Üye Bilgileri.size uygun bölümden devam ediniz.sitemizdeki online işlemlerden yararlanabilmek için kayıt olup parolanızla giriş yapmanız gerekmektedir. |
16 Ocak 2020 Bu kanun teklifi yeni paylaşım düzeninin ayak sesleridir Kişiye özel ayrıcalıklı imar hakkı, siyasi çevreye özel imar hakkına dönüştürülmüş Mimarlar Odası Ankara Şubesi, imar mevzuatında değişiklikler yapılmasını öngören, Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin yeni bir paylaşım düzeninin ayak sesleri olduğunu vurguladı. Mimarlar Odası Ankara Şubesi, “Bu kanun hukuksuzluğun kanunudur. Bir taraftan parsel düzeyinde yüksek yoğunluk verilemez derken, ada bazında değer artışı yapılabilir deniliyor. Cumhurbaşkanına özel kanun teklifi hazırlanıyor. Ahlat’a özel hazırlanan 20. Madde de AYM’nin kararı ve Kıyı Kanunu deliniyor. Öte yandan emsal artırımı ‘Afet Riskli Altındaki Alanların dönüştürülmesi kapsamındaki, kamu yatırımları ve kamu mülkiyeti olan, mazbut ve mülhak vakıflara ait alanlarda yapılacak plan değişikliklerinde ve imar planlarında uygulanmaz’ diyerek vakıf alanları dışarıda bırakılıyor. Eşitlik ilkesine aykırı şekilde ayrıcalıklı vakıf hakları oluşturuluyor. Kişiye özel ayrıcalıklı imar hakkı neredeyse siyasi çevreye özel bir imar hakkına dönüştürülmüş. İmar mevzuatına aykırı yapılan yapıların yıktırılması sürecinde bakanlık yetki alıyor. Bir taraftan yerel seçimlerde muhalefete geçen Büyükşehir Belediyelerini kontrol altında tutuluyor öte yandan da değiştirecekleri yerel yönetim kanununun altyapısı oluşturuluyor. Bu kanun üst ölçekli planlara aykırı emsal ve nüfus artışlarına karşı çıktığını ifade ederken hemen bir alt maddede ada bazında bir emsal ve nüfus artışını verdiği için çelişkilidir. Ayrıcalıklı hukukun sürdürebilirliğini sağlayabilecek bir kanun teklifidir. Kanun değişikliği ‘Plan kesinleştikten sonra 5 yıl sonra dava açamazsınız’ diyor. Bu mülkiyet hakkının gaspıdır. Burada bazı küçük maddeler ve reklamlarla birlikte yanılsama yaratılıyor. Burada aslında yeni bir paylaşım ve bölüşüm düzenin ayak sesleri var. Demokratik olmayan yönetimlerde bu çok tehlikeli bur durumdur. Bu kanun taslağının yasalaşması durumunda yargıya taşınması kaçınılmazdır. Buradan demokratik, katılımcı bir planlama, toplum yararına bir düzenleme çıkmaz” dedi. Mimarlar Odası Ankara Şubesi, haftalık olağan basın toplantısında Coğrafi Bilgi Sistemleri ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifi ve imar hareketlerine yönelik müdahaleleri masaya yatırdı. Basın toplantısına Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Mimarlar Odası Ankara Şube Sekreteri Nihal Evirgen, Mimarlar Odası Ankara Şube Yönetim Kurulu Üyesi Muteber Osmanpaşaoğlu katıldı. Tek elden yönetilecek bir imar planlama sürecine gidiş var Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, “ Yerel yönetim seçimlerinin ardından iktidarın yerel yönetim kanununun değiştirilmesi konusunda çalışmalar yaptığını biliyoruz. İmar düzeni, yapı düzeni, toprak düzeni üzerinden iktidar 17,18 yıllık bütün bunlarla ilgili çok sayıda kanun değişikliği yapmıştır. Bu kanun teklifi el değiştiren yerel yönetimlerle ilgili yeni bir kentsel rantın paylaşımı ve bu kentsel rantın nasıl ve kimler tarafından yöneticiliğinin ifade eden yeni bir düzeni ortaya çıkartıyor. Tek elden bir imar planlama sürecine doğru gidiş var. Bütüncül planlama süreçleri için demokratik bir rejimin olması gerekiyor. Şu anda demokratik bir rejim yok. Bu kadar yetkinin bakanlıkta ve bakanlığa bağlı birimlerde toplanmasının doğru olmadığını düşünüyoruz. İmar Kanunu’ndaki değişikliklere baktığımızda bir taraftan parsel bazlı plan değişikliğinin olmayacağı ifade ediliyor. Bir taraftan da 1000 metrekarelik alanlarda ada üzerinden plan değişikliğini öngören maddeler var. Hukuka rağmen Ahlat’ta Cumhurbaşkanlığının yapılmasını bu kanun teklifine koymak ta, hukuku dolanarak kamu yararına aykırı işlem tesis etmektir.” Ayrıcalıklı vakıf hakları oluşturulmaya çalışılıyor Candan, şunları kaydetti: “Afet riskli altındaki alanların dönüştürülmesi kapsamındaki, kamu yatırımları ve kamu mülkiyeti olan, mazbut ve mülhak vakıflara ait alanlarda yapılacak plan değişiklikleri ve imar planlarında serbest olarak belirlenmiş yüksekliklerin 8. Maddenin birinci fıkrasının b bendinde belirtilen usullere göre yapılacak plan değişikliklerinde bu madde hükümleri uygulanmaz diyor. Bir ayrıcalık getiriyor. Bütüncül olarak baktığımızda bütün kamusal arazilerin vakıflar aracılığıyla tahsis devir işlemleriyle peşkeş çekildiğini görüyoruz. Bunu AOÇ’de, Bilkent’te, TCDD alanlarında yaşadık. Vakıf alanları bunun dışında bırakıyor. Uygulama usulleri bakanlıkça belirleniyor. Bu eşitlik ilkesine aykırı. Bütün bunlara baktığımızda iktidarın çevresindekilere yönelik de özelleştirilmiş kanun çıkartılıyor. ‘Ada bazında yüksek yoğunluk verebilirim bunun değerini bakanlığa yatıracaksınız bakanlık dağıtacak’ diyor, yeni sermaye birikimi sağlanıyor. Sermaye birikimini parsel bazından çıkartıp ada bazında sağlamaya çalışılıyor.” Plansızlığın önü açılıyor Candan, maddeler üzerinden ise şu değerlendirmeyi yaptı: “ İmar kanunu değişikliği, imar, yapı denetim, kıyı ve iskan kanunlarını da ilgilendiriyor. Bu kanun teklifi birçok kanunu da kesiyor. Cumhurbaşkanlığı’nın 49 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamesi, 775 sayılı gecekondu kanunu, 3414 sayılı gecekondu kanunu hakkındaki yapılan değişiklikler, 1164 sayılı arsa üretimi değerlendirmesi hakkındaki kanun ve hatta 2886 sayılı devlet ihale kanununa kadar giden çok fazla kanunu kesen maddeler var. Özellikle 775 sayılı gecekondu kanunu üzerinde bazı alanların TOKİ’ye devredilmesi, TOKİ ve Çevre Şehircilik Bakanlığı üzerinden bütün satır aralarında ve ipuçlarında yerel yönetimleri kontrol eden bir süreç organize ettiklerini görüyoruz. Muhtemelen bunun arkasından gelecek yerel yönetim kanunu ile birlikte bu daha da netleşecek ve açılacak. Özellikle kamu arazilerindeki üzerindeki gerçek ve tüzel kişilerin işgal ettiği haksız işgal tazminatı dediğimiz ecri misilin Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nün eliyle toplanarak, yüzde 50’sinin genel bütçeye yüzde 50’sinin de TOKİ’ye verilmesinin altını çizmek gerekiyor. TOKİ genel bütçeden de pay alıyor ama harcamaları ve yatırımları takip edilemeyen bir taraftan devletin organize ettiği sürecin müteahhidi gibi görülen bir yapı. Yüzde 50’nin yine TOKİ’ye bırakılıyor olması TOKİ’nin bir bütçe güçlendirilmesi var. Bunun nereye ve nasıl kullanılacağı zaten denetlenmediği için büyük bir soru işareti oluşturuyor. En tartışmalı maddelerden bir tanesi 7. Maddedir. Kentsel tasarım projeleriyle uygulama imar planlarının birlikte hazırlandığı ifade ediliyor. Tasarım ve planlama kriterleri aynı şeyler değil. Bir kentsel tasarım projesine göre uygulama imar planın bir arada ele alınması doğru değil. AKM Millet Bahçesi, Ulus İtfaiye Meydanı ve Saraçoğlu Mahallesi uygulama imar planlarıyla, kentsel tasarım projelerinin beraberce hazırlandığı süreçti ve bir kentsel tasarım projesi üzerinden, uygulama imar planları askıya çıktı. Örneğin bu millet bahçesinin planına dava açıyoruz koruma kurulu planı onaylıyor ve ‘Kentsel tasarım projesine uygun olarak’ diyor. Kentsel tasarım projesi onaylanmamış hangi merci bunu ne yapmış bilmiyoruz. Hem AKM’de hem de Ulus’ta Tarihi Kent Merkezindeki İtfaiye Meydanı’nda kentsel tasarım projesinden koruma kurulunun karar vermesini ve bu kararları yargıya taşıyarak doğru bulmadığımızı ifade ettik. Çünkü planlama süreçleri ile tasarım süreçlerinin kriterleri farklıdır. Bir alana tasarım yapıyorsunuz aynı anda ona göre plan uygulaması yapıyorsunuz böyle bir şey olmaz.” Mülkiyet hakları gasp ediliyor Candan, sözlerine şöyle devam etti: “Kesinleşen imar planları ve parselasyon planlarına karşı kesinleşme tarihinden 5 yıl içinde dava açılır 5 yıl sonra dava açılamaz diyor. Böyle bir şey olamaz. Çünkü bu hukuka aykırı bir durumdur. Örneğin Siz Ayşe Teyzenin arazisinde imar planı yapıyorsunuz. Askıya çıkartıyorsunuz. Bu imar planı yapma sürecinde bu insanlara tebligat göndererek bilgi verme zorunluğunuz var mı? Yok. Ben askıya çıkartırım muhtarlıkta asılır. Ayşe Teyze köyünde takip ederse eder, etmezse 5 yıl sonra uygulama aşamasında görürse dava açamaz diyorsunuz. Artık 20 yıl sonra başına bir şey geldiğinde bir işlem yapılacağı zaman Ayşe Teyze buna dava açacağı zaman açamayacak. Bu hukuk devleti ilkesine aykırı, bir plan değişikliği sürecinde mülkiyet ve mal sahiplerinin de bu konudaki fikrini zorunluluk haline getirmiş olsalardı, Ayşe Teyze’nin haberi olacaktı ve Ayşe Teyze planlama aşamasında müdahale edecekti. Böyle bir şey yok. Bazı planlama süreçlerinin gizli yapıldığı, çat kapı askıya çıkartıldığı ve takip edilemediği de ortada. Mimarlar Odası olarak mimari projelere, toplumsal denetim ve proje denetimleri yapıyoruz. Kamu yararına aykırı olanları yargıya taşıyoruz. Denetim sırasında yakaladığımız projelerde ruhsatın dayanağı olan planın iptalini istiyoruz. Şimdi 10 yıl önce bir plan değişikliği yapılmıştır, 1o yıl sonra ruhsat aşamasında, ruhsatın hukuka aykırı olduğunu düşündüğümüzde biz dayanağı olan plana da dava açıyoruz. Ama kesinleştikten sonra 5 yıl süre koyması hukuksuzdur. Bu planlama ilkeleri açısından kabul edilemezdir. Bu konuda mülkiyet sahiplerinin bildirilmesi zorunlu olmalı. İkincisi de bütün projelerin mesleki ve toplumsal denetimi için ruhsat aşamasından önce Mimarlar Odası’na onaya gelmesi gerekiyor.” Rantın ölçeğini parselden alıp adaya veriyor “Yüksek yoğunluklu yapılaşmaya parsel düzeyinde izin verilemez deniliyor. Parsel düzeyinde kat ve nüfus artırımı yapan plan değişikliğine izin verilemez. Yükseklik serbest dediğimiz noktaları kaldırıyor. Bu iyi bir şey diyelim. Bugüne kadar yapılanlara cezasızlık süreci mi işletilecek? Bunu siz yaptınız, kentlere ihanetinizi itiraf ettiniz. Şimdi bütün bunları kazanılmış hak gibi değerlendirip bir cezasızlık süreci sağlamak olmaz. Parsel düzeyinde nüfusu ve katı arttıracak plan değişikliği yapılamaz deyip hemen altında ada bazında bir değer artışı yapılabilir diyorsunuz. Parsel bazındaki plan değişikliğine izin vermiyorsunuz ada bazında maliklerin tamamının talebiyle bir plan değişikliği öngörürüm diyor, yani değer artışı veririm ve bu değer artışından gelen geliri paylaştırırım diyor. Burada çok büyük bir çelişki var” diyen Candan, şunları söyledi: “ Pazarlık ve tartışmalar sürecini parsel bazından alıyor ada bazında daha büyük ölçeğe getiriyor. Örneğin parsel bazında TOGO kulelerine emsal artışı verdi, bunu yapmayacak ama o adadaki bütün mülkiyet sahipleri toplanıp gittiğinde bir emsal artışı verecek. Para toplamak için nüfus planlama süreçleri bu kadar karmaşık hale getirilemez. Üst ölçekli planlar kentin anayasasıdır, maliklerin talebiyle adada değer artışı veririm olmaz. Rantın ölçeğini parselden alıp adaya veren bir yaklaşımda, tek tek değil öbek öbek yükselen bir silüet görmeye başlayacağız. İmar mevzuatına aykırı yapılan yapıların yıktırılması sürecinde bakanlık yetki alıyor. Aslında bir taraftan Büyükşehir Belediyelerini de kontrol altında tutuyor. Sen yıkmazsan ben yıkarım ama senden de bunu kat ve kat parasıyla alırım diyor. Madde 15’te plan değişikliklerinde ve plan ana kararlarında sürekliliğinin sağlanması için plan değişikliklerinde sosyal teknik altyapı ve etki değerlendirmesi raporu istiyor. Burada büyük bir eksiklik var. Plan değişikliklerinde ekolojik etki değerlendirme raporunun da istenmesi gerekiyor. Tarım arazilerinin, orman alanlarının ve meraların planlama süreçlerine dahil edildiği yapılaşmaya açıldığı bir süreçte hangi plan olursa olsun ekolojik etki değerlendirme raporunun istenmesi gerekiyor. Ahlat mevzusunun buraya monte edilmiş olması iktidarın genel olarak hukukun verdiği kararlara ilişkin biz kendi kafamıza göre bu kanun ne olursa olsun, kendi istediklerimizi yaparız anlamına geliyor. Kıyı Kanununa aykırı bir şekilde millet bahçelerini bu sürecin bir parçası yaparak, millet bahçelerini bir rant aracı olarak gördüklerini ifade etmiştik. Millet bahçelerine yönelikte bu ayrıcalığın kabul edilmesi mümkün değil.” Bu kanun teklifi 25 yıldır göz yumdukları kentsel rantın itirafıdır Mimarlar Odası Ankara Şube Sekreteri Nihal Evirgen şu değerlendirmeyi yaptı: “TOGO örneğinden ortaya çıkan tablo aslında AKP’nin yönettiği kentlerde imar rantlarının nasıl kişiye özel verildiğini ve bu kişisel rantların nasıl yaratıldığını ortaya koydu. Hemen arkasından böyle bir kanun değişikliğinin çıkartılmış olmasının önlem amaçlı olduğunu düşünüyoruz. TOGO sadece rant zincirinin başlangıcıydı. Bu kanun değişikliği yetkilerin bir an önce yerel yönetimden alınıp Bakanlık tarafından işletilmesinin altlığıdır. Örneğin, genel gerekçelerin ilk maddesinde kaçak yapılaşmayı her alanda engellemek amaçlanıyor. Kaçak yapılaşmaya yıllardır zaten siz izin verdiniz, siz ortaya çıkardınız, sonunda da ekonomik krize karşı sermaye birikimi sağlamak üzere imar affı ilan edip yasalaştırdınız. Bunun arkasından böyle bir kanun teklifiyle, ‘Biz kaçak yapılaşmayı engellemek istiyoruz. Hmax serbesti engellemek istiyoruz. Bu kadar yüksek yapılar görmek istemiyoruz’ diyerek 25 yıldır kentleri nasıl talan ettiğinizi itiraf ediyorsunuz. Dolayısıyla, bu kanun değişikliğindeki olumlu görünen maddeler dahi bize inandırıcı gelmiyor. Buna yönelik 25 yıl boyunca anlamlı çabalar görsek olumlu bulabilirdik. Ancak mesele tek başına “Ahlat” maddesiyle görülüyor. Tüm Türkiye’deki imar alanlarına ilişkin, imar, iskan ve yapı denetim kanununun geneline ilişkin maddelerin olduğu bir teklifte madde 20’ye baktığınızda bırakın geneli, bölge ya da il dahi değil ilçe bazında madde teklifi var. Biz kişiye özel emsallerden, rant odaklı projelerden kentlerin nasıl yağmalandığını TOGO’da gördük. Kişiye özel ranttan şikayet edilip Cumhurbaşkanına özel kanun teklifi hazırlanıyor “ Kişiye özel ayrıcalıklı rantlardan, kentlerin yaşanamaz hale geldiğinden şikayet edip genel gerekçeler yazılırken, Cumhurbaşkanlığına özel kanun teklifi hazırlanıyor” diyen Evirgen, şöyle konuştu: “19. maddede kıyının doğal yapısını bozacak, denize girmeye, güneşlenmeye su sporlarına engel teşkil edecek iskele yapılarına dahi kıyılarda izin verilmeyecek derken, hemen altında Bitlis’in Ahlat ilçesinde Kıyı Kanunu’na tabi olması olmasına rağmen “bölgenin gelişmesine katkı sağlayacak kamu yapısının oluşturulmasına ihtiyaç duyulduğundan” diyerek imar planı kararıyla resmi kurum alanları yapılabilmesi için özel madde konuluyor. Açıkça TOGO örneğinde gördüğümüz kişiye özel emsaller artık Cumhurbaşkanına özel kanun maddelerine dönüşmüş. Kat artırımının engellenmesi ve hMax’a izin verilmemesi maddesi ise 25 yıldır kentlere ihanet ettiklerinin kanıtı niteliğindedir. Belediyelerin yıkmadığı durumda yetkiyi Bakanlığa devreden maddeye şimdi mi gerek duyuldu? Onlarca yıldır iktidar partisinin yönetimlerinde olan Belediyeler hangi yapının yıkımına karar vermiş? Bakanlık yerel yönetimler muhalefete geçince, şimdi yetkiyi kendisine alıp rantın yönetiminde söz sahibi olmak istiyor. Aynı zamanda TOKİ’ye ilişkin maddelerde de TOKİ’ye ekonomik kaynak yaratacak şekilde Arsa Ofisi’nin ve Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nün yetkileri devrediliyor. Demokratik bir ülkede sosyal konut yapımı için önemli bir araç olması gereken TOKİ’nin, bizim ülkemizde toplu konutun çok daha dışına çıkan ve Emlak Konut Gayrimenkulle işbirliği içinde çalışan bir müteahhit firmaya dönüştüğünü görüyoruz. Sonuç olarak iktidar, yerel yönetimle arasındaki çatışmalı durumun üstesinden gelebilmek için yetkileri Bakanlık ve TOKİ elinde toplamak üzere bir kanun teklifi hazırlamış görünüyor. İmar kanununda bundan önce de çok sayıda değişiklik yapıldı ve rant odaklı projelerin altyapısı oluşturuldu. Olumlu maddeleri yazmış olsanız bile biz artık bu iktidar ve yönetim biçimi devam ettiği müddetçe olumlu maddelerin altından dahi ne gibi olumsuzluklar çıkacak onu bekler hale geldik o nedenle eleştirel yaklaşılması gereken bir teklif. TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Basın Birimi
Tweetle
Okunma Sayisi : 2785
|
Adres : Konur Sokak 4/3 06420 Yenişehir / Ankara • E-posta : info@mimarlarodasiankara.org Telefon : 0 312 4178665 • Faks : 0 312 4171804 • GSM Santral : 0 533 4777967 |
Son Güncelleme : 21.11.2024 - 12:57:08 Şu an 1 kişi online | Hukuki Şartlar ve Gizlilik Hakları |