  • Tasarım ve yapı endüstrisindeki mikro, küçük ve orta işletmeler daha iyi bir şekilde desteklenmelidir.

11

SOSYAL YAŞAM ve MİMARLIK

Yapılaşmış çevre yaşamı yansıtır.

Bir yanda, büyük bir şirketi barındıran kimliksiz bir ofis;

bürokrasi eliyle yaratılmış sosyal konutlar;    diğer yanda ise sosyal konut tasarımlarında kullanıcı katılımının artması

sentetik malzemeler;            diğer yanda ise çevre dostu malzeme ve sistemlere duyulan özlem

dünyanın öbür ucundakilere, komşu köydekinden daha yakın mimari stiller; yeni giyim tarzlarının benzeri olan yapı stillerinin tüketilmesi,

diğer yanda ise mimaride kültürel tutarlılık arayışı

13

Günlük yaşamda yapılı kalite

Yapılarda kalite ortaya,

enerji tüketiminde tasarruf sağlayan,

yapım hatalarından arındırılmış,

mühendislik açısından sağlam,

kimseye engel oluşturmayıp,

herkes için erişilebilir olan,

potansiyel olarak uzun ömürlü ve

işverenin kaygılarına cevap veren yapılar çıkartır.

Mimarlıkta kalite,

fiziksel çevrenin bütün boyutları ile,

yaşamı değişik şekilleri ile tam olarak yaşamak;

katılmak ya da kendi içine çekilmek; (bir parkta ya da sadece komşunun televizyonunun sesinden yalıtılmış temiz hava ve sessizlik bulabilmek),

fırsatı sunar.

Kentte bu,

işe oldukça kolay, hızlı ve ucuz gidebilmek anlamına gelir.

Gündüz veya gece, hafta içinde veya hafta sonunda güvenli bir çevre demektir.

Yapılı çevre yolu ile erişilebilmesi mümkün tüm deneyim ve ifade düzeylerinde kalite demektir.

Bu, bütün kentliler fakat özellikle de günlük çevrelerinden kaçma olanağı olmayan yoksullar için son derece önemlidir.

İyi mimarlık olmadan,

etrafımızı zaten sarmış olan

sanayileşmiş,

yer kavramından yoksun,

kimliksiz,

ölçekleri aşırı boyutlarda,

çirkin ama iyi inşa edilmiş

felaketler biraz daha artacaktır.

Yapı kullanıcısının katılımı

YAPI KULLANICISI adına, KAMU POLİTİKASI:

  • Gerek yapı kullanıcısının gerekse halkın sesi güçlendirilmeli, (nasıl güçlenebileceğini, aşağıda yazılı olanlardan ayrıca düşün) süreçteki diğer aktörlerin yanı sıra, kullanıcının yasal haklarına ve beklentilerine daha fazla saygı gösterilmelidir.
  • Halkın sesini daha iyi duyabilmek için, tüketici grupları, çevre grupları ve her türden dernek desteklenmeli ve ilgili kamu kuruluşları güçlendirilmelidir. (ilgili kamu kuruluşları neler olabilir ve nasıl güçlendirilecek?)
  • Yapılı çevre ve bu çevrenin gelecekte en iyi nasıl şekillenebileceği konusunun kamuoyunda tartışılması (bu tartışma nasıl yapılacak ve bu tartışmanın yapılmasını sağlayacak mekanizmalar nasıl tanımlanabilir?)teşvik edilmelidir.

Detay

En küçük ölçek olan detaylarda uygunluk, dayanıklılık ve zarafet sağlayabilmek için POLİTİKA DEĞİŞİKLİKLERİNE ihtiyacımız var.

14-15

Haz, zarafetten, tarzdan ve en küçük ayrıntıların dahi yapının mimarisine yaptığı katkılardan doğar. Standart parçaların aşırı promosyonu ve yerel zanaatların yok edilmesi, pencerelerde, mutfak donanımlarında, kapılarda, metal işlerinde, kepenklerde, bağlantılarda, zemin kaplamalarında ve genel olarak yapı malzemelerinde kültürel ve bölgesel çeşitlilikleri azaltmıştır.

Yapılı çevremizde DETAY TASARIMLARINI GELİŞTİRMEK için, KAMU POLİTİKASI:

  • Genç, yaşlı ve özürlü kişilerin ergonomik ihtiyaçları yalnızca ıslak hacimlerde değil, yapının tümünde gereğince dikkate alınmalıdır. (bir yy politikası olabilmesi için, bunun tek yapıdan çok kentsel mekanlar için yeniden formülasyonu gerek)
  • En yüksek standartlarda teknik performans elde edilmesine çalışılırken, bir yandan da kültürel ve bölgesel çeşitliliklerden gurur duyulmasını teşvik etmek için yerel yapı elemanlarının ve malzemelerinin kullanımı teşvik edilmelidir. (yerel malzeme kullanımı teşviki çok önemli bir yerel politika olabilir, ama bunu, yerel/vernecular mimari, bölgesel kimlik vb gibi ögelerle desteklemek gerek. Ancak dikkat edilmesi gereken husus, bütün mimarları –Keçiören Belediyesi’nde yapıldığı gibi- yapay kalıplara yönlendirmemek ve mahkum etmemek olmalı. Bu nedenle böyle bir politikanın formülasyonunda “çağdaş/modern” deneyimlerin alabildiğine özgürlüğü garantiye alınmalı. Bu tartışmanın anımsattığı gibi, Mimarlar Odasının, yy’lerin mimari tarz /stil ve anlayışlara bu biçimde saldırmasına karşı, mimarları koruma görevi bulunduğu da unutulmamalı.)
  • Tüm yapı bileşenleri ve malzemeleri, üretimde, taşımada, kullanımda ve yeniden kullanımda uygunluk açısından değerlendirilmeli; sürdürülebilir malzemelerin imalatı ve kullanılması teşvik edilmelidir.
  • Doğru bir detay tasarımını teşvik eden tasarım ve yapım süreçleri desteklenmelidir. (“doğru detay tasarımı” kavramı tartışmalı bir kavram, ama bu kavram geliştirilebilir ve bu gelişme üzerinden politika formülasyonu mümkün olabilir.)
  • Karar verme süreçlerimiz değiştirilerek, halen tayin edici temel ölçüt olan en düşük maliyetin yerine, gerçek niteliği ve çevresel açıdan uygunluğu tam olarak göz önüne alan daha gelişmiş ölçülerin kullanılması sağlanmalıdır. (Bu politika daha genel olarak ele alınmalı ve kamunun iş yaptırma ve yapılı çevre elde etme düzeneği üzerinde yapılacak politika tartışmalarının bulunduğu bölüme aktarılmalı.)

Yapı

Yapılarımız işlevsel gereksinimlerimizi daha iyi karşılamalı, daha uzun ömürlü ve daha zarif olmalı, daha az enerji kullanmalı ve çevresine ve geçmişimize daha saygılı olmalıdır.

16

Performansta dayanıklılık:

binaların kuru,

enerji tüketimi ve bakım açısından ekonomik,

oldukça uzun ömürlü ve hatasız çalışması

demektir.

Hoşluk;

oranlarda zarafet,

iyi bir işçilikten duyulan keyif,

rengin, ışık ve gölgenin, biçim ve dış hatların sunduğu olanakların ayırtında olmak, ve geçmişe ve bölgesel kimliğe duyulan saygı ile

ve

bugünün kültürel meşruiyetini kabul eden bir kültürel uygunluk ve önemdir.

Uygunluk konusu:

Daha UYGUN BİNALAR elde etmek için, KAMU POLİTİKALARI:

  • Mutlak bir temel ölçüt olarak, herkese içinde yaşayacağı basit ve sağlıklı bir yer sağlanmalıdır, (bu yoksulluk ve evsizlerle ilgili bir politika olabileceği gibi, Türkiye bakımından daha çok gecekondu sorunu bakımından da ele alınabilir)
  • Yapının güneş ışığı, mahremiyet, dostluk ve dayanıklılık konularındaki ihtiyaçlarımızı gereğince karşılaması sağlanmalıdır. (“uygun” olmayı, ekolojik açıdan uygunluk olarak sınıflayabilir, bunu ve buna benzer bir çok politika önerisini bu başlık altında toplayabiliriz.)
  • Projeler, bu stratejiler her ne kadar istenilen ve gerekli şeyler olsa da, sadece yapı kusurlarını azaltmayı veya enerji sakınımını gözeten türden kontrollerden değil, kalite denetiminden geçmelidir. (ekolojik değil kalite denetimi, ama nasıl? Kalite denetimini kim/ nasıl/ hangi kriterlere göre yapacak?)
  • Yapılarımızın kullanım açısından tam anlamı ile uygun olmalarını sağlamak üzere, tasarım kalitesi tartışılmalı, üzerinde mutabakat sağlanmalı ve teşvik edilmelidir. (tasarım kalitesi= aynı sorun)

17

Günümüzdeki XVIII. Yüzyıldan kalma kent merkezlerinde görüldüğü gibi,

100 yıl yaşayacak ve önceden kestirilemeyen kullanımlara aklı başında bir uyum sağlayacak yapılar elde etmek için, yapıların uzun ömürlü ve

çok katı ve kesin değil,

değişime açık bir gevşeklikte

planlanmış olması konusunda ısrarcı bir değer sistemine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu,

daha bol tutulan plan büyüklükleri ve

tavan yükseklikleri,

uyarlanabilir strüktür,

doğal ışık ve havalandırma, ve

maliyetle paranın karşılığı arasındaki ilişkinin

incelenmesini gerektirir.

Dayanıklılık konusu:

Yapılar Avrupa'nın birincil enerjisinin yaklaşık yarısını tüketiyor ve

daha şimdiden küresel ısınmayı daha da kötü bir duruma getirdiler.

Klimalar ozon tabakasına giderilemez bir şekilde zarar vermektedir.

Sentetik malzemeler iç mekanların hava kalitesini düşürdü,

Daha DAYANIKLI ve SÜRDÜRÜLEBİLİR YAPILAR elde etmek için, KAMU POLİTİKALARI:

  • Sürdürülebilir bakım, malzeme ve atık teknikleri, daha az sentetik malzeme kullanan, sağlıklı ortamlar sunan ve becerikli bir tasarım ve düzgün yasal düzenlemelerle günümüzde mümkün olduğu ölçüde en az enerji tüketen yapıların tasarlanması ve inşa edilmesi teşvik edilmelidir, (tasarımda ve inşaatta, ekolojik açıdan daha olumlu ve sürdürülebilir yapıların elde edilmesine yönelik öneriler demeti içinde yer alabilir.)
  • Yüksek hizmet isteyen bina ortamları daha az yapılmalıdır.
  • Bölgesel iklim koşullarına pasif bir yoldan cevap veren binalar yapılmalı ve böylelikle geçmişte olduğu gibi, bölgesel farklılıklar ifade edilmelidir. (Bu son derce önemli. Öncelikle “tip proje” denilen inanılmaz savurganlığa ve saçmalığa son verilmesi ve kaynakların doğru kullanılması, mimarlık hizmetinin toplumsal yararının ortaya çıkması bakımından yararlı olabilecek bir ilke/ politika önerisi olabilir. Türkiye için- ama özelikle yerel yönetimler bakımından- geliştirilmeli.)

18

Hoşluk konusu:

Sorun,

yapılarda

yangın güvenliği,

strüktürel sağlamlık

vb. gibi

teknik iyileştirilmelerin sağlanması için gösterdiği gayret arttıkça,

binaların hem tek tek

hem de topluca

daha çirkinleşmesinde yatmaktadır.

Koruma politikaları ve tekniklerinde sağlanan önemli ilerlemelere karşın,

yerel ve bölgesel kültürün otantik ifadeleri olan birçok sıradan yapı,

eskiyi göz ardı edip yeniyi talep eden

ya da belki yeni ama kalıcı olmayan bir beğeniden pay çıkartabilmek için

kısa vadeli spekülatif girişimlere arka çıkan

bir yasal veya finansal sistem sayesinde ihmal edilmekte ve yıkılmaktadır.

Buna ek olarak, kentsel planlama alanındaki bir çok yetkili kurum,

gerçek mirasımızı değersizleştiren,

kaba çağdaş detaylarla bu mirasla alay eden yoz taklitçi (pastiche) (tam olarak Keçiören Belediyesi’nin yaptığı)

planlar istemektedir.

Burada önerilen,

tekniğin dışlanması değildir,

(her zamankinden daha bol olsalar da sonuçta sınırlı olan) ekonomik kaynakları har vurup harman savurmak hiç değildir.

Aslında bu,

halka içinde yaşanabilir bir yer sağlama konusudur.

Binaların daha HOŞ olmasını sağlamak için, KAMU POLİTİKASI:

  • Zarif, iyi detaylandırılmış, iyi oranlı bir mimarlık ve aynı zamanda iyi yapılar teşvik edilmelidir, (kalite ölçütlerinin geliştirilmesi sorunu)
  • Geçmişin sadece görkemli gösteriş yapıları değil, günlük mimarisi de günümüzde ve gelecekte yeniden kullanılmak üzere korunmalıdır. (bunun özelikle Ankara ve bir çok daha önce başkent veya şehzade kenti olamamış Anadolu kentleri için son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu kentlerde gündelik yaşamın mimarisinden –konut/ cami/mescit/kilise /çeşme vb-başka hiçbir şey yok zaten)
  • En yüksek standartta çağdaş ifadeler her zaman sıradan kopyalara tercih edilmelidir. (Bu bir kalite ilkesi olarak değerlendirilebilir.)

19

Dış çevre
Dış çevrede

binalar

aynı zamanda

onlara bakanlara da aittir.

Sosyal parçalanma ve

bireysellik

yaygınlaştıkça,

kentsel toplumun yeniden yaratılması

daha da acil bir sorun haline gelmektedir. (“Kent toplumunun yeniden yaratılması” bizim de kullanmamız gereken kavramlar olabilir, ama bunun nasıl yapılacağını göstermemiz gerekir. “Yeniden yaratma” ne anlama geliyor ve nasıl yapılacak? Bunu söylemeden böyle bir öneride bulunamayız.)

Kent çok sayıda özel eylemle oluşur.

Özel yapım sürecinin dışavurumu herkesi etkiler.

Kentlerin tasarımı

salt bir 'yüklenici oyunu'

          değildir.

Tek yapıda olduğu gibi,

yapılı çevreyi oluşturan yapı grupları da

işlevsel ve

estetik

düzeyde çalışır.

Kentler ve kent geleneği

20

Kent geleneğimiz,

toplumu kavranabilir kılmayı amaçlar ve

kenti, çevreye getirdiği düzenle sunarak

halkın kent yaşamına

rasyonel,

demokratik ve

sonuçta da tam anlamı ile insancıl

bir şekilde katılmasına olanak verir. (bu, yaşama katılma anlamında gevşek ve örgütsel olarak tanımlanmamış bir katılım)

Yangın, sağlık ve estetik nedenlerle yapıları kontrol eder.

Yapıların cephe tasarımları en az 700 yıldır denetlenmektedir. (yapılarda teknik nedenlerle yapılması gereken denetimle, yapıların estetik ve geleneksel karakterle bağını sürdürmesi arasındaki çelişkiye dikkat etmek, bu çelişkinin nasıl aşılabileceğini içeren politikalar önermek gerek)

Bu gelenek,

amaçlarla

araçları

dengeleyerek,

yerel iklime,

geleneğe ve

kültürel içeriğe

uygun çözümler getirerek, ve

ortaya doğru bir görsel sentez çıkartarak

kültürel süreklilik

sağlar. (kültürel süreklilik kavramı üzerinde bizim Türkiye’deki insanlar/ mimarlar olarak ayrıca ve önemle durmamız gerekiyor. Çünkü Türkiye, bilinçli ve iradi olarak kültürel sürekliliğini XX. Yüzyıl ilk çeyreğinde kesmiş/kopartmış ve bu travmayı hala atlatamamış bir ülke. Geçmişle hesaplaşmayı ve Osmanlı çok kültürlülüğünü hazmetmeyi başaramıyor. Osmanlı Dönemindeki geçmişe bile baksa, bunu milliyetçi/batıcı/laik/devletçi vb perspektifle yapmaya çalıştığı için, yani olmayan bir şeyi varmış gibi gösterecek yapay bir süreklilik arayışıyla durumu idare etmeye çalıştığı için, “kültürel süreklilik” sorununu nasıl ele alabileceğini bilmiyor. İslamcılık korkusu da, geçmişle ilgilenmeyi, yakın zamanlarda büsbütün güçleştiren bir referans haline getiriyor.)

Kent,

kişisel çıkarların savaş alanı ve

kır yoksullarının sürüklenip geldikleri yerdir.

Trafik, gürültü ve hava kalitesi konusundaki,

hiç birine garanti gözü ile bakamayacağımız

mühendislik ilerlemelerine rağmen,

birçok insan için

gerçek,

katılım yoksunluğu ve

sosyal dışlanmadır. (Bu, son derece önemli olmakla birlikte, geliştirilebilecek politikalar açısından da, oldukça zor bir alan. Üstelik mimarlardan çok, başka disiplinlerin- sosyal bilimlerin, sosyal psikolojinin vb- alanına giren bir alan.)

Kırsal alanların büyük bir kısmı,

nüfus kaybı,

sosyal altyapının azalması veya

uygun olmayan bir yapılaşmanın

sıkıntılarını yaşamaktadır.

19-20

Kentsel bölgeleme (zoning) yönetmelikleri,

kentlerimizin büyük kesimlerini

konut,

ofisler ya da

endüstri gibi

tek işlevli çöllere dönüştürdü.

İşlevsel bütünleşmenin bu budanışı

ulaşım taleplerini ve

trafiğin yarattığı gerginlikleri

arttırdı,

suça daha fazla olanak sağladı ve

sosyal etkileşimi

azalttı.

21

Gelişme yoğunluğunu kontrol eden yönetmelikler

kent çeperlerine düşük yoğunluk dayatarak,

özel ulaşıma olan bağımlılığı arttırmakta,

enerji tüketimi ve küresel kirlenme düzeylerini olumsuz yönde etkilemektedir.

Öte yandan bu kurallar,

ticaret merkezlerinin çok yoğun olarak yapılaşmasını destekleyerek

alt yapıya aşırı yüklenilmesine,

tarihsel ölçeğin tahribine ve

her boş alanın yapılarla doldurulmasına yol açmakta;

ancak, birçok kentte

özensiz ve

derme çatma gelişmeyi

kontrol edememektedir.

Daha iyi bir KENTSEL KALİTE için, KAMU POLİTİKALARI:

  • Tasarım, tek tek işverenlerin değil gelecekteki toplumunun yararı için yapılmalıdır. (Genel bir ilke)
  • En üst düzeylerde temiz hava ve gürültüsüz kent hedeflerine ulaşılabilmesi için çaba sarf edilmelidir. (ekolojik kriterler)
  • Tarihi merkezlerimizdeki günlük işlevler korunmalıdır. Kontrol edilmediği takdirde değerleri olan pek çok şeyi tahrip edecek olan kitle turizminin etkileri sınırlandırılmalıdır. (kent merkezlerindeki boşalma önemli bir sorun ve buna karşı politikalar önerilmeli. Ancak, bunlar somut politikalar olmalı ve kentten kente değişen özelliklere yanıt verebilmeli. Kent merkezlerindeki değişimleri, kent merkezinin yer ve kalite değiştirmesini, merkezdeki fonksiyonların değişimini veya merkeze yönelik kentli ihtiyaçlarının değişmesini göz önünde tutan, bunlara müdahale etmeyen- bir kentsel müdahale gibi düşünülerek değil- ancak alternatif seçenekler yaratarak, merkezin kentsel ekoloji bakımından istenilebilir bir yer olmasını sağlayabilecek bir yaklaşımı içermelidir.)
  • Çağdaş kentlerimizin, tarihi merkezlerimizde gördüğümüz karma kullanım, form yoğunluğu ve ifade kontrolüne erişebilmesi için, daha iyi denetim modelleri geliştirilmelidir. (Bunların ne olabileceği konusunda düşünce geliştirilmesi gerekir. Bu terimlerin hepsi de oldukça soyut kavramlar. Bunları somut politikalara dönüştürmek ve bunu yaparken de Türkiye’deki kentleri ve kentsel yaşamın özelliklerini göz önünde tutmak gerekir.)
  • Toplantı mekanları, kreşler, kütüphaneler ve bilgisayar atölyeleri dahil olmak üzere daha iyi ve daha fazla sosyal tesis sağlayarak daha özgür bir sosyal etkileşimi olanaklı kılacak tedbirler teşvik edilmeli ve desteklenmelidir (Bunu, kent merkezlerinin fonksiyonları olarak nasıl tanımlayacağımıza bakmak, daha sonra da, kentin mahalleleri, çeperleri, gecekondular, banliyöler vb için nasıl ele alacağımızı görmek gerekir.)
  • Her kent ve kasaba için, küçük ölçeğe odaklanan ve insani, üç boyutlu, kültürün ne olduğunu kavramış kent planlamasına yönelik ayrıntılı eylem planları geliştirilmeli, yerel arazi kullanım planları daha çok kullanılmalı ve toplumun planlama sürecine daha fazla katılması sağlanmalıdır. (Burada tartışılması gereken önemli 3 kavram var:

Küçük ölçekli üretimin korunması ve yaşatılması için özel bir çaba gösterilmesi:

Bu, özellikle mimarların proje üretimi ve yapı üretimi bakımından kritik bir seçmeyi içeriyor. Mimarlıkta küçük ölçekli üretimleri korumayı tercih etmek belki Türkiye’de ki mevcut duruma ve geleneğe uyuyor, ama, üzerinde tartışılması gerek. Firmaların büyümesi ve rekabet şansının elde edilmesi, geleceğin proje ve inşaat üretme süreçleri, AB entegrasyonu perspektifi vb gibi konuların da tartışılması gerek.

İnsani boyut:

Bu da bir önceki gibi, küçük (bina/kent vb) ölçeklerinin korunmasını, dev/gökdelen ölçekli bir kent gelişiminin tercih edilmemesi düşüncesini içeriyor. Bu ne derecede bir kural olarak savunulabilir? Büyümek, büyük ölçek, nüfus yoğunluğunu artırmak ve bir yerde yoğunluğu müthiş artırmak da, kendisine göre bir rasyonelitesi olan bir yaklaşım. Bu kavramın toptan ret edilmesi ve buna karşı bir politikanın benimsenmesi oldukça zor görülüyor. Küçük ölçeklerin korunması önerisini, bütünüyle “gerici” bir öneri olara kabul edenler de var. (Corbusier vb gibi). Tartışılması gerek.

Kent planlamasına yönelik, üç boyutlu/ kültürü içeren “eylem planlarına” katılım:

Bunu kabaca “katılım” kavramı içinde ele alabiliriz, ancak ne olduğunu açıklamak gerekiyor. Önce üç boyut ve kültürün de içerildiği bir planlamanın nasıl bir şey olabileceğini düşünmemiz gerekir sanırım.)

Sürdürülebilir kent karşımızda duran aşılması gerekli temel sorunlardan biridir.

Bu sorunun

her şeyin merkezinde olması ve

büyüklüğü,

sürdürülebilir yapılar yapmanın yeterli olmadığı gerçeğini örtmemelidir.

Gerçekten gerekli olan, sürdürülebilir bir mimarlıktır.

SÜRDÜRÜLEBİLİR KENTLERİN elde edilmesine çalışmak için, KAMU POLİTİKALARI:

  • Kent çeperleri, otomobil kullanımını zorunlu kılmayacak, enerji tüketimi ve kirlenmeyi azaltacak, herkese daha iyi erişim olanağı sağlayacak şekilde yeniden tasarlanmalı ve bu bağlamda, sosyal açıdan yoksun kalmış pek çok kent varoşu öncelikle ele alınmalıdır. (hem banliyöler, hem de gecekondu bölgeleri birlikte ele alınıyor. Bunları ayırarak politika geliştirmek gerek)
  • Getirilen proje tekliflerinin çevrelerindeki mikroklima üzerindeki etkisi değerlendirilmeli, ve son dönemlerin soğuk ve yel üfüren ya da sıcak ve güneş altında yanan açık alan felaketlerinin yinelenmesi önlenmelidir. (ekoloji politikaları arasında yer alabilir)
  • Kentsel alanlarda yapılacak zemin kaplamaları, peysaj düzenlemeleri ve hizmetler için en uzun ömürlü ve en az enerji tüketen malzemeler, elemanlar ve sistemler seçilmelidir. (Bu dikkate alınması gereken bir konu, ancak Türkiye için ne kadar öncelikli? Yine de ekoloji politikaları arasında yer alabilir)
  • Atıkların yeniden kullanım için dönüştürülmesi ve arıtılması, gerek üretici gerekse tüketicilerde atıkların azaltılması yönünde bir yurttaş sorumluluğu yaratılması ve aşırı ve bilinçsiz tüketime dur denilmesi için, çağdaş mühendisliğin potansiyeli benimsenmeli ve kullanılmalıdır. (ekoloji politikaları arasında yer alabilir)
  • Kentlerimizde, kasabalarımızda ve banliyölerimizde kişisel motorlu araç kullanımını bir gerek olmaktan çıkartmak için, yaşama, çalışma, alışveriş ve kültürel etkileşimler bütünleştirilmelidir. (Bunu düşünmek erek. Bu politika, gettolaşmayı, özellikle banliyölerin gettolaşmasını getirebilir

Kaydedilen çok büyük ilerlemelere karşın, kamusal alan, çok kez keyif vermekten uzaktır.

Daha çok bitki dikerek

mikroklima iyileştirilebilir,

toz azaltılabilir,

gürültü perdelenebilir,

gözlere ve zihinlere ferahlık sağlanabilir.

Sokak mobilyaları:

işaretler,

aydınlatma,

zemin kaplamaları,

çöp kutuları,

telefon kabinleri,

trafik kontrol ışıkları,

banklar,

kullanıldıkları yer veya kültürel tutarlılıkları dikkate alınmadan yerleştirilmektedir.

Sıradan kasaba ve kentlerimizle kent çeperlerinin pek çoğu,

görsel kalite duygusundan tümü ile yoksun, 'mühendislik işi çevreler' olmuştur.

Tarihi merkezlerde bile,

çoktan yitirilmiş bir geçmişin kartpostal niteliğindeki kopyalarını çıkartılıyor.

Kentlerdeki eski hiyerarşi tahrip edildi:

Bugün en fazla göze çarpan yapılar artık kente ait ya da dini semboller değil, (camilerin minareleri bile apartmanlar arasında kayboluyor, gerçi dini yapıların (özellikle yeni yapılanların) hala kentin sembolü olması ne dereceye kadar anlamlı olurdu?)

ticari ve ekonomik gücün ifadeleri olan,

kendini öne çıkaran ve

kamu beklentilerini hiçe sayan yapılar oldu.

23

İyi bir KENT KÜLTÜRÜ ve yaşam adına, KAMU POLİTİKALARI:

  • Yapılaşmadaki gelişme, sosyal ve kültürel açıdan değer taşıyan yapıların yeniden kendilerine yaraşır bir önem kazanmasına olanak verecek şekilde denetlenmelidir. (Bu, bir bakıma, kentin tarihi yapılarını yeniden ön plana çıkartacak kentsel düzenlemeler yapılması anlamına geliyor. Ankara’da Hacı Bayram Camisi ve çevresi için yapılan düzenlemeler gibi. Bu konu üzerinde biraz daha düşünmek, gerek yapıların veya kent parçalarının seçimi, gerek kentsel yenileme projesinin elde edilmesi üzerinde biraz daha düşünmek gerek.)
  • Bölgesel kültürel geleneklere saygı duyulmalı ve yerel kentsel peyzaj malzemelerinin kullanımı desteklenmelidir. (Yerel malzeme=ekoloji, ayrıca kültürel geleneklere saygı konusunu tartışmak gerek. Bu saygının gösterilebilmesi için “kültürel gelenek” üzerinde tartışılmış ve herkesin aşağı- yukarı aynı şeyi anladığı bir konu haline gelmiş olmalı. Oysa gelenek üzerindeki tartışmalar Türkiye’de oldukça az ve geleneğe karşı tutum konusunda da oldukça ideolojik bir tavır alış var. Bu tavrın başlıca iki kaynağı var. Biri, modernizmin Türkiye’de katı bir biçimde savunulması, diğeri ise, gelenekçi/geleneksele saygı duyan=tutucu biçimine bir özdeşliğin kurulmuş olması. Bu nedenle gelenekselle ilgili tartışma, daha çok, “kabul/red” parantezi içine sıkışmış durumda.)
  • Zarafet ve bölgesel açıdan uygunluk sağlayabilmek için, en güzel cephe tasarımlarının yapılması teşvik edilmelidir. (Bu biraz odaya yönelik bir önerme gibi)
  • Konut alanları ve mikroklimanın iyileştirilmesi ön plana alınarak, kentlerdeki doğal (soft) peysaj düzenlemelerinin hacmi büyük ölçüde arttırılmalıdır.
  • Sokak mobilyalarının ve yol işaretlerinin yaygınlaşması ve tasarımı, görsel ve bölgesel kaliteyi sağlamak üzere denetim altına alınmalıdır.
  • Hepsinde olmasa da bazı Üye Ülkelerde görüldüğü gibi, geçmişin önemli 'vitrinlik yapıları' salt inşaatları açısından değil, içinde yer aldıkları ortamla birlikte, görsel olarak da korunmalıdır.
  • Geçmişin günlük kentsel çevrelerinin korunması ve yeniden kullanılması, eski yapıların ihmal edilmesine kısıtlar getirerek ve koruma, yeniden donatma ve yeniden düzenleme uygulamaları teşvik edilerek, sadece kültürel sürekliliğin teşvik edilmesi için değil, aynı zamanda kaynak tasarrufu açısından da desteklenmelidir.
  • Otantik çağdaş kültürel ifade salt birkaç 'Büyük Proje' ile değil, tüm günlük yaşamda teşvik edilmelidir. (Bunun anlamı, belki  daha önce tartışılmış olan küçük büro/ küçük inşaat işleri müteahhitliği vb. gibi konularla birlikte ele alınınca ortaya çıkabilecektir.)

Kırsal alanlarda yapı ile çevre arasında evvelce var olan simbiyotik ilişki artık kayboldu. Buralarda yapılar bir zamanlar yerel malzemelerle inşa edilir,

mikroklimaya uyar ve

çiftlik ya da köyle ilişkili olurdu.

Bugün Birlik çapında gösterilen çabalara karşın,

kırsal alanların büyük bir kısmı hala nüfus kaybediyor.

Öte yandan,

turizm ve iş amaçlı yeni inşaatlar

-          kent dışı hipermarketler veya

-          yer kaygısından yoksun endüstri tesisleri –

bu alanlara yabancı değerler dayatıyor ve

çoğunluğu Avrupa'nın sınır kesimlerinde bulunan

elde kalan az sayıdaki bozulmamış yöreyi hızla yok ediyor.

Bir kez gerçekleştikten sonra böylesi bir tahribatı onarmak mümkün değildir.

25

GÜNÜMÜZÜN EKONOMİK YAŞAMI

Serbest pazar,

tüm diğerleri gibi, inşaat sektörünü de şekillendirmektedir.

Büyüme veya durgunluk döneminden kaçınma dürtüsünü,

kar makzimizasyonunu,

fiyata dayalı seçim yapmayı ve

çevresel maliyetlerin dışsallaştırılmasını

bu alanda da açık seçik görebiliyoruz.

(Genel olarak inşaat sektörü ve özel olarak da mimarlık ve mimarlığın yerel yönetimlerle ilişkisi gibi konularda da, serbest pazarın ve rekabetin varlığını kabul etmek gerekecektir. Temel kabullerden birisi olarak serbest pazar ve pazar ekonomisi, diğer bütün diğer politika önerilerini de belirleyebilecek bir potansiyel taşımaktadır.)

26

Ekonomik sorunlar arasında,

giderek artan küresel rekabet,

hizmetin sunulma standartlarının iyileştirilmesi ve

maliyetlerin düşürülmesi,

hizmeti sunma süresinin kısaltılması ve

bunlara eklenebilecek daha pek çok sorun vardır.

İşverenin çıkarları

Rekabet ortamında varlığını sürdürmeye çalışan

işverenin meşru çıkarları gözetilmeli ve toplumun çıkarları ile uzlaştırılmalıdır.

İşverenin çıkarlarının özü,

tasarım ve

yapım

süreçleri ile ilgilidir.

Bu çıkarlar

kullanıcının çıkarlarından farklıdır ve

sürekli olarak, onunkilerle çelişme riskini taşır.

İşverenin çıkarları;

üzerinde mutabakat sağlanmış bir takvim içinde ve

mümkün olduğunca çabuk;

üzerinde mutabakat sağlanmış bir bütçe içinde ve

mümkün olduğu kadar ucuza

elde edilmesidir.

Ticari amaçlı işverenler - yükleniciler - için

bu beklentilere

yapılan yatırımdan en yüksek getiriyi almak da

eklenir.

27

Bu,

tasarım çözümünü optimize eden ve

tasarımı yükleniciler arasında

tam,

adil ve

uygun

bir rekabete olanak verecek şekilde geliştirecek

tasarım ekibinin de konusudur.

Elde edilen yapının kalitesi ile ilgili kaygılar

   tasarım ve yapım süreçlerinin iyileştirilmesi yolundaki bütün çabalara yol göstermelidir.

 

Pazar ekonomisinin işleyişi son dönemlerde yapılı çevreye bir iyileşme getirdi mi?

Genel anlamda, hayır.

Yerleşmenin

kent çeperlerine ve kırsal alanlara yayılması,

kent merkezlerinin tahribi,

konutlardaki düşen mekan standartları,

artan kentsel gürültü,

enerji tüketimi ve

kirlilik

hep yeterince denetlenmeyen bir pazar ekonomisinden kaynaklanmaktadır.

(Pazar ekonomisi, gerçekçi bir politika önerisi geliştirmek için, kabul edilmesi kaçınılmaz bir durum gibi görünüyor. Pazar ekonomisini kabul etmekle birlikte, çalışmasına ve sonuçlarına eleştirel olarak bakmak ve gerektiği gibi denetlenmesini sağlayan kuralların ve mekanizmaların nasıl geliştirilebileceğini de belirlemek mümkün olabilir. Öneriler, öncüllerden biri olan rekabetçi piyasa yapısı ile uyuşmakla birlikte, rekabetçi piyasa içindeki sorunları ve çelişkileri de algılayan ve piyasanın denetlenebilmesiyle olumsuzluklarını denetlemeye çalışan bir yaklaşımla ele alınmalı.)

28

Ölçek

Bir girişimin ölçeği

sonucun kalitesinin belirleyicisi değildir.

Avrupa'nın çok büyük sayılara ulaşan küçük firmaları korunmalı ve desteklenmelidir.

(Ölçek sorunu, daha önce tartışılan geleneksel ve yerel kent kültürünün yaşatılması ve korunması ilkesi ile oldukça yakından ilgilidir. Yerel kültürlerin korunabilmesi ve o çeşitliliğin yaşatılabilmesi, yerel malzeme ile üretilecek tasarım ve yapıların elde edilebilmesi “küçük ölçeklerin” korunması ve desteklenmesi ile ilişkili kavramlardır. Ancak bu “koruma” İ. Melih Gökçek gibi bir belediye başkanının, yandaşlarını kayırma davranışının bir gerekçesi haline de kolayca getirilebilir. Bu nedenle, önerilecek her politikanın nasıl bir yaklaşımla/ mekanizma tanımıyla ele alınacağını göz önünde tutmak gereklidir. Bu, politika geliştirirken, yukarıdaki gibi ilke ve yaklaşımları belirlemenin yeterli olmayacağı uyarısı olarak dikkate alınmalıdır.)

Avrupa'nın gayri safi milli hasılasının %10’luk payı

inşaat sektöründedir ve

sektörün bu ölçeği karşısında yetkililer donup kalmaktadır.

Standartlaşmış yapı elemanları ve sistemlerinin kullanılması,

daha büyük şirketlerin oluşturulması türünden,

ölçek ekonomisine ilişkin vaazlar veriliyor.(Aslında, Türkiye gibi, kişi başına gelirin oldukça düşük ve gecekondudan daha düzenli ve yaşanabilir konut çevrelerine geçmeye çalışan bir toplumda, standartlaşmış yapı elemanlarının ve sistemlerinin kullanılması, bir dereceye kadar, kayıtlar koşullarla da olsa anlamlı olabilir. Bununla birlikte “Doğu Almanya tipi konut” çevreleri yaratmamak için de dikkatli olmalıyız. Dolayısıyla bu tip bir önerme, Mimarlar Odası’nın yerel yönetimler politikası içinde yer alamaz demek oldukça zor.

Büyük şirketler konusu da, benzer bir biçimde, maliyetleri düşürebilecek teknolojileri ancak –kamu ya da özel- büyük firmalar sağlayabiliyorsa, bu önermeyi de red etmek oldukça zor.)

Tasarım, imalat ve yüklenicilik kuruluşlarının ölçeklerinde yaratılacak bir büyüme,

yoğunlaşmayı arttırır ve

yapılabilecek seçimlerin,

dolayısı ile de çeşitliliğin azalmasına yol açar.

Böyle bir büyüme,

büyük şirketlerin kendi içinde uzmanlaşarak çalışmasını teşvik eder ve

bu da genel bir bakış açısının ve

toplam kalite çözümlerinin yitirilmesini getirir. (Bu önermeye de katılmakla birlikte, yukarıdaki önerme

ile tamamen çeliştiği de kesin. Bu iki önermedeki kavramları dikkate alan koşullara göre yazılmış başka bir “politika ifadesi” yazmak gerekiyor. Ancak politikalar uygulanmak için yazıldıklarından, net, anlaşılabilir, çelişik olmayan ve pratik bir ifade yazmak gerekiyor.)

Böyle bir büyüme bazen maliyetleri düşürür ama, bu

beraberinde bir kalite artışı getirmeyebilir. (Bu bir başlangıç temeli oluşturabilir. Ölçekle ilgili olarak, maliyeti düşüren ama kaliteden fedakarlık etmeyen bir yaklaşım gerekli.)

Firmaların çoğu beş ya da daha az sayıda eleman çalıştırmakta ve

yerel pazarlarda iş yapmaktadır ve

uluslararası şirketler kurmak gibi bir niyetleri de bulunmamaktadır.

Başka sektörlerin aksine,

bu firmaların çoğu taşeron firma değildir,

işverenle doğrudan ilişki kurarlar.

Tasarım alanında olsun, yapım alanında olsun,

sahibinin doğru bir performans gösterilmesi konusunda

kişisel bir risk taşıdığı ufak veya gerçekten de mikro girişimlerin,

işveren konumundaki bireylere veya birçok büyük şirkete sunduğu kişisel hizmetin benzerini kuşkusuz başkaları da verebilir ama,

daha iyisini asla sunamazlar. (Bu Türkiye için de, belki bütünüyle doğru bir saptama.)

29

Ufak firmalar

mobiliteyi kolaylaştırır ve

değişen taleplere cevap vermek konusunda daha kolay uyum sağlayabilirler.

En prestijli işleri üstlenen dünyaca ünlü mimarlık firmalarının pek çoğu

bir avuç insanla çalışmaktadır.

Büyük firmalar

kalitenin iyileştirilmesi yönündeki çabalarda

kendi başlarının çaresine bakabilme açısından en donanımlı olan girişimlerdir ve

bu yönde teşvik edilmelidir. (Bu saptama, yukarıdaki “kalite artışı getirmeme” konusundaki kuşkuya bir yanıt olabilir.)

Bu durumda,

daha küçük girişimlerin geliştirilmesi üzerine odaklanmakla

bölgesel farklılıklar teşvik edilebilir,

istihdam muhafaza edilebilir,

merkezileşme azaltılabilir,

ulaşım ve çevre maliyetleri düşürülebilir ve

karın yerel olarak dağılımı mümkün olur.

Böyle bir gelişme mal ve hizmet sağlayanları daha yakınlaştıracak ve

onları müşterilerine daha duyarlı kılacaktır.

Bu da, sadece toplumun değil,

işverenin çıkarları açısından da bir ilerlemedir.

(Bu konu, aslında son derece önemli bir konu ve politika önerileri tartışılırken mutlaka dikkate alınmalı. Türkiye’de yapılması düşünülen kamu reformu eğer yerel yönetimlerin fonksiyonlarını artıracaksa, konu daha da önemli hale gelecektir. Bu önem, yukarıda sayılan

“bölgesel farklılıklar teşvik edilebilir,

istihdam muhafaza edilebilir,

ulaşım ve çevre maliyetleri düşürülebilir ve

karın yerel olarak dağılımı mümkün olur”

düşünceleri çerçevesinde özetlenebilecek alanlarda ortaya çıkacaktır.

Yerel yönetimler bugünkü yasalar ve bütçe olanakları çerçevesinde

Konut,

eğitim,

sağlık

vb.

konularıyla ilgili çalışma/ yatırım yapmazlar. Ancak artan işlevler çerçevesinde bunlar belediyelerin görev alanları içine girecekse, bu durumda yerel küçük büroların bu tür konularda işlev sahibi olmaları söz konusu olabilecektir. Kentlerdeki okullar, sağlık yapıları, “ucuz veya toplu” konutlar vb için, yerel karaktere uygun ve detayları buna göre geliştirilmiş yeni bir kalite anlayışı doğabilecektir. Bu nedenle ölçek sorunu, yerel yönetimler politikasının önemli bir parçası olacaktır.)

İnşaat sektöründe (bütün geçerli çıkarlar dikkate alarak) ÖLÇEĞE İLİŞKİN KAMU POLİTİKALARI:

  • Eğitim sağlamak ve firmalarının ve bu firmalardaki işgücünün gelişmesini teşvik etmek ve böylelikle en küçük firmalardan en yüksek standartları elde edebilmek için, devlet desteği en küçük firmalar üzerinde yoğunlaştırılmalıdır. (Türkiye gibi popülist ve klientelist politikaların çok yaygın olduğu ve devletin- ve eline bu tür bir erk teslim edilen her kurum ve kişinin- bu tür olanakları kötüye kullanma sabıkası çok yüksek olduğu için, “küçük firmalara devlet desteği” önermesi amacına ulaşabilecek sonuç vermesi zor ve Türkiye için son derece tehlikeli bir önerme olabilir. Böyle bir önermeyi yazmadan önce epey düşünmek gerekiyor.)
  • Ufak imalatçılar en yüksek kalitede yapı elemanı üretmek yolunda teşvik edilmelidir.
  • Mal ve hizmet alımı usullerinin en küçük firmaların da verilecek her işte eşit koşullarla rekabet edebilmesine olanak vermesi sağlanmalıdır.
  • Eurocodes (Avrupa yasa ve yönetmelikleri) ve kalite mekanizmaları geliştirme süreçlerinde ufak girişimlere de danışılmalı ve böylelikle uyum süreçleri artık büyük ölçekten yana olmayı bırakmalıdır.
  • Mali politikaların kara parayı değil, sorumluluk duygusuna sahip ufak yükleniciyi teşvik etmesi sağlanmalıdır. (Ne ölçüde geçerli olduğu hakkında “bilimsel bakımdan kanıtlanabilir nitelikte” bir şey söylemek oldukça zor olsa da , bu sektörde kara para kullanımı/ mafya türü ilişkiler vb. oldukça alışıldık temalardır. Bu nedenle, kara para aklayan büyük firmalar yerine küçük firmaların korunması önermesinin gerçekçi bir önerme olabileceğini söyleye olanak yok. Özellikle Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerlerin belediyeleri bakımından bu tür- büyük ve kara para aklayan firmalar lehine- bir “kayırma” önlemez bir biçimde geçerliliğini korumaya devam edecektir sanırım.)

30

Endüstrileşme
Endüstrileşme yapı sektörünü sardı.

Eskiden 18 ay alan projeler şimdi dokuz ayda tamamlanmakta ve

bu da kredi alan bir işveren için çok büyük yarar sağlamakta.

Endüstrileşme aynı zamanda,

yüksek kaliteli yapı elemanlarının ortaya çıkmasını sağlamıştır:

günümüzün penceresi dünkülere oranla daha az ısı kaybetmekte, daha az hava sızdırmakta ve daha az bakım gerektirmektedir.

Ancak, endüstrileşme her zaman da yararlı değildir.

Zanaatların şantiye dışında bırakılması

sürecin işgücü boyutunu giderek artan oranda küçültmektedir.

Endüstrileşme

tekdüzeliği teşvik etmekte ve

zanaat becerilerini ihmal etmektedir.

Endüstrileşme,

hiçbir yerde yapılı çevrede olduğu kadar önemli olmayan

bir geleneği tahrip etmektedir.

Yapı sektörünün endüstrileşmesi

çok kazançlı bir iyileşme

göstermekle birlikte, genel kanı

büyük hasara yol açtığı

yönündedir.

31

Yapı sektöründe yaşanan büyük çaplı endüstrileşme;

ideolojik,

teknik ve

mimari

bir parçalanmaya yol açmıştır.

Savaş sonrası dönemin sosyal konut blokları bu durumun kanıtı olarak ortadadır. (Türkiye için bu örnekler –büyük kamu yatırımlarıyla birlikte yapılan lojman türü yapılar bir tarafa bırakılacak olursa- daha çok 1970’li yıllardan sonra ortaya çıkmaya başladı. Ancak, “toplukonut” ölçeği içinde üretilmiş yapıları yöneldikleri toplumsal kesimlere/ maliyetlere ve üretilen yapılı çevrenin kalitesine göre gözden geçirerek sınıflayan çalışmalara pek rastlanmadığı için, aynı önerme Türkiye için ne kadar geçerli, bunu bilemiyoruz.)

Son olarak şunu da belirtmeliyiz ki,

yapı sektörü içinde

güçlü bir kar dürtüsü ile hareket eden

ekonomik çıkar çevreleri,

endüstrileşmeyi ve

ölçeklerin büyütülmesini

etkinliğin iyileştirilmesi ve

maliyetlerin düşürülmesi maskesi ardında,

aslında kendi kişisel amaçları için istemektedir. (Yapı çevre üretiminde, “kar güdüsüyle hareket eden çıkar çevreleri”nin etkisi ile, özellikle düşük gelir grupları için konut üretiminde maliyetlerin düşürülmesi” arayışı hangi oranlarda yer almıştır, bunu bilmemiz olanaksız. Eğer bu doğrultuda bir saptama yapacaksak, bunun “normatif” bir yaklaşımla yapılamamış olduğundan emin olunması gerekir. Ancak, yaratılan çevrelerin niteliklerini belirleme/ anlama ve tartışma konusunda Mimarla Odası’nın çok daha aktif programlar geliştirebileceği çok açık.)

Bunun

yapım sürecinin geliştirilme nedenlerinden biri olarak görüldüğünü anlamak mümkün, ancak bunu doğru olarak kabullenmek mümkün değildir.

32

Yapı sektöründe ENDÜSTRİLEŞMEye ilişkin KAMU POLİTİKASI:

  • Endüstrileşme, salt yüklenicinin, imalatçının ya da işverenin çıkarlarına yaradığı zaman değil, ancak uygulanması yapılı çevreyi iyileştireceği zaman teşvik edilmelidir. (Sf.31’de kiremit rengi ikinci paragrafta belirtildiği gibi, bu ayrımın nasıl yapılabileceğine dair araçlar geliştirilmeden böyle bir politikayı benimsemek, uygulanmayacağı baştan bilinen bir açıklama olacaktır. Eğer bu ayrımı yapabilecek araçlar/ ölçütler geliştirebilirsek, böyle bir politikayı açıklamalıyız)
  • Endüstrileşme, gereksiz standardizasyona, insanlık dışı ölçeklerdeki mahallelere veya yerel kültürün hasar görmesine yol açıyorsa, reddedilmelidir. (“Gereksiz standardizasyon” kavramının açılması gerek. Çünkü gerekli olan standardizasyondan kaçınmak da aynı derecede olumsuz sonuçlar verecektir. “İnsanlık dışı ölçeklerdeki mahalleler”, “yerel kültürün hasar görmesi” kavramları da çok önemlidir ve ölçek konusundaki tartışmayla birlikte ele alınabilir:

ACE, ne de olsa ortalama gelir düzeyi çok daha yüksek Avrupa ülkeleri için/ onlara uygun politika üretiyor. Oysa Türkiye, kişi başına gelir düzeyi oldukça düşük bir ülke. Üstelik, kentleri hala göç almaya ve göçle şişmeye devam ediyor. Kente gelenler ise yoksul/ becerisiz-işsiz ve evsiz. Bu iki durumu birleştiren, yani, kent göçmenlerinin

becerisiz ve işsiz olmakla

yoksul ve düşük maliyetle üretilmiş konutlara olan ihtiyacı

göz önünde tutan bir

endüstrileşme ve

ölçek

politikası belirlemek gerekecektir. Daha doğrusu, politika belki, bu iki saptamanın/ gerçeğin birleştirilmesi olacak –ki bu zaten son 40 yıldır tartışılıyor- ancak buna uygun program/ proje önerileri geliştirmek gerekecektir.- Eksik olan da bu gerçekçi/ somut programlardır.-)

  • Uygun çıraklık programları, el sanatları eğitimi, ödüller ve yetkin zanaatkarların kaydı yolu ile iyi zanaatkarlık teşvik edilip desteklenmelidir.
  • Eğitim, uygun tasarım yönetmeliklerinin geliştirilmesi ve halkın özendirilmesi yolu ile, bir yandan endüstrileşmiş süreçlerin sunduğu olanaklardan en iyi şekilde yararlanırken, öte yandan yeniden-kullanım ve rehabilitasyon, ve yerel iklim ve çevre koşullarında denenmiş ve sınanmış uygun geleneksel malzeme ve yöntemlerin kullanılması teşvik edilmelidir. (Bu politikanın sadece konut için değil, belki daha da önemlisi kamusal yapılar, okullar/ hastaneler ve spor yapıları vb için de geçerli olması gerekir.)
  • Endüstrileşmiş imalatın geleneksel çevre, yapı ve detay üzerindeki etkisi denetlenmelidir. (Bunu yapabilmek için, öncelikle “geleneksel çevre” özelliklerinin yapı/ detay düzeylerinde saptanmış olması gerekir. Eğer böyle başlangıç elimizde yoksa, denetimi yapmak da olanaksız olacaktır. Ancak endüstrileşmenin çevre ve yapı üzerindeki etkilerinin sürekli olarak incelenmesi sürekli bir çaba olmalı ve bu incelemelerle, ne tür endüstrileşmenin kabul edilebilir/ önerilebilir olduğu, ne türlerinin ise olumsuz sonuçlarının olduğu, somut inceleme sonuçları olarak gösterilmelidir)
  • Kültürel, sosyal ve bireysel adaptasyon için mimari bakımdan yeterli, teknik bakımdan rasyonel ve ekonomik bakımdan da sürdürülebilir olan yapım yöntemleri araştırılmalıdır. (Yerel yönetimlerin bu bakımdan yapacakları, imar yönetmeliklerini bu yaklaşımla gözden geçirmek olabilir. Bu belki bir “ilke” olarak önerilebilir ve uzun erimli olarak böyle bir yönelime doğru gelişme saplayabilir.)
  • Yapı tasarımındaki iyi uygulamalar desteklenmeli ve daha fazla araştırma yapılması- salt geliştirilmiş ve daha sağlıklı durumda olan bileşenlerin ve kentlerin teknik düzeyinde değil, aynı zamanda mimari alanın toplumun ihtiyaçlarına cevap veren kültürel ve sosyal düzeylerinde de teşvik edilmelidir. (“iyi uygulama” tanımı oldukça zorlayıcı bir çalışma gerektirecektir. Bununla birlikte araştırmaların özendirilmesi ve bunların sonuçları üzerinde yapılacak tartışmalar, “iyi örnek” konusunda daha yaygın bir görüş beraberliği/ anlayış doğmasına yardımcı olacaktır.)
  • Tüm yenilikçilik ve şirket birleşmesi önerileri tekelleşmeye yol açıp açmadıkları yönünden toplumsal olarak denetime tabi tutulmalıdır.
  • Endüstrileşmenin doğru bir yere nasıl sahip olacağına ilişkin olarak, ve geçmişte, yapım sektörünü hedef alan eğitim alanında, özellikle de mimarların ve diğer tasarımcıların eğitiminde yanlış endüstrileşmenin neden olup kemikleştirdiği hasara ilişkin bir anlayış geliştirilmelidir. (Yerel yönetim politikası bakımından “endüstrileşeme” sorununa Türkiye’de nasıl bakacağımıza dair farklı bir düşünce ve ilkeler/ bakış açısı geliştirmeliyiz. Bunun önemli ama oldukça ihmal edilmiş bir konu olduğunu düşünmek bile, bu arayış bakımından anlamlı olabilir. Türkiye’de de bu anlamda pek çok “hasar” yaratılmış durumda ve bunları inceleyerek ve bunlardan bir şeyler öğrenerek ve bu bilgileri eğitime yansıtmak çok yararlı bir düşünce olabilir.)

33

Uzmanlaşma
Sektör bazındaki uzmanlaşma

tasarım ve

yapım sürecini

parçalamıştır ve

çok kez

kullanıcının ve

toplumun

çıkarlarını göz ardı etmektedir.

Gerekli olan genel bakış açısını sağlayabilmek için,

dar alanda uzmanlaşmamış,

'genelci'

kişilere ihtiyaç vardır.

Yapım sürecindeki uzmanlaşma

artan sektörel karmaşıklık ve

verimliliğe ve

karlılığa

odaklanma arzusundan kaynaklanmaktadır.

Yapı malzemelerinin sayısı yüzyıl süresince belki elli kat artmıştır.

Ortaya yeni yeni çıkmaya başlayan proje yöneticisinin amacı

kalite,

zaman ve

maliyeti

işverenin çıkarları doğrultusunda denetlemektir.

Uzmanlaşmada herkes yalnızca küçük bir bölüm ile ilgilenir.

Uzman proje yöneticisi sürekli olarak

bütünsel sorunları,

detay kalitesini ve

kullanıcının ya da kamunun

çıkarlarını ihmal etme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Tasarım alanındaki uzmanlaşma

bütünsel değil,

kısmi

çözümleri ortaya çıkartır. Örneğin, yapı tasarımı alanında

pasif bir doğal soğutmanın tercih edilmesi değil,

uzman mühendis kullanılarak iklimlendirme yapılması

gündeme gelir.

Kent ortamında bu sorumluluk bölünmesi,

trafik önlemlerinin,

yumuşak peyzajın,

kentsel yontuların,

ışıklandırmanın,

kaldırımların ve

yapı cephelerinin

eşgüdüm sağlanmadan 'tasarımlandığı'

kamusal alanda açıkça görülmektedir.

34

Yapım sektöründeki

UZMANLAŞMAya ilişkin KAMU POLİTİKASI:

  • Yapı ve kent tasarımına ilişkin yasal düzenlemelerde, tek tek parçaların değil, ortaya çıkan ürünün toplam kalitesi üzerinde çok daha açık bir biçimde durulmalıdır. (“Toplam kalite” kavramını yapı ve kent alanında nasıl opersyonel hale getirebileceğimiz konusunda daha çok düşünmeye ve çalışma yapmaya ihtiyacımız var.)
  • Tasarım-yapım sürecinin, tüm düzey ve ölçeklerde, teknik, sanatsal, toplumsal ve yönetsel yetkinlikleri ve vizyonu birleştirebilen, tasarım aşamasında alınan kararların yapılı çevre üzerindeki uzun erimli sonuçlarını anlama yeterliliğine sahip olan yetkin bir 'genelci' (generalist) kişi tarafından yürütülmesi sağlanmalıdır. (Bunun belediyelerde, kentsel ölçekte kararların alınmasıyla ilgili görevlere getirilecekler için bir ilke olarak kabul edilmesini isteyebiliriz. Bu maddeye, uzmanlaşma konusundaki politikaların, ne tür alanlarda operasyonel hale getirilebileceğinin örneği olarak yer verebiliriz. Bu, bundan sonraki maddeler bakımından da geçerli olabilir.)
  • Sürece katılan herkesin, bu sürecin sosyal amacının iyi yapıları ve iyi mimariyi gerçekleştirmek olduğunu ve sürecin kendisinin başlı başına bir amaç olmadığını anlamasına yardımcı olunmalıdır.
  • Sürece katılan herkesin, her bir uzmanın yapmakta olduğu katkıyı daha iyi kavraması için yardımcı olunmalı, ancak bunu zaten kalabalık olan ders programlarının aşırı yüklenmesine yol açarak yapmaktan da kaçınılmalıdır.
  • Konuyla ilgili tüm teknik ve uzman eğitimlerinde yapılı çevrenin sosyal ve kültürel önemine ilişkin bir anlayış yaratılmalıdır.

Pazara girme özgürlüğü

Pazara erişimi serbestliği, çok kez

kullanıcıların ve

toplumun

gerçek çıkarları ile çelişmektedir.

(Yerel yönetimlerin bu alanda bir düzenleme yapması söz konusu mu? Türkiye’de, belediyelerin mal veya hizmet alımında firma seçiminde ne tür yollar izlediğini bilmiyoruz. Ancak, bu konuda bir fikrimiz olması ve yerel yönetimlere ilişkin politika içinde bu konudaki düşüncelerin e yer alması gerekiyor.)

35

Kamu alımlarında piyasa erişimini

küçük ve

orta ölçekli kuruluşlara

doğru genişletmeyi ve seçim usullerinde saydamlığı artırmanın gözetilmesi gerekmektedir.

Piyasa erişimine getirilen kısıtlamalar

bazen kamu çıkarları

bazen işveren çıkarları

yönündedir,

zaman zaman da her ikisini birden kapsamaktadır.

Ancak, işverenlerin çıkarlarını korumayı amaçlayan

kamu alımlarına ilişkin direktifler,

geniş toplum kesimlerinin çıkarlarını yaralamaktadır.

Küçük işletmelerin

(orta ölçekli tasarım ve yapım işleri için bile)

piyasa erişimi bakımdan karşılaştıkları zorluklar,

piyasaya yeni yeni girişler olmasını ya da

küçük işletmelerin pek çok kamu sektörü projesine katılma olasılığını

azaltması nedeniyle ortaya çıkmaktadır.

(Küçük ölçekli firmaların korunması yaşaması ve büyük firmalar tarafından yok edilmemeleri fikri ne kadar paylaşılan bir fikir, bunu tartışmak gerekiyor. Ayrıca, küçük firmaların yaşam alanının genişletilmesi bakımından belediyelerin bir rolü olabilir mi? Bu fikrin savunulması üzerinde durmalıyız.)

Bu durum

yenilikçiliği ve

kültürel çeşitliliği azaltacak,

küçük işletmelere zarar verecek ve

tasarım sürecinin merkezileşmesine

yol açacaktır.

Öte yandan, uluslararası ticari anlaşmalar,

tasarım ve imalat hizmetlerinin dünyanın herhangi bir yerinden yapılmasına olanak tanıyarak mimari yönden kültürel özgünlüğü ve çeşitliliği tehdit etmektedir.

Hizmetlerin bir araya getirilmesinin

işverenlerin ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayacağı gerekçesiyle

projeyle yapımı aynı kaynakta birleştiren (design and build/tasarımla-ve-yap) stratejileri teşvik edilmektedir.

(Sanıyorum bu düşünce oldukça yaygın taraftar bulabilir. Ancak tartışmanın Türkiye’de Mimarlar Odası’nın geleneksel temalarından biri olan “yabancı mimarlar/ yabancı bürolar” parantezinde değil de, yukarıdaki parantez içinde yapılması daha uygun olabilir.)

36

Böyle projelerin

tasarım kalitesi ve

ömür performansı,

hemen hemen kaçınılmaz olarak,

tasarımın ve yapımın ayrı tutulduğu durumlardan daha düşüktür.

Yüklenicinin öncülük yaptığı tasarım,

yalnızca yapım sırasındaki azami verimliliğin elde edilmesi üzerinde yoğunlaşır ve

bu da mekanizasyonu teşvik eder,

detay tasarımını kabalaştırır ve

yapının ömrü ile ilgili en iyi tasarım ve en iyi performans konularını ihmal eder.

Bunların hiçbiri de işverenin ya da toplumun çıkarına değildir.

Yaptığı yatırımın kendisine kısa zamanda dönmesini isteyen bir işveren

toplumun bugün ihtiyaç duyduğu uzun ömürlü binayı

ortaya çıkartmayacaktır.

Bu tür durumlarda,

mimarinin öncelikle maliyet gözetilerek seçilmesi kaçınılmaz olmakta ve

mimarın süreç içinde yalnızca yüklenicinin işine koşan birisi haline gelerek

kullanıcının çıkarlarını göz ardı etmesi tehlikesi

her zaman bulunmaktadır.

(Tasarım ve inşaat süreçlerinin ayrılması fikri üzerinde tartışılan bir konu ve önemsenmesi, bir politika ögesi olarak yazılması anlamlı.)

37

Yapı sektöründe PAZARA GİRME SERBESTLİĞİne ilişkin KAMU POLİTİKASI:

(Bu politikaları yazmadan önce, belediyelerin, en azından Ankara belediyesi’nin bu konuda bir politikası olup- olmadığına bakmak gerek. Eğer bir politika olmadığı halde belirli bir işleyiş/ bir örüntü varsa, bunu eleştirel açıdan ortaya koymak ve yeni politikaları buna göre yazmak gerekecek.)

  • Tasarım ve yapımın ayrı olması ile tasarım aşamasında işverene bağımsız görüş sunulmasına dayalı geleneksel hizmet alımı yönteminin yüksek tasarım kalitesi ve düşük ömür maliyeti sağlamak bakımından en iyisi olduğu, ve hem kamu hem de özel alım politikalarının da buna göre şekillenmesi gerektiğinin bilincine varılmalıdır.
  • Kamu hizmet alımlarına ilişkin direktifler gözden geçirilmeli ve kabul edilecek seçim ölçütlerinin, yetkin olmak koşulu ile, proje işinin herhangi bir ölçekteki firmaya verilmesine olanak sağlamalıdır . Bu ölçütler kişisel yetkinliğe ve sorumluluğa saygı göstermeli ve işletmenin büyüklüğü ile yaptığı işin kalitesini birbirine karıştırmamalıdır. Bu düzenlemeler küçük ile büyük şirketler, çeşitli kültürler ve aynı zamanda da küçük ile orta ölçekli firmalar arasında daha güçlü bir rekabetin olmasına yol açacaktır.
  • Hassas alanlardaki piyasa erişimi, sınanmış yeteneğe ve yetkinliğe, yapılı çevrenin kamusal niteliğinin kavranmış olmasına ve pek kolay kıymetlendirme yapılamayan yerlerde doğru bir hizmet düzeyi sağlama yeteneğine ve kaygısına dayandırılmış yasal düzenleme ölçütleri çerçevesinde denetim altına alınmalıdır. (“Hassas alanlar” ile ilgili olarak politikanın yeniden formüle edilmesi gerekir)

 

Arzda rekabet özgürlüğü
Serbest rekabet esastır, ancak,

denetlenmediği takdirde

seçme şansını kısıtlar ve

kaliteyi düşürür.

Rekabet

mal ve hizmet sunanların yetkinlikleri ve

sunulan hizmetin kalitesi

esasına dayanmalıdır.

Rekabet

mallarda,

teknik yeniliklerde,

düşük fiyatlarda,

yüksek standartlarda ve

tercih olanaklarında

büyük bir artışa yol açmıştır.

Mesleki hizmet alımına ilişkin yeni usuller,

yapılı çevremizi yaratma süreçlerini

kökten bir biçimde değiştiriyor.

Rekabete ilişkin kısıtlamalar kaldırılıyor, sonuçta da

ne fiyatlar,

ne hizmetlerin kapsamı,

ne de sözleşmeler

kurallara bağlanabiliyor.

38

Fiyatlara dayalı tasarımcı rekabeti,

tasarımcının en düşük maliyete göre seçilmesine yol açmaktadır.

Bu durum

tasarımın optimizasyonu için gereken zamanı kısıtlamakta ve

kötü nitelikte uzun erimli sonuçların ortaya çıkmasına

neden olmaktadır.

Bu yaklaşım,

inşaatta kusurların oluşmasına,

proje maliyetinde ve süresinde artışa ve

kötü kullanım özelliklerine sahip binalara

neden olan yetersiz bir proje yönetimini ortaya çıkartmaktadır.

Dahası,

mimar ile yüklenici arasındaki ilişkilerin yakınlaşmasına,

bu nedenle işverenin bağımsız teknik bilgiye ulaşma şansının ortadan kalkmasına,

sonuçta da tüketicinin korunmasında zayıflamaya

neden olur.

Kurallara bağlanmamış rekabet ve

bundan kaynaklanan düşük fiyat düzeyleri,

yüklenicilerin gerçekçi olmayan maliyet hedeflerine ulaşmaya teşebbüs etmelerinden ötürü,

yapım sürecinin kendisinde de sorun yaratabilir.

39

Aşırı fiyat kırmanın bedelini yalnızca

işveren,

yüklenici ya da

alıcı değil,

genel olarak toplum öder.

Rekabet politikası sosyal politika ile bağdaştırılmalıdır.

Sorun,

mali bakımdan tasarruf sağlanmasından çok daha önemli bir sorundur.

Kamusal hedef,

yalnızca özel çıkarı ilgilendiren bir konu olarak en düşük maliyetin elde edilmesi değil,

en yüksek kalitenin yakalanması olmalıdır.

En iyi rekabet çerçevesinin oluşturulmasının yolu,

bilgili bir işverenin,

adil bir ücretle ve

sağlanacak hizmetlere ilişkin etraflı ve üzerinde anlaşılmış bir çerçeveye sahip olarak,

iyi bir mimar seçmesinden geçmektedir.

40

Kamu sektöründe mimarların seçilmesinde,

rekabete dayalı bir mülakat;

referanslardan yararlanma;

tasarım imgelemine,

tasarım ve yönetim yeteneğine,

hizmet kalitesine ve

iş sorumluluğuna ilişkin tanıtlar; ayrıca,

görevlendirilmenin yapılışındaki saydamlık ve

seçim kararlarının sorumluluğunun üstlenilmesi,

uzun erimde en iyi sonuçların ortaya çıkmasını getirecektir.

Yarışma

uygun biçimde hazırlanmış,

açık,

önceden tanımlanmış bir programı olmalı;

değerlendirme yapacakların çoğunluğunun yarışmacılarla aynı mesleki birikime sahip olduğu bağımsız bir jüri oluşturulmalı;

değerlendirme kriterleri şeffaf olmalı ve de

kararlar herkese açık

olmalıdır.

Bu süreç tüm katılımcıların telif haklarını korumalıdır ve

ödül kazananlardan birisinin projenin mimarı olarak görevlendirilmesi sağlanmalıdır.

Yapı sektöründe TASARIMCILAR ARASINDA REKABETe ilişkin KAMU POLİTİKASI:

41

  • Rekabet, salt işin kalitesi ile hizmetin standartının bağdaştırılması temelinde teşvik edilmelidir. (Bu bir yerel yönetim politikası da olabilir, ancak şu anda yarışmaların ve rekabete dayalı bir biçimde proje elde etmek bakımından yerel yönetimler önemli işlevi olan kurumlar gibi gözükmüyor. Bununla birlikte, değişen yasalar, yerel yönetimlerin bu bakımdan önem kazanmasına neden olacak gibi gözüküyor.)
  • Bu temeldeki rekabeti teşvik etmek için, en düşük fiyat ölçütü karardan çıkartılmalıdır. (Fiyat ölçütünün tümüyle karardan çıkartılmasını istemek pek gerçekçi görülmemekle birlikte, belirli bir oranın altında kalmasını- %20 gibi- istemek daha gerçekçi olabilir. Zaten projelerin elde edilmesiyle yapım süreci birbirinden ayrı tutulabilirse, tasarım aşaması için böyle bir sorun kalmayacaktır. Bu ölçüt, daha çok, inşaat aşamasındaki rekabet bakımından söz konusu olacaktır. Bu aşamada da maliyetin tamamen ölçüt olmaktan çıkartılması bir politika olarak nasıl desteklenebilir? Bununla beraber, kalitenin de sağlanabilmesi için kuralların geliştirilmesini isteyen bir politika veya ilke önerilebilir/ önerilmelidir.)
  • Fiyat temelindeki rekabet, düşük tasarım ve yapım standartlarına neden olduğu sürece dışlanmalıdır. Bu, fiyatları olduğu kadar kaliteyi de yargılayacak deontolojik kısıtlamaları ve değerlendirme mekanizmalarını gerektirir. (Bu önermedeki en ilginç önerme “deontolojik kısıtlamalar”la ilgili. Deontoloji, bütün meslek alanlarına giriyor ve giderek güçlenen bir alan haline geliyor. Tıpta deontoloji, master veya doktora düzeyinde uzmanlaşma alanlarından biri oldu. Mimarlıkta da deontolojinin giderek böyle bir önem ve yer kazanması için bir yol açılması, talep yoğunlaşması gerekiyor. Bizim daha önce kullandığımız “etik” terimi yerine belki deontoloji kullanımı daha elverişli bir terim olabilir.)
  • Uzman olmayan proje veya inşaat müşterilerinin gizlenmiş maliyet artışları içermeyen, kapsamlı ve yüksek kaliteye sahip bir hizmet alabilmeleri sağlanmalıdır. Bu, adil, saydam ve sabit ücret tarifelerini ve uzman olan ve olmayan işverenler için kapsamlı hizmet çizelgelerini gerektirir. (“Gizlenmiş maliyet artışları” hem kamu yapılarının elde edilmesinde, hem de özel yapıların, özellikle kooperatif türü örgütler aracılığı ile elde edilen yapıların üretilmesinde önem kazanan bir uygulama. Bu konu sadece yerel yönetimleri ilgilendirmemekle birlikte, bu tür bir uygulamanın sınırlanabilmesi için politika/ ilke/ kural geliştirmenin- önermenin Mimarlar Odası gibi, kamun yararına çalışan bir örgüt için birinci derecede önemli bir işlev alanı olduğunu düşünüyorum.)
  • Tasarım kalitesi konusunda rekabet, mimari yarışmaların doğru kullanımı yoluyla; iyi tasarımı yüreklendirip kutlayarak ve de reklam yapmaya kısıtlamalar getirilerek teşvik edilmelidir. (Reklam, bu sektörde, Türkiye için henüz gündemde olan bir konu değil. Bununla birlikte, bütün gelişmeler gibi, bu uygulama da hızla gelecektir ve reklam/ haksız rekabet konusu da ele alınabilir.)

Tüketicinin seçme özgürlüğü
Tüketicinin seçme özgürlüğü,

bölgesel kültürün korunması ve

yetkinliğe dayalı kalifikasyon sistemleri gibi,

daha genel konuları dikkate almak zorunda olan toplum yararı esasına dayanmalıdır.

42

Seçme özgürlüğü temel bir yarar anlamına gelirken,

seçme olanağının bulunmaması

ister mal çeşitleri söz konusu olsun,

ister hizmet sunanlar,

maliyetleri artırır ve

standartları düşürür.

(Tüketicinin yapılı çevrenin üretimindeki seçme özgürlüğünün korunmasına yönelik politikalar son derece önemli. Bununla birlikte, seçme özgürlüğü ile kent bütünlüğünde ve özellikle tarihi dokunun korunması gereken bölümlerinde ve imar kurallarının gerektirdiği diğer standardize edici ve rant artırma çabasından kaynaklanan kurallar bakımından seçme özgürlüğü, tartışılmaya değer bir konu. Bu sınırlayıcılar dikkate alınarak tüketicinin seçme özgürlüğü bakımından neler söylenebileceği üzerinde tekrar düşünmek gerekiyor.)

 

42

Seçme özgürlüğü yılardan bu yana yapı ürünlerinin,

yani taşın, arduazın, kurşunun, iyi ahşabın

ticaretini yaratmıştır.

Ne var ki, yapı ürünlerinde sınırsız bir seçim özgürlüğüne izin vermek,

yerel malzeme ve tekniklerden vazgeçilmesinin

yerel yapılı çevre üzerinde yaratacağı etkiyi yok saymaktır.

Bu gerçek, uzun yıllardan bu yana

bazı belediyelerin denetim yetkilileri tarafından fark edilmiş bulunmaktadır. (Burada yine Keçiören türü bir zorbalıkla “yerel mimarinin korunması” arasındaki farkın iyi anlaşılarak uygulanabileceği bir sistemin kurulabilmesini garanti etmek gerekiyor.)

Yapı sektöründe SEÇME ÖZGÜRLÜĞÜne ilişkin KAMU POLİTİKASI:

  • Yapı ürünleri piyasası kültürel öneme sahip yerel malzemeleri (örneğin, dış yüzey malzemeleri, çatı detayları, yol kaplamaları gibi) teşvik edecek şekilde yönetilmelidir. Bu, çeşitliliği teşvik edecek ve çevresel maliyeti düşürecektir.
  • Kültürel açıdan önemli olan durumlarda, yerel malzeme kullanımını teşvik etmek için kentsel tasarım kuralları, teknik standartlar ve tanıtım dokümanları geliştirilmelidir.
  • İlgili insanlar bağlamında da, işverenlere, özellikle de deneyimsiz olanlara, uygun hizmet sağlayıcıları seçmek bakımından yardımcı olmak üzere yetkin tasarımcıların, zanaatçıların ve genel yüklenicilerin kayıtları tutulmalıdır.
  • Yapı tasarım hizmetleri piyasasında düzenlemeler yapılmamış olan az sayıdaki ülkelerde, kamu çıkarları bakımından etki yaratan bu görevlerin yetkin insanlar tarafından yürütülmesini sağlamak üzere düzenlemeler yapılmalıdır.

(Son bölümlerde ele alınan politikalar ve kurallar, genel olarak imar düzeninin yeniden ele alınmasında nasıl bir bakış açısına sahip olabileceğimiz konularında yoğunlaşıyor. Bu nedenle, belki daha geniş kapsamı olan bir politika önerileri çalışması yapılması gerekiyor. Böylece çalışma da, daha “yerli” bir doküman haline gelmiş olacak.)

(Bu politikalardan bir çoğu, sadece yerel yönetim bakımından değil, aynı zamanda Mimarlar Odası bakımından da politika önerisi olarak algılanabilecek konular olabilir.)

43

Tüketicinin korunması
Tüketicinin en iyi düzeyde korunabilmesini sağlamak için,

kamu politikası

hem yapım

hem de mimarlık kalitesini teşvik etmeli ve

bunların ardında sağlam garantiler bulunmalıdır.

Tüketici = işverendir; özellikle de

uzman olmayan işveren ya da

ürünün alıcısı.

Serbest piyasa bu kişiyi

kalite güvencesi programları geliştirerek,

teknik standartlarda ilerlemeler meydana getirerek,

teknik hizmet verenlerin sorumluluğunu ve

sağladıkları garantileri artırarak

korumaya çalışır.

Tüketicinin korunması önemli ve zorunlu bir amaçtır.

(Türkiye için bu tür bir kamu politikasının önerilmesi, meslek alanında ve inşaat sektörünün disipline edilmesinde çok etkili olabilir. Ama, bunun “yerel yönetim” politikasının bir parçası haline getirilmesi, Mimarlar Odası tarafından mı önerilmelidir? Eğer bu öneriyi Odanın getirmesi daha anlamlı gözüküyorsa, belediye veya benzeri bir kamu yapısının rolü ne olmalı, bağımsız kurulların ve piyasanın rolü ne olmalı konusunda –belki Avrupa örneğinden ayrılabilecek süreçler tanımlamak gerekebilir?)

Kalite güvencesi programları (örneğin ISO 9000)

kararlaştırılmış bir standartta kaliteyi garanti eder ve

böylece de yapı alanının hizmet alımları sırasında karşılaşılan riskli işlerde bir tüketici koruması sağlar.

Ancak bu tür programlar sürecin yönetilmesine ilişkin programlardır ve

nihai ürünün kalitesiyle zorunlu bir ilişkileri yoktur

Bu bakımdan toplam kalite yönetimi daha yararlı bir kavramdır.

44

O halde, kalite güvencesi sistemi

hem tüketicinin korunmasını

hem de en iyi tasarımın ortaya çıkmasını teşvik etmek üzere

en iyi nasıl kullanılabilir?

Tüketiciyi korumanın en iyi yolu,

tüketicinin çıkarlarını savunmak üzere hareket eden iyi eğitim görmüş bir profesyonel vekil sağlamaktır. (Nasıl bir vekil? Tüketici hakları koruması gibi bir örgütte, inşaat konusunda uzmanlaşmış kişiler gibi mi? Yoksa “ombudsman” gibi bir kavrama yakın bir mekanizmanın geliştirilmesi gibi mi? Daha başka yollar da söz konusu olabilir. Ancak, Oda, bu konularda öncülük alarak, konunun nasıl geliştirilebileceğine dair bir program yazabilir ve bu tür işlevlerde yer alabilecekleri eğitimden geçirebilir. Bu durumda da bu öneriler bir yerel yönetim politikası geliştirmekten çok- ya da onun yanı sıra- Mimarlar Odası’nın kendi programıyla ilgili bir konu olarak da ele alınabilir)

Mimarlıkta kalitenin başarılması,

mimarın yetkinliğine

sürecin saydamlığına

sağlanacak hizmetlerin çerçevesinin etik, yasal ve ekonomik koşullar açısından doğru bir biçimde tanımlanmasına

sürecin kaçınılmaz bir parçasını oluşturan 'yumuşak gerçekler' in farkında olunmasına ve

bu görevler için mimarın uygun ve yeterli kaynaklarla desteklenmesine

dayandırılmalıdır.

Yapı sektöründe KALİTE GÜVENCESİ ile ilgili KAMU POLİTİKASI:

  • Mimari tasarım için, sürecin bir kısmının nicelleştirilemeyen konularla uğraştığının farkında olan ve salt işveren tarafından arzulanan kalite düzeyini değil, aynı zamanda toplum tarafından ihtiyaç duyulan kalite düzeyini de göz önünde tutan uygun bir kalite güvencesi sistemi teşvik edilmelidir. (Son derece güç bir kavram “toplum tarafından ihtiyaç duyulan kalite” kavramı. Ama aynı zamanda da gerekli ve işlevsel. Sorun, kimin/ hangi yetkiyle kaliteyi, “işveren tarafından ihtiyaç duyulan” ve “toplum tarafından ihtiyaç duyulan” biçiminde ikiye ayırabileceği. Toplum tarafından ihtiyaç duyulan kaliteyi kim tanımlayacak? Eğer işveren ve toplum ihtiyaçları farklıysa, ve toplum ihtiyaçları daha fazlaysa, aradaki farkın maliyetini kim ödeyecek? Bu durumda galiba, yine de bir tek standart tanımlanabileceği noktasına varılıyor. Ancak sorun, kaliteyle ilgili bir standardın oluşturulmasında ve gelişmelere göre sürekli değiştirilebilir tutulmasında.)
  • Mühendislik ve yapım için, şimdiye kadar kalite güvencesi programlarının kapsamış olduklarından daha fazlasının ele alınmasını gerektirebilen uygun kalite güvencesi programları hazırlanmalıdır. (Mühendislikle ilgili kalite güvencelerinin de işin içine girmesi durumunda diğer odaların da işin içine girmesi ve daha geniş bir oydaşımın sağlanması gerekecektir.)
  • Tüm projelerde yapıya ilişkin bakım el kitaplarının hazırlanıp teslim edilmesi teşvik edilmelidir. (Bu aslında bir yönetmelik maddesi gibi gözükmekle birlikte, son derece ilginç bir öneri ve bakım sorunun ele alınmasını kolaylaştıracağı ve ucuzlatacağı için, kentin genel görünüşündeki bakımsızlığı azaltıcı bir toplu etki bile sağlayacak kadar önemli olabilir.)

(Teknik standartlar tüketicinin örneğin vernik kalınlıkları, yalıtım düzeyleri ve yapısal performans gibi normatif konular bağlamında korunmasını sağlar.)

45

Standartlar iyi yapıyı ortaya çıkartmak bakımından gerekli ve güçlü birer araç olmakla birlikte,

mimarlık alanında kalitenin sağlanmasında ender olarak işe yararlar.

Yeterli yapım standartlarına bir kez erişildiğinde,

nicelikselleştirilemeyen önlemler en büyük öneme sahip olur.

 

Yapı sektörü STANDARTLARına ilişkin KAMU POLİTİKASI:

  • Kişisel, yerel, benzersiz toplumsal ve kültürel etkinliklere uygun düşen ve kendisini tekrarlayan bir imalat işlemine uygun modellere her zaman dayalı olmayan teknik standartlar geliştirilmelidir. (Burada, standart kavramıyla yerellik kavramı çakıştırılmaya çalışıldığı için oldukça zor bir bıçak sırtı tanımlanıyor ve bu niteliklere uygun standart geliştirmek zor olabileceği gibi, bazı durumlarda doğru da olmayacaktır. Standartların geliştirilmesinde, nerede ve ne kadar yerellik söz konusu olabilir sorunu üzerinde ayrıca durmakta yarar olabilir. Çünkü, evrensel standartların bütün dünyayı birbirine benzer kılmasına karşılık, “biz bize benzeriz” yaklaşımı da düşük ve değersiz bir kaliteye mahkum olmak sonucunu verebilir.)
  • Daha iyi ve daha dayanıklı parçaları, ve sürdürülebilir yapı parça ve sistemlerini etkin bir biçimde teşvik etmek üzere standartlar geliştirilmelidir. (Bu standart oluşturma kavramının, yerel standartların nasıl geliştirilebileceği bakımından yararlı olabilecek bir ilke.)
  • Genel olarak işverenler, özellikle de kamu sektöründen işverenler arasında 'bulunabilen en iyi teknolojinin' ve 'en uygun teknolojinin' kullanımı teşvik edilmelidir. Bu, yapı elemanlarının ömürlerinin daha uzun olması, işletme masraflarının düşmesi, daha düşük kullanım maliyetlerine ulaşılması ve hepsinin ötesinde de paranın karşılığının çok daha iyi bir biçimde alınması sonucunu doğuracaktır. (Burada üzerinde düşünülmesi gereken iki kavram var: “Bulunabilen en iyi teknoloji” ve “en uygun teknoloji” Teknolojide “en iyi”yi tanımlamak çok normatif bir konu. Oysa “uygun teknoloji” daha tanımlı bir kavram. –Burada da bu tanıma uygun olarak kullanıldığını var sayıyorum- uygun teknoloji, mutlaka en ileri teknoloji olmayan, buna karşılık, teknolojinin içinde uygulandığı toplumsal ve ekolojik koşular bakımından yapılabilirlik ve sürdürülebilirlik sağlayan, basit ve yaygınlaştırılabilmesi, herkesin kolayca kullanması/ kullanmayı öğrenmesi mümkün olabilen teknolojiler için kullanılıyor. Bu durumda inşaatlarda bu tür teknolojilerin kullanımının bir politika olarak önerilmesi, hem endüstrileşme, hem ölçek, hem de küçük işletme birimlerinin korunması anlayışına uyum sağlayabilecek biçimde tanımlanabilir.)
  • Düzenlemelerin kapsamı, yalnızca - ister yapı ister mahalle düzeyinde olsun - normatif düşünceleri değil, niteliksel düşünceleri ve, toplumsal yaşamın 'yumuşak gerçekleri' ne ilişkin düşünceleri de içerecek biçimde genişletilmelidir. (Kuşkusuz doğru bir ilke, ama, “standart” gibi bir kavramla niteliksel özellikleri ve “yumuşak gerekçeleri” bağdaştırmak oldukça zor, hatta imkansız gibi gözüküyor.)

Sorumluluk ve

tüketicinin korunması,

tasarımcıların ve

yapımcıların

yaptıkları işte yanlışlıklar yapıp

masum insanlara zarar vermeleri durumunda

bundan sorumlu tutulmalarını gerektirir.

46

Kabul edilebilir performans standartları belirleyerek,

her iki taraf için de tatmin edici sorumluluk düzeylerini taahhüt ederek,

genellikle sigorta tarafından desteklenen

geniş kapsamlı garantiler sağlayarak işvereni korumak isteyen

mimar-müşteri sözleşmeleri bu bakımdan işlevseldir.

Ancak, tasarım strateji ve ögelerinin

en iyi tasarımı yaratma amacıyla değil de

tasarımcıyı olası bir davadan korunmak amacıyla seçildiği

savunmacı tasarımlarla karşılaşılabilir. (Standartlaşmayla ve meslek alanındaki sorumluluk anlayışının formel sözleşmelere dayalı hale gelmesiyle, giderek artan ölçüde ortaya çıkacak bir sorun olacaktır. Kuşkusuz bu, yapılı çevrenin niteliğini düşürücü ve standartlaştırıcı bir etki yaratacaktır.)

Daha geniş,

uzun erimli çıkarlar arasında bir denge sağlanması:

Tüketicinin en iyi biçimde korunması, sorumluluk düzeyleri açıkça tanımlandığı zaman sağlanabilmektedir.

zorunlu garanti ya da

sigorta uygulamaları

özel sektör tarafından yapılan konutlarda önemli bir rol oynamıştır;

bununla birlikte yaygın değildir. (Bu konuyu bir yerel yönetim politikası olarak önermeden önce, Mimarlar Odası’nın bu konuda kendi hazırlığını yapması gerekecektir. Tüketicinin korunması bakımından “zorunlu garanti” ya da “sigorta” uygulamasının koşulları üzerinde Türkiye’deki durum bakımından bir çalışma yapılması gereklidir. Bu iki konu son derece önemli olmakla birlikte, yapı üretim yöntemleri, yapı üretim örgütlenmesi, yapı malzemesi, sigorta kurumlarının örgütlenmesi, sigortanın yapı maliyetleri üzerindeki etkisi, farklı yapı sınıfları ve türleri açısından bu iki kavramın ne ifade edeceği gibi konular bakımından bilgi toplanması gerekmektedir. Bu iki konunun sektörün ekonomik yapısı ve talep üzerindeki kısa erimli ve uzun erimli olası etkilerinin de incelenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, garanti ve sigorta uygulamalarının Türkiye bakımından yaygınlaşabilmesinin koşullarının yaratılması için bir dizi çalışmanın programlanması, Mimarlar Odası’nın önündeki önemli program konularından biri olarak durmaktadır.)

Tüketicinin korunması,

pazara girişte kısıtlamalar olmasını,

tüketici için öneme sahip olan alanlarda, örneğin konut yapımında tasarımcıların ya da yapımcıların tescil edilmesini gerektirir. (Tüketiciyi koruma ilkesi ile pazara girme özgürlüğü arasında bir çelişki/ tutarsızlık olmaması için, bu tür bir kısıtlamadan vazgeçilmesi ve tescil konusu üzerinde tanımlanmış bir titizlikle –ne/ nasıl/ ne için/ ne biçimde tescil edilecek?- durulması daha yararlı olacaktır. Bunun da bir yerel yönetim politikası olmaktan çok Mimarlar Odası çalışması olarak kalması daha doğru olacaktır.)

Yapı sektöründe TÜKETİCİNİN KORUNMASIna ilişkin KAMU POLİTİKASI:

  • Tasarımcıların ve hizmet sunanların sorumluluk almaya zorlanmaları ve tüketicinin korunmasının teşvik edilmesi ile, savunmacı tasarım ve aşırı spesifikasyon tepkisi arasında bir denge kurulmalıdır. Mimarlık mesleği bu amaca hizmet etmek üzere Birlik Çalışmaları'nda aktif bir rol oynamıştır. (Sorumluluk almaya zorlanma ile savunmacı tasarım arasındaki dengenin zor bir denge olacağı öngörülebilir. Bu durumda, bu ilkeyi yerel yönetim politikasının bir ilkesi haline getirmektense, bu alanda özel sektör ile ( özellikle sigortacılık alanında çalışan firmalarla) işbirliği yaparak, gelişmenin nasıl olabileceği konusunda Odada bir dizi çalışma programlamak daha doğru olacaktır)
  • Sektör tüketicilere yararlı garantiler sağlamak üzere teşvik edilmelidir. Bunlar, ister sigorta destekli garantilerden, ister meslek mensupları için zorunlu sigortalardan oluşsun, tasarım ve yapım standartlarını geliştirecek, kusurları azaltacak ve tüketicinin güvenini artıracaktır. Kamunun , hem tasarım hem de yapım için, küçük firmaları garanti konusunda teşvik etmesi, küçük ve orta ölçekli firmaları geliştirecek ve kayıt dışı ekonomiyi baltalayacaktır. (Küçük veya büyük firmaların garanti konusunda teşvik edilmesi elverişli bir başlangıç olabilir. Bununla birlikte, garanti uygulamasının Türkiye’deki küçük firmalar üzerindeki olası etkisinin önceden hesaplanması gereklidir. Çünkü, böyle bir uygulamanın küçük ve orta firmaların piyasadan silinmesi gibi bir etkisi de olabilir.)
  • Şimdiden pek çok Üye Ülkenin taahhüt ettiği gibi, mimari ücret ve hizmetlerin devlet tarafından düzenlenmesi yoluyla tüketicinin korunması teşvik edilmelidir. Bu hareket serbestliğine karşı bir engel yaratmaz, çünkü herkes, yurttaş olsun ya da olmasın, iş kurmakta özgürdür. (Bu ilkenin ise, sanırım, olumlu karşılanmasının mümkün olması hiçbir biçimde söz konusu olmaz. Ayrıca bu ilke “arzda rekabet özgürlüğü” ile çelişebilir. Mimarlar Odası proje hizmetleriyle ilgili en alt fiyatı ve minimum standardı belirleme türü bir çalışma yapmaktadır ama bu da zaten etkin yürütülebilen bir faaliyet değildir.)

Tüketiciler için yapılan tasarım ve yapım sözleşmeleri,

hem proje yönetimine

hem de anlaşmazlıkların çözümüne ilişkin

saydam anlaşmalar yoluyla,

tüketicileri

kalitesi düzgün bir tasarım ve yapım sağlanması ve

projenin süresinin ve maliyetinin kontrol altında tutulması

konusunda korumalıdır. (Sözleşme düzeninin geliştirilmesiyle tüketicinin korunmasında Mimarlar Odası daha aktif olabilir, ancak bunun bir kamu politikası olması gerekmiyor.)

48

SİYASAL YAŞAM ve MİMARLIK

Çelişen gerçekler ve amaçlar
Kamu yetkililerinin görevi,

işverenin, kullanıcının ve

toplumun

farklı çıkarları arasında uyum sağlamaktır.

Kullanıcının ve toplumun yapılı çevremize ilişkin istekleri:

performansta uygunluğun en üst düzeye çıkartılması;

yapıların dayanıklılıklarının maksimize edilmesi;

çevre maliyetlerinin en aza indirilmesi;

sosyal iletişim veya kişisel mahremiyete olanak vererek insan potansiyelinin ortaya çıkmasında kolaylık sağlanması;

yeni estetiklerin elde edilip eskilerinin muhafaza edilmesi;

çevresel ve kültürel açıdan uygunluk,

zerafet ve haz

olarak sıralanabilir.

Bunlar 'yumuşak veriler' genel olarak adlandırılır ve

kaliteye yöneliktir,

sübjektif değerlendirmeye açıktır ve

niceliksel değildir.

 

İşverenin istekleri:

elde edilen sonuçla amaç arasında bir bağ kurulması;

belirsizliğin azaltılması;

yapı hatalarının en aza indirilmesi;

paranın karşılığının en çoğa çıkartılması;

yaşam döngüsü maliyetleri ile tasarım-yapım süresinin en aza indirilmesi

olarak sıralanabilir.

Bu kaygılar, yapım sürecinin

'katı gerçekleri' olarak tanımlanabilir. Bunlar genel olarak

nicelikseldir ve

objektif değerlendirmelere açıktır.

İyi yapılar ve mimari,

'katı gerçekler' ve

'yumuşak veriler'

arasındaki ilişkinin optimize edilmesinden doğar.

Politikacıların ve

yöneticilerin

görevi ilgili tarafların farklı amaçlarını uzlaştırmaktır.

(Bu tür bir politika/ politikacılık anlayışının, temelde yerel yönetimlerin görev alanları içinde olduğu düşünülebilir. Ancak Türkiye, özellikle büyük kentler/ kent içinde rant oluşumunun güçlü olduğu bütün yerel yönetimler için bu türlü bir optimizasyon çabasının beklenmesi oldukça zor olacaktır. Bu durumda Mimarlar Odası türü bir örgütün, bu optimizasyon doğrultusunda çaba göstermesi gerekebilir. Dolayısıyla bu konu yerel yönetimler politika demeti içinden çıkartılabilir. Bununla birlikte, niteliksel ve kültürel değerlerle, ekonomik konular arasındaki dengenin kentsel ölçekte nasıl kurulacağı konusundaki düzenlemelerin yapılması ve uygulanması, bir yerel yönetim görevi olarak düşünülmelidir.)

Genel bakışa duyulan ihtiyaç
Tutarlı bir çevrenin yaratılması,

söz konusu tüm çıkarların

topluca görülebilmesini

gerektirir.

Tutarlılık, sadece yapının

proje ve yapım sürecine sınırlı kalmayıp,

ortaya çıkan yapılı sonucu da içeren

genel bir bakış ister.

Bundan, süreçteki herkes yarar sağlar.

49

Bir konu uzmanı değil, 'genelci' olan koordinatörün

zorunlu koşul olan bu genel bakışa sahip olması,

süreci yönetebilmesi ve

uzmanların farklı çalışmaları arasında eşgüdümü sağlayabilmesi ve,

hem tekliflerin

hem de işverenin

ihtiyaçlarının teknik içeriğini anlayabilecek yetkinliğe sahip olması

gerekir.

Bunun için de,

kullanıcı ve

toplumun ihtiyaçları

kavranabilmeli,

bunlar, aynı zamanda

ekonomik,

teknik ve

estetik kaliteleri de

kendinde bağdaştıran bir proje teklifinde bir araya getirilmelidir.

Veri koşullardan optimum çözümü elde edilmelidir.

Her ne kadar bu uzmanlaşma çağında zayıflık sayılsa da,

mimarın

genelci formasyonu,

yetkinliği ve dünya görüşü,

inşaat sektörü içinde kendine özgü bir güç oluşturmaktadır.

Mimarlık meslek topluluğu bu nedenle,

tutarlı bir çevre elde etme çabasının ve

tasarım ve

yapım

süreçlerinin eş güdümünü sağlamanın,

öncelikle kendi işi, becerisi ve görevi olduğuna; ve

yasal ve kültürel ortamın bu hedef için çalışmayı teşvik etmesi gerektiğine inanmaktadır,

(Bu paragraftaki konular, mimarların nasıl bir formasyona sahip olmaları gerektiği ile ilgili olduğundan, yerel yönetim politikası alanın dışına çıkartılabilir. Ancak, yerel yönetimlerin elverişli kentsel çevreler üretecek politikaları uygulayabilmeleri açısından bu tür formasyona sahip olan mimarlar bulunması gerekecektir.)

 

Tutarlı bir çevrenin temeli
Kamu politikalarının kullanıcıyı güçlendirmesi,

gözünü geleceğe çevirmesi ve

herkesin yarar sağlamasına yardımcı olması gerekir.

Mimarlık ve kültür tarihinin doruk noktalarını,

işverenin, tasarımcının, kullanıcının ve yüklenicinin birbirlerinin amaçlarını anladığı,

halkın ve hükümetin ana amacın mümkün olan en iyi yapılı çevreyi elde etmek olduğunu kavrayıp desteklediği

durumlarda görebiliyoruz.

50

Çevremizin şekillendirilmesine ilişkin koşullar hiçbir zaman optimum değildir.

Yapıların ve kentlerin tasarımı

birbiri ile çelişen isteklerin bağdaştırılmasına çalışmalıdır.

Günümüzde

yapıların işverenleri,

kullanıcıları ve

toplum

arasında bir amaç tutarlılığının bulunmaması,

ortaya çok kez yetersiz yapılar ve kötü bir mimari çıkartmaktadır.

Teknik ve estetik kalite arzusu,

düşük proje ve inşaat maliyetleri isteği ile

çatışmaktadır.

Ekonomik kalkınma arzusu,

bozulmamış bir arazi parçasının korunması isteği ile

çelişkiye düşmektedir.

Bir tarihi merkezi fiziksel olarak korumak,

günlük yaşamını sürdürmesini desteklemek ve aynı zamanda kitle turizmini sürdürmek isteği,

çağımızın en önemli 'açmaz'larından biridir.

Günümüzde tasarım aşamasında

kullanıcının ve de

toplumun

yeri genellikle boş kalmaktadır.

Mimarın

bir yandan kullanıcının ve toplumun ihtiyaçlarını göz önüne alma sorumluluğunu üstlenmişken,

öte yandan emeğinin karşılığının işveren tarafından ödenmesi,

özünde ciddi çelişkiler barındırmaktadır.

Birbiri ile tümü ile uzlaşabilen bir dizi çıkar bulmak hiçbir zaman mümkün değildir.

Tutarlı bir çevre elde edilmesine ilişkin bir kamu politikasının geliştirilmesinde, aşağıdaki ilkeler temel alınmalıdır.

  • Tutarlı bir çevre, görünümde tekdüzelik anlamına gelmez ve ne karmaşık toplumsal gerçekleri, ne de karşımıza beklenilmeyenlerin çıkacağı gerçeğini inkar edemez.
  • Kullanıcının, toplumun ve işverenin çelişen amaçlarının uzlaştırılmasına ve herkesin kazançlı çıkacağı çözümlerin elde edilmesine çalışılmalıdır.
  • Gözümüz sadece geçmişten gelen modellere değil, içinde yaşadığımız zamana ve geleceğe de dönük olmalıdır.
  • Günümüzün gerçekleri göz önüne alınarak, kullanıcı ve toplumun mimari kaliteye olan ihtiyaçlarına ilişkin sesleri güçlendirilmelidir.
  • Tutarlılığın ve tutarlılık elde etme çabalarının dinamik nicelikler olduğu kavranmalıdır. Elde etme çabası değişimi içerir; ve değişen bir toplum sürekli olarak, değişen ilişkiler doğurur.

(Bu ilkelerin belki çok daha başlangıça bir yerde bulundurulması ve bu ön kabullere göre politika formülasyonu çalışmalarına başlanıldığı söylenmeli.)

51

Tutarlılığın teşviki: Yetkililer ve Toplum
Yetkililer,

mimarlık ve inşaat sürecine ilişkin tartışmaları teşvik ederek,

yasal denetim sistemlerini değiştirerek ve

kendi adına en yüksek kalitede iş elde edilmesini sağlayan örnek bir işveren olarak,

tutarlılığı teşvik etmelidir.

Çelişen çıkarlar en iyi şekilde

tartışarak ve

diyalog kurarak

dile getirilebilir ve

daha sonra da uzlaştırılabilir.

Yetkililer

mimarlık ve inşaat süreçlerine ilişkin tartışma ve diyalogları teşvik etmeli ve

tutarlı bir yapılı çevrenin sunabileceği olağanüstü potansiyelin ayırtına varıp,

bunun yaratılmasına çalışmalıdır.

(Yapılı çevrenin oluşumunun tartışılması ve yapılı çevrenin oluşumunda toplumun çeşitli kesimlerinin rol alması/ sesini duyurabilmesi bir yerel yönetim politikası olarak çok önemlidir ve temel eksenlerden biridir. Ancak sorun, bunun gerçekten yapılabilmesinin biçimlerinin bulunabilmesi ve Türkiye’nin gösterdiği bütün çeşitlenmeye ve özelliklere uyum yapabilen bir sistemin geliştirilebilmesidir.)

Yapılı çevre bağlamında tutarlılığı sağlayabilmek için, kamu politikaları:

52

  • Halkın, tasarımcıların ve işverenlerin eğitilmesinde amaçlar, haklar ve yükümlülükler konusunda karşılıklı bir anlayış geliştirilmelidir. (Eğitim konusundaki bu ilke, belki bir yerel yönetim ilkesi olmamakla birlikte, toplumsal bir süreç olduğundan, yerel yönetimler bakımından da önemlidir. Eğitimin tasarımcıyla ilgili bölümü dışarıda tutulacak olursa, halkın ve işverenin eğitimi, yerel yönetimlerin işlevi içinde düşünülebilir. İşveren eğitimi, belki yerel yönetim kurallarının mantığının daha iyi anlaşılmasının sağlanması biçiminde düşünülebilir. Halkın eğitimi ise çok daha geniş bir konu olarak ele alınmalı/ mimarlık ve kentsel çevrenin ele alınışı- bakımı- onarımı ve yenilenmesi ile ilgili bir kültürel değişim programı gibi düşünülmelidir.)
  • Tartışmaya ve kararlarda şeffaflığa dayalı bir planlama süreci benimsenmelidir. (Sorun, bu planlama sürecinin tanımlanmasıyla ilgili. Sonuç olarak göstermelik olmayacak, gerçekten işlevsel ve etkili, aynı zamanda rasyonel çalışan bir örgütlenme yaratılması gerekir, ki bu, yerel yönetimler politikasının bütün diğer program başlıklarını etkileyebilecek önemde olan temel bir belirlemedir.)
  • Kullanıcı tepkisini, kültürel tutarlılığı ve küçük-ölçekli müdahaleleri teşvik edici denetim sistemleri geliştirilmelidir. (Burada önemli olan, “küçük ölçekli müdahalelerin teşvik edilmesi” ilkesidir. Küçük ölçekli müdahaleler, toplumun katılımının- gündelik olanın- sıradan ve uzman olmayan insanların, yani sıradan kentli yurttaşların etkisinin hissedilebilmesinin yollarının/ buna uygun mekanizmaların bulunmuş olması demektir. Küçük ölçekli müdahalelerin teşvik edilmesi, aynı zamanda, müdahale olanaklarının yaygın hale getirilmesi ve bu çok sayıda müdahaleyi yönetebilecek bir sistemin kurulması anlamına da gelmektedir.)
  • İşverenin haklarını kabul edip desteklemeli ve, sosyal açıdan kabul edilebilir, iyi tasarlanmış teklifler geldiği zaman, proje-yapım kontrol sürecini hızlandırmalıdır.
  • Abartılmış kısa-vadeli kar gibi toplumdan yana olmayan amaçlara yönelik, ve çok büyük ölçekler veya tek kullanımlı gelişme gibi toplumdan yana olmayan araçlar kullanan yapıların elde edilmesine set çekmelidir. (Bu ilke, sadece bir iyi niyet isteği olarak kalacaktır. Ancak burada önemli olan kavramlar “kısa vadeli kar”, “toplumdan yana olmayan amaçlara yönelik olmak”, “büyük ölçekler”, “tek kullanımlı gelişme” gibi kavramlardır. Bu tanımların üzerinde durulması, bunların ne anlama geldiği ve neden istenmediği/ olumlu karşılanmadığının açıklanmasın gerekecektir.)
  • Yapılı çevre ile ilgili kararlar almakla görevlendirilmiş olan Yöneticilerin ve tasarımcıların mimarlığın ne olduğunu ve, halkın en iyi yapılı çevreye duyduğu gereksinimi tam olarak anlamalarını sağlamalıdır. (Bu ilke, işverenin eğitilmesiyle ilgili ilke ile beraber ele alınmalıdır.)
  • Birlik bütününden köye kadar her düzeyde mimarinin kamuoyu tarafından değerlendirilmesini teşvik etmeli, hem iyi hem de kötü işlere dikkat çekerek bunları tartıştırmalıdır. (Bu ilke, “kullanıcı tepkisi” ve “küçük ölçekli müdahaleler” kavramlarının bir uzantısı olarak değerlendirilebilir.)

Yönetimin sadece

tasarım ve inşaat süreçlerini yönetirken değil,

yapımını üstlendiği ulaşım ve enerji altyapısı işlerini yönetirken de

tutarlı bir yapılı çevreyi destekleyip teşvik etme görevi vardır.

(Birçok kentsel varoşta gördüğümüz manzara:

karayolları arasında tecrit edilmiş,

yukarıda elektrik direkleri ile yara bere içinde bırakılmış bir gökyüzüne bakan,

yanlarındaki 'planlama artığı' alanların pisliğe ve yaban otlarına terk edildiği

tek kullanımlı konut alanları,

tutarlı olmayan devlet müdahalelerinin ürünüdür.)

Tasarımcının

niteliksel özellikler esasına göre seçilmesi önerisi:

daha önce gerçekleştirilmiş olan işlerin kalitesi;

önerilen işe gösterilen bağlılık;

hayal gücü,

kültürel duyarlılık,

ortamı kavrama yeteneği; ve

genel yönetim ve mimari tasarım becerilerin

dikkate alınması, zaten ortaya atılmış bulunuyor. (Burada niteliksel kriter olarak sıralanan maddelerden sadece “daha önce gerçekleştirilmiş olan işlerin kalitesi” belki değerlendirilebilir bir nitelik özelliği gibi gözüküyor. Diğer ögeler de zaten bunun içinde yer alacaktır.)

Kamunun

şeffaflığı nasıl sağlayacağı konusu:

en düşük fiyat esasına dayalı olmayan ön değerlendirme süreci;

sonuçların yayınlandığı proje yarışmaları;

karşımıza yapı olarak çıkan sonuçların kamuoyu tarafından irdelenmesi ve tartışılması.

Ancak, konular bunların da ötesine gitmektedir.

Tutarlılığın teşvik edilmesi için, inşaat işvereni olarak kamu sektörü değişmeli, ve:

  • Genel olarak inşaat projesi işleri özellikle de yapı tasarımı için iş verdiği kimselerin yapılı çevrenin toplumsal önemini kavramış kişiler olmasını gözetmelidir. (bu bir ilke olabilir, ama bu ilkenin uygulanmasının nasıl izleneceği belirli hale getirilemez. Belki yukarıda sayılan “tasarımcının niteliksel özellikleri” başlığı altında yer alan özelliklerin de, iş verme kriterleri içinde yer alması sağlanabilir.)
  • Çok yönlü faaliyetlerini gözden geçirmeli ve genel sonucun yaptığı tek tek müdahalelerin toplamından daha fazla olmasını sağlamalıdır. (Bu da doğru bir ilke olmakla birlikte, bunun sağlanıp sağlanmadığının nesnel bir ölçümü geliştirilemediği sürece uygulanmasında güçlükler olacaktır.)
  • Bütün bina ve altyapı girişimlerinde, çevresel etkileri değerlendirmeli, tutarlı sonuçlar elde edilmesi konusunda ısrarcı olmalı ve en düşük proje maliyetlerinin ömür boyu var olacak çevre kalitesini belirlemesine izin vermemelidir. (Çevresel etki değerlendirmesinin koşullarının genişletilmesi ve kentsel projelerde nasıl ele alınabileceği konusunun geliştirtmesi çok yararlı olacaktır. Şimdiki biçimiyle çevresel etki değerlendirmesi ile ilgili yasa, kent içi konularda ne kadar olanak sağlıyor ve ne kadar etkili olabiliyor, yerel yönetimlerin bu kuralların nasıl geliştirilmesini istemesi gerekir, bu konular üzerinde çalışma yapılması gerekir.)

Mimarlık Mesleği
Mimarlar en temel becerilerini hiçbir zaman unutmamalı:

yaptıkları müdahalelerle değer artışı sağlamak;

çevre kalitesini teşvik etmek, ve

kent kültürüne katkıda bulunmak

Meslek,

mimari tasarım yapmak ve

yapı projelerini yönetmek işlerinin ellerine teslim edildiği kişilerin

genelci ve

hümanist

bir formasyona sahip olmasını garanti altına almalıdır.

Bu kişiler,

sosyal ve kültürel ihtiyaçları yorumlayabilmeli ve

bu ihtiyaçları teknik ve yapı aracılığı ile

ifade edebilmelidir.

Bu kişiler,

toplumun ve kullanıcının beklentilerine olumlu yaklaşıp bunları benimsemeli ve

yapılı çevre ile ilgili herkesle diyalog kurabilmelidir.

Bütün bunların yanı sıra bu kişiler, işverenin

projenin kalite, maliyet ve süre yönetimi ile ilgili çıkarlarını korumayı ve

bunları desteklemeyi

sağlayacak yeterli eğitime de sahip olmalıdır.

Mimarlık mesleğinin,

temel beceri ve görevlerini hatırlaması:

  • Farklı çıkarlar arasında tutarlılık sağlamanın, planlama bilgisi, yapı becerileri ve yüksek teknik standartlardan daha fazlasını gerektirdiği unutulmamalıdır. Kendini nesnelerin güzelliğine adamak ve gerek bireylere gerekse yerküreye saygı duymak da gerekmektedir. (Unutmayalım ki, bir pencere doğru ellere düştüğü zaman duvardaki bir delik olmaktan çıkıp, tanımlanamaz bir kavram olan mekana hayat veren o harikalar yaratıcısı ışığın kaynağına dönüşecektir.)
  • Unutmayalım ki mimarın en değerli katkısı: buluşlar aracılığı ile değer katmak; geleceğe ilişkin henüz bilinmeyen seçenekler çizmek ve irdelemek ve bunu, bireyler için ve bireylerle birlikte çalışırken kullanım amaçlarına demokratik bir cevap vermek üzere geçmişe ve proje alanına duyulan saygı ile birleştirmek;
  • Unutmayalım ki mimar, kendine özgü bir beceriler dizisi ile, inşaat sektörü içinde binaların çevresel vicdanı olmak, yapılı çevrenin kalitesini teşvik etmek, ticari çıkarlarla kirlenmemiş mesleki öneriler sunmak, işverenin haklarını sonuna kadar savunmak ve işveren, kullanıcı ve halk arasında diyalog kurulmasını olanaklı kılmak için, en iyi konumdaki kişidir.
Okunma Sayisi : 6009
Adres : Konur Sokak 4/3 06420 Yenişehir / Ankara • E-posta : info@mimarlarodasiankara.org
Telefon : 0 312 4178665 • Faks : 0 312 4171804 • GSM Santral : 0 533 4777967
Son Güncelleme : 22.11.2024 - 14:01:56
Şu an 1 kişi online | Hukuki Şartlar ve Gizlilik Hakları