Üye Bilgileri.size uygun bölümden devam ediniz.sitemizdeki online işlemlerden yararlanabilmek için kayıt olup parolanızla giriş yapmanız gerekmektedir. |
MİMARLIĞIN SOSYAL FORUMUNA DOĞRU: Toplumsal Mimarlık Şenliği “Ekolojik Mimarlık, Toplumsal Dinamikler,Katılımcı Kent Yönetimi” 1 – 28 Ekim 2007 TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi 2002 yılından itibaren her yıl ekimin ilk haftasından başlayarak Dünya Konut ve Mimarlık gününü de içine alan tarihlerde Mimarlık Haftası düzenlemektedir. 2004 yılından itibaren ise, değişik temalarla gerçekleşen bu etkinlikler bütünü “Mimarlığın Toplumla Buluşması” kapsamında bir festival olarak koordine edilmektedir. “Ankara’nın Söküklerini Dikmek”, ”Başka Bir Mimarlık Mümkün”, “Kentsel Dönüşüm”, ”Metamorfoz” konuları bugüne kadar işlenen ve yoğun katılımlarla gerçekleşen temalardır. Konserlerin, sergilerin, film gösterimlerinin, söyleşilerin imza günlerinin, atölye çalışmalarının, panel ve uygulamalı atölyelerin gerçekleştiği bu haftanın 2007 yılındaki teması ise “Mimarlığın Sosyal Forumuna Doğru: Yeni Kavramlar ve Yeni Açılımlar” olarak belirlenmiştir. 2007 yılı teması bu kapsamda uluslar arası bir organizasyon olarak planlanmıştır. Türkiye’de ve Dünyada son yıllarda uygulanan neo-liberal politikalar etkisini yaşamın vazgeçilmez bir parçası olan mimarlık alanında artırarak göstermekte ve mimarlık süreçleri bir “iş” olarak kavranarak giderek “profesyonelizme” doğru sürüklenmektedir. Mimarlığın ticari bir hizmet türü olarak algılanması ve yasal mevzuatın da bu yönde geliştirilmesi, bir yandan kentlilerin mimarlığı barınma, kültür ve sosyal bir sorun olmasından çok, gayrimenkul ve yatırım sorunu olarak algılamasını, bir yandan da kentlerin geri dönülmez bir biçimde dönüşmesini sağlamaktadır. Mimarlık ortamı ise bu süreçte “star mimarların” ürettikleri “mega-projeleri” tartışmaya başlarken, mimarlığın toplumsal bir sorumluluk olduğu gerçeğini göz ardı etmeye başlamıştır. Diğer yandan ise mimarlık eyleminin temel iki öğesi emek ve doğa ise büyük bir yıkımla karşı karşıyadır. Uygulanan ekonomik ve siyasi politikaların sonuçları dünyamızı yaşanmaz bir duruma doğru götürmektedir. Yaşanan bu süreç, ekolojik krizi derinleştirmekte; dünya, topyekun bir yok olma tehdidi altında bırakılmaktadır. Emek ve doğa sömürüsü ekolojik yıkımın temel nedenidir. Bu yıkım karşısında yeni çözüm önerileri, üretim ve tüketim tarzları geliştirmek gerekmektedir. Bu küresel ekolojik yıkım karşısında ise yeni yollar ve kavramlar ortaya çıkartan toplumsal hareketler gelişmektedir. Mimarların örgütlü olduğu toplumsal yapılanmalarda bu açıdan değişik kavramlar ve açılımlar dikkat çekmektedir. Mimarlar Odası Ankara Şubesi de mevcut mimarlık söylemleri ve eylemlilikleri içerisinde küreselleşme karşıtı mimarlık gruplarını buluşturarak mimarlığın toplumsal ve sosyal yanını da önemseyen ve herkes için mimarlığın bir hak olduğu bakış açısıyla mimarlık süreçlerinin farklı alanlar ve farklı yaklaşımlarla tartışılmasını ve gelecek kurgularının oluşturulmasını, mimarlık ortamında da uluslararası bir dayanışma ve eylem programı kurgulanmasını hedefleyerek mimarlığın sosyal ve toplumsal yanının ve nasıl bir toplumsal sorumluluk içerisinde mesleğin gelişebileceğinin tartışılması için 2008 yılında “Mimarlığın Sosyal Forumunu” organize etmeyi planlamıştır. Bu anlamda toplum hizmeti için gerçekleştirilecek mimarlık faaliyetleri düşük gelir gruplarının barınma problemi, savaş ve şiddet ortamında barınma hakkı ve fiziksel çevre, göç, doğa varlıklarının ve tarihi çevrenin korunması ile birlikte doğayla birlikte, bugünün ve gelecek kuşakların yaşam hakkını yok etmeyen bir mimarlık yaklaşımının tartışılması ve kurulması esas olacaktır. Bu nedenle Mimarlık Haftası 2007 yılında alışageldiğimiz mimarlık söylemlerinin dışına çıkarak alternatif söylemlerin tartışılacağı etkinliklere yer verilecektir. Mimarlığın Sosyal Forumuna Doğru: “Yeni Kavramlar ve Yeni Yaklaşımlar” teması ile üç ana aks üzerinde şekillenmiştir. “Ekolojik Mimarlık, Toplumsal Mimarlık ve Katılımcı Kent Yönetimi” olarak bu ana akslar altında, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi düzenleyeceği etkinliklerde mimarlığı yeniden yaratmanın toplumsal sorumluluğuyla, üretim-tüketim ilişkilerimiz ve bu ilişkilerin ortaya çıkardığı sorunlar ve bu sorunlar karşısında ortaya çıkan kavramlar ve hareketleri odağına alacaktır.
I.EKOLOJİK MİMARLIK Yaşamı Yeniden Kurmak ve Ekolojik Mimarlık Kapitalistleşme, sanayileşme ve büyüme politikalarının ekseninde ekolojik kriz derinleşmektedir. Sömürüye dayalı iktisadi ve sosyal yaşamın ortaya çıkardığı ekolojik kriz tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Yaşamın maddi zenginliklerinin eşit ve adil olarak paylaşılamadığı, doğa varlıklarının büyümeye ve tüketime dayalı üretim tarzlarıyla hoyratça tahribatı, sonuçlarını çok hızlı bir şekilde ortaya çıkarmaktadır. Yaklaşık otuz yıldır bilim insanlarını ve toplumsal hareketlerin “yaşamı değiştirmek gerek” haykırışları pek dikkate alınmamıştır. Buna karşın 7’den 70’e herkesin ağzında dolaşmaya başlayan bir olgu olan “küresel ısınma” son yıllarda mimarlık gündeminde de yer almaya başlamıştır. Uluslar arası Mimarlar Birliği (UIA) bu yılın Mimarlık Günü temasını “Sıfır Emisyonlu Mimarlığı Aktarmak” olarak belirlemesi bu durumun en önemli göstergesidir. Bu tema ile birlikte UIA “mimarların, bina ve kentlerin tasarım, yapım ve kullanımında karbondioksit emisyonunu önemli derecede kontrol ederek, bu oranı düşürme potansiyelini vurgulamayı” hedeflemektedir. UIA’nın kendine belirdiği temadan yola çıkarak mimarlık ve çevre ilişkisini sorgulamaya başladığımızda ve UIA’nın belirttiği gibi “kentler üzerinde atık gazların birikimi ile oluşan sera etkisinin ve CO2 emisyonunun % 50’sinin inşaat ve ulaşım sektöründen kaynaklandığını” dikkate aldığımızda mimarlık üretim, yöntem ve araçlarının önemi göze çarpmaktadır. Bugüne kadar çevreye verilen zararın azımsanamayacak bir bölümünün mimarların eylem alanlarından kaynaklanması ise üzerinde düşünmeye değer bir olgudur. Diğer yandan mimarlık ortamında “ekolojik mimarlığın” ayrı bir “branş” olarak tartışılması durumun vahametini ortaya koymaktadır. Bu anlamda UIA’nın Mimarlık Gününde yaratmaya çalıştığı tüm mimarlar tarafından sahiplenilen bir “ekolojik mimarlık” kurgusu oldukça anlamlıdır. Sömürüye dayalı büyüme, kalkınma anlayışına paralel olarak iki temel sorunla karşı karşıya olduğumuz ortadadır. Bu sorunlardan birincisi toplumsal yaşamın anti demokratikleşmesi, ikincisi ise toplumsal zenginliğin üst gelir gruplarının elinde toplulaşmasıdır. Bu iki sorun alanı kentleri demokratik bir yaşam alanı olmaktan da uzaklaştırmaktadır. Kentlerin sosyal ve sınıfsal olarak çok parçalı yapısının derinleşmesi giderek bu grupların çıkarlarını uzlaşmaz bir noktaya varmasına neden olmuştur. Özellikle kentleşmenin göç baskısı altında şekillenmesi, eski kentlilerin, kente yeni gelenlere karşı ön yargılı ve dışlayıcı bir tutum almasını derinleştirmiştir. Kentin geleneksel sınıfsal dokusu, toplumsal eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin derinleşmesi ile birlikte değişmiştir. Kentte yaşayan büyük çoğunluk, kent hizmetlerinden eşit bir şekilde yararlanma olanağını yitirmiştir. Özellikle barınma, ulaşım, eğitim, sağlık, kültür ve çevre hizmetlerinden yararlanamayanların sayısı artmıştır. Kentin sosyal olanaklarından yararlanamayanlar, bir yandan geleneksel dayanışma ağlarının çözülmesi, bir yandan da kentin ötekileri ilan edilmeleriyle kamusal alandan da dışlanmaktadırlar. Belediye hizmetlerinin de giderek özelleşmesi ile birlikte, kentlilerin büyük bir çoğunluğu kent yönetiminde etkin olacakları koşulları yitirmeye başlamıştır. Toplumun, yönetimi etkileme olanaklarının sosyal, ekonomik ve örgütsel olarak daraltılması ile birlikte kent hakkında alınan kararların takibi, denetlenmesi toplumun örgütlü ve zayıf bir kesiminin sorumluluğuna kalmıştır. Bununla birlikte kentler, planlama ilke ve esaslarına, toplumsal adalet ve hakkaniyet anlayışına göre değil, yönetim kademelerinde yer alanların keyfi uygulamaları ve şehirde biriken kentsel rantı paylaşmak isteyenlerin çıkarlarına uygun olarak şekillendirilmektedir. Bu süreç diğer yandan kentlerin plansız, tüketime odaklı, doğa ile birlikte yaşama ufkunu yitirmiş bir eksende gelişmesine neden olmuştur. Toplumsal yarar yerine, özel çıkarın ön plana geçmesi, kamu hizmetlerin paralı hale gelmesi kent hayatını daha da zorlaştırmıştır. Özel çıkar gruplarının, toplumsal yararı gözetmemesi sonucunda kentin, havası, suyu, toprağı kendini yenileyemez ve meta halinde alınır ve satılır duruma gelmiştir. Kentin sınırlarının hızla büyümesi, kentin çeperlerinde kenti besleyen tarım arazilerinin, su-orman gibi doğal varlıkların yok olmasına neden olmuştur. Rant odaklı hızla büyüyen sermaye, kentin yıkılıp yeniden yapılaşması sürecinde, doğa varlıklarını onarılamaz biçimde, aşırı tüketmiştir. Büyüme finans piyasaları tarafından belirlenmeye başlamış, bu büyümenin önündeki her türlü engel hukuki ya da hukuk dışı yollarla bastırılmaya çalışılmıştır. Özellikle inşaat, çimento, enerji, maden sektörünün Ortadoğu’da büyük bir pazar haline gelmesi ile emek ve doğa sömürüsü yoğunlaşarak artmıştır. Taş ocakları, tarım arazilerini; kum işletmeleri, nehir ve dere yataklarını; dönüştürülemeyen katı atıklar; orman ve su varlıklarını yok etmeye başlamıştır. Uluslar arası iş gücünün dünya pazarlarında dolaşması, emek gücünün örgütsüzleşmesi, sermayenin finansal genişlemesi emeğin de sömürüsünü hızlandırmıştır. İşte bu noktadan hareketle, mimarlar örgütlenmesi olarak TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi 2007 yılı Mimarlık Haftasında tartışılacak konulardan birini “ekolojik mimarlık” olarak belirlerken diğer yandan mimarlığın toplumsal formları zerine de odaklanmıştır. Ekolojik mimarlık bir eylem biçimi olarak mimarlığın toplumsal sorumluluğu gereği uygulandığı ortamın çevre koşullarına zarar vermeyen, yeraltı ve yerüstü doğa varlıklarının tüketimine değil, gelişmesine yardım eden, yeni bir üretim ve yeniden üretim sürecini işaret eden bir anlayışın içselleştirilmesine yönelik harekettir. Bu nedenle “ekolojik mimarlık” bir yandan toplumun ve mimarlık üretiminin demokratikleştirilmesi, emek sömürüsünün ortadan kaldırılması, doğanın kendini yenileyebilmesinin olanağı ,bu anlamda de geleceğin mimarlığı olarak tartışılacaktır. Alternatif yaklaşımların tartışılacağı bu yılki etkinlerde çevreye zarar vermeyen mimarlığın gündelik hayatın bir parçası olabilmesi için gerek mimarların sorumlukları ve imkanlarını, gerekse toplumun haklarını kamuoyuna sunulması hedeflenmektedir. Bu bağlamda ele alınacak konu başlıkları ve anahtar kelimeler aşağıdaki şekildeki belirlenmiştir:
II. TOPLUMSAL MİMARLIK Toplumsal Hak olarak Mimarlık; Mimarlığın bireylerle kurduğu ilişki Mimarlığın bir disiplin olarak varolmasından itibaren mimarlığın kamu ya da toplumla kurduğu ilişki önemli tartışma alanlarından birisi olmuştur. Toplumsal bir eylemlilik olarak mimarlığın her zaman kapitale yakınlığı mesleği icra edenlerin ve mimarlık örgütlenmesinin çelişkilerinden bir tanesi olarak tartışıla gelmiştir. TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi olarak 2007 Mimarlık Haftasında üzerinde önemle durulacak konulardan bir tanesi de mimarlığın toplumla kurduğu ve mimarlık hizmetlerini satın alamayacak ve toplumun ekonomik sosyal ve siyasal politikalarından kaynaklı oluşan mağdur kesimlerine yönelik verilecek mimarlık hizmetinin nasıl gerçekleşeceğini uygulanmış örnekler üzerinden tartışmaktır. Bu doğrultuda dünya ölçeğinde değişik uygulamalara ve eylemliliklerle göze çarpan aktivist mimarlık topluluklarını dayanışma içerisinde organize ederek bir toplumsal mimarlık ağı oluşturmak da bu sürecin bir parçası olarak kurgulanmıştır. Toplumsal Mimarlık çerçevesinde, Mimarlık toplum yararına nasıl şekillenmelidir? Bu üretim sürecinde mimarın, işverenin, mimarlar örgütlenmesinin rolü nedir? Siyasetin ya da ideolojik yapılanmaların mimarlık eylem alanı ile ilişkisi var mıdır? Gibi soruların yanıtlanmaya çalışılacağı çeşitli etkinlik programında yer alacaktır. Konu başlıkları ve anahtar kelimeler aşağıda verilmektedir:
Kentlerin şekillenmesinde, yatırımların gerçekleşmesinde ve bütçenin kullanımında kent yönetimlerinin uyguladıkları yönetim anlayışları doğrudan etkili olmaktadır. Kentten hizmet alanların bu süreç içerisinde katılımcı rolü, dünya ölçeğinde öne çıkan uygulamalar ve deneyimlerle yeniden tartışılmaya başlamıştır. Katılımcı Bütçe modeliyle öne çıkan Porte Allegre deneyimi kent yönetimine katılım açısından önemli ipuçları taşımaktadır. Küba’da uygulanan Mahalle Mimarlığı, Paris de uygulanan otomobil trafiğinin kent merkezlerinde azaltılması kampanyası, Pecs Belediyesi’nin katılımcı planlama modelleri üzerinden oluşan uygulamalarla katılımcı kent yönetimi deneyimleri giderek zenginleşmektedir. Türkiye ölçeğinde de tartışılmaya başlayan ve kent konseyleri üzerinden şekillenmeye başlayan “ katılımcı kent yönetimi” göstermelik bir durumdadır. Kent planlamasında ve yönetiminde; kentteki tüm aktörlerin bu sürece kendi bilgi dağarcığı ile katılarak sürecin ortaklaştırılması, bütçe planın yapılarak yatırımların önceliklere göre belirlenmesi uygulama sürecinin takibi ve denetlenmesi son yıllarda, pazar ve rant aracı olarak kullanılan kentlerin yeniden dönüşümü ve kentlilere hizmet eden bir noktaya gelmesi açısından oldukça önemlidir. Bu kapsamda Türkiye’de küçük ölçekte de uygulanmış ve uygulanmakta olan deneyimlerinde bu sürece taşınarak evrenselden ulusala bir kent yönetiminin gündeme girmesi ve 2009 yerel seçimlerinde kaynak olarak kullanılması, bu organizasyon kapsamında, hedeflenmiştir. Katılımcı kent yönetimi aşağıdaki anahtar kelimelerle tartışılacaktır:
Tweetle
Okunma Sayisi : 9874
|
Adres : Konur Sokak 4/3 06420 Yenişehir / Ankara • E-posta : info@mimarlarodasiankara.org Telefon : 0 312 4178665 • Faks : 0 312 4171804 • GSM Santral : 0 533 4777967 |
Son Güncelleme : 11.12.2024 - 15:02:22 Şu an 52 kişi online | Hukuki Şartlar ve Gizlilik Hakları |