ÇAĞDAŞ ANKARA İÇİN
“YEŞİL POLİTİKA / YEŞİL SENARYO”
Mehmet TUNÇER
(Şehir Y. Plancısı (ODTÜ), Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilim Doktoru (AÜ SBF),
Tel: 312-4262796 – 466 30 35 Faks: 312 –4663035 E-posta: utta@ ada.net.tr)
I. “ÇEVRE” SİNİ ARAYAN BAŞKENT : ANKARA
Ankara; vadilerini, bağlarını, derelerini ve çaylarını ve tarihsel çevresinin büyük bir kısmını Cumhuriyet Başkenti olduğundan bu yana geçen 80 yıl içinde kaybetmiştir. Günümüzde de Atatürk’ün mirası olan Atatürk Orman Çiftliği, şehrin en önemli ekolojik koruma alanlarından olan İmrahor Vadisi, Eymir ve Mogan gölleri su havzası, Çubuk Çayı havzası, Ankara Çayı ve batıda İstanbul yolu üzerinde Kazan’a kadar olan verimli tarım toprakları, kayak merkezi Elmadağ çevresi tehdit altındadır. Eski Ankara üzerinde de Merkezi İş Alanları’nın artan baskısı bulunmaktadır (1). Bu yazıda; bazı doğal ve tarihsel çevre sorunlarına dikkat çekilecek, buna yönelik görüş ve öneriler geliştirilmeye çalışılacaktır. Özellikle “Yeşil Politika” önerileri üzerinde durulmaya çalışılacaktır.
I.1. KEÇİÖREN, ETLİK ve DİKMEN BAĞLARI :
Keçiören, Etlik ve Dikmen bağları, vadi ve tepeleri ile önce gecekondu işgaline uğramış, vadi tabanlarına kadar yağmalanmasına göz yumulmuş, daha sonra da 1983 sonrasında çıkarılan “Islah” imar planları ile çok katlı yapılaşmaya açılmıştır. Böylece yerleşilmesi sakıncalı olan vadi içlerine kadar inen çok katlı yapılaşma, müteahhit yap sat düzeni ,zaten azalmış olan yeşil dokunun tamamını silip süpürerek, bir beton yığınına döndürmeye başlamıştır.
Angora’lılar 19. yy sonlarında ve 20. yy başlarında, yazın tozlu ve sıcak ortamından kaçmak amacıyla Bağlara çıkardı. Tıpkı güneyin yaylaları gibi, Angora’nın da Etlik, Keçiören, Dikmen, Gaziosmanpaşa, Esat vd. bağları bulunurdu.Burada hali vakti yerinde olanlar tarafından yapılmış güzelim bağ evleri vardı. Vardı demek çok doğru çünkü bunlardan son döneme kadar onarılarak kurtarılmış birkaçı hariç hemen hepsi yok edildi ve yerini imar parselasyon düzeninde çok katlı yapılaşmalara bıraktı. Keçiören’de Ankara Araştırma Merkezine dönüştürülen (VEKAM Vehbi Koç’un doğduğu) bağ evi, GOP’da Papazın Bağı denilen yerdeki bağ evi, Karlı Sokaktaki bağ evi kendilerini zamanın ve imar planlarının tahribatından zor kurtarmışlardır.
I.2. DERE VE ÇAYLAR :
Ankara Çayı, Bend Deresi, Çubuk Çayı gibi akarsuların büyük bir kısmı daha ilk yıllarda kanalizasyona dönüştüğünden üstleri kapatılmış ve birer kanalizasyon kolektörüne dönüştürülmüştü. Hepimizin bildiği Jansen’in Antik Roma Bendi’ni bir yüzme havuzuna dönüştürmeyi amaçlayan tasarısı, Jansen’in işine 1939 yılında son verilmesi ile rafa kaldırılmıştı. Zaten Altındağ sırtlarında başlayan ve önceleri önemsenmeyen “barakalaşma” Bendderesini önce kirli akan bir dereye, daha sonra da kanalizasyona dönüştürünce, Kalenin üzerinde yükseldiği görkemli vadi tabanının üstü kapatılıverdi ve “Bendderesi” cadde haline dönüştürüldü.
Fotoğraf 1 . Yokedilen Bendderesi ve Roma Bendi
Altındağ tepesindeki “Hıdır” Türbesi de zaten yok edilmişti, Hıdrellezin kutlandığı, pikniklerin yapıldığı güzelim dere ve boyunca gelişen ağaç dokusu, tüm güzelliği ile yok oldu gitti. Ama, tüm çevre sorunları zaten Osmanlı Döneminin son yüzyılı olan 19.yy sonlarında debbağların (tabak) ve tabakhanenin burada yer seçimi ile başlamıştı..
I.3. GECEKONDULARI ISLAH (!) ETMEK :
Bağlar, zaten bağa göçme adetinin unutulduğu hızlı çağdaş (!) yaşam içerisinde, kentin gelişme alanı yokmuşçasına önce gecekondularla sarıldı, daha sonra da 1980 sonrasının icadı İlçe Belediyeleri tarafından “Islah” edildi! Sadece Keçiören’deki ıslahın boyutlarını görmek hepinizi hayrete düşürecektir. Hemen her yer 5-8 katlı olarak, hiçbir açık ve yeşil alan, kamusal kullanım alanı (yeşil, spor, çocuk bahçesi vb) bırakılmadan aşırı yoğunlaşmış ve böylece “Islah” edilmiştir.
Doğal olarak eskiden çiçek seralarının, sebze bahçelerinin bulunduğu “Çubuk Çayı Vadisi” de “Islah” edilerek, bu kesim dev bir hipermarket, Belediye binaları ve 21. Yüzyıl başlarında Türk mimarisinin ulaştığı düzeyi gösteren ve İspanya ile boy ölçüşen, “Gaudivari” arabesk mimarisi ile inşa edilmiş apartmanlarla çevrelendi..
Dikmen ve Etlik Bağları, vadileri ve dereleri de Keçiören benzeri vahşice “Islah” edilmiştir. Çukurambarlar’ da daha ODTÜ’de okurken hazırladığımız ikinci sınıf projemizde yer yer beş kata çıktığımızda, acaba bu yeşil dokuyu ve doğal yapıyı tahrip mi ediyoruz endişesine kapılmış ve de sınıfın neredeyse yarısı çok katlı yapılaşma nedeni ile kalmıştı şehircilik projesinden.. Demek ki o dönemde henüz gecekonduların 10 kata çıkartılarak her bir katta 4-6-8 daire yapabilecek müteahhit gücü ve düşünsel gelişim süreci (!) henüz yok imiş.. Şimdilerde bu kesimdeki müthiş (!) ıslah çabalarını hayretle izliyor ve buradaki (Balgat’ta da benzeri var) bu buluşçu (!) ve gecekondu alanlarının yeşil dokusunu tamamen yok eden planları kimin yaptığına şaşırıyorum..
Fotoğraf 2 . Islah Edilerek Yoğunlaşan Ankara
I.4. İLK KOOPERATİF ALANLARINDA “KENTSEL YENİLENME” (!) :
Bu buluşların temelleri daha 1960’ların başındaki “Kat Mülkiyeti” Kanunu ile atılmış idi.. Bahçelievler, Güvenevler, Yenimahalle, Or-An sitesi, Varlık Mahallesi, Subayevleri vb ilk kooperatif alanları ile, Kızılay’ın hemen tümü 15-20 yıl içinde yer yer de iki kez yıkılarak yenilendi.
Buna “Urban Planning” literatüründe “Kentsel Yenilenme” denmekle birlikte, bu yenilenmenin yurt dışında genellikle, sosyal sorunların yaşandığı çok katlı yapılaşmalardan az katlılara doğru olduğunu bilmemize rağmen Ankara’da herhalde yer eksikliğinden ve ovaları, dağları koruma endişesinden olacak bulunduğumuz yerde, üst üste ve sürekli bir yenilenme halinde yaşamamız doğal bir süreçmiş gibi geliyordu o yıllarda..
Çünkü kentin her yerinde yıllarca süren ve hemen hiç bitmeyen ve ömrümüzün son baharına doğru gitmekte olduğumuz şu günlerde kaç kez kazılıp, kaç kez kapatıldığının hesabını yapamadığımız kadar çok elektrik, su, doğal gaz, kanalizasyon kazıları ve asfalt çalışmaları ile karşılaşmışızdır. Tabi, bu çalışmalar çocukluğunun ilk yıllarını köylerde, doğuda geçiren benim için köye dönüş, çamurlu yollar, çukurlar, kazılar, apartmana tahta sırat köprüsünden geçerek girme gibi eğlenceli ve anılarımı canlandıran olgulardı.
Bunun en büyük çevre sorunlarından biri olduğunu, sürekli yenilenen kaldırımlar ve altyapının aslında artan enflasyonun, ülke borçlarının nedenlerinden biri olduğunun da farkına varmaya başladık ama iş işten geçmişti...
Kendimi bildiğimden beri Bahçelievlerde yaşıyor ve sürekli inşaatlar, yıkılıp yapılan binalar ve sürekli yenilenen altyapı sistemleri içinde yaşamaya çalışıyor, artan nüfus yoğunluğu ve trafik/otopark sorunu ile boğuşuyordum..
Bunun kentin birçok yerinde yaşandığını, bahçelerin ve yeşil alanların yok edilerek taban alanı eskisine göre en az 3-4 misli büyük ve çok katlı yapılaşmalarla kentin ne derece yoğunlaştığını, hava kirliliği, gürültü ve görüntü kirliliğinin ne derece arttığını hesaplamak bilimsel olarak belki mümkündür. Ama, bunun yarattığı sosyal ve ekonomik sorunları, çevresel sorunları, psikolojik/ruhsal sorunları hesaplamak pek de mümkün değildir! Bütün bunlar, arsa sahipleri ile müteahhit olarak adlandırılan kişileri zengin etmek amacıyla yapıldı. Onlar daireleri paylaştılar, altyapı bedelini vermek ve süreci yaşamak bize kaldı!
Ve her depremde başımıza çöken kalitesiz, niteliksiz çevrelere ulaşmak için bir milli servet heba edildi. Çağdaş, planlı bir Başkent, Jansen’in bir “Bahçe Kent” oluşturmak amacıyla yola çıktığı dönemin sonu; işte hava kirliliği, ulaşım sorunları, altyapı sorunları ve donatısız, yeşilsiz konut çevreleri oldu ki, halen elimizde kalan son açık/yeşil alanları birer “vaha” gibi korumak gerekliliğini, bu noktada söyleyebiliriz.
II. YOK EDİLEN BAHÇELER DEĞİL YAŞAM BİÇİMİMİZDİR !
BAHÇESİZ EVLER : “BAHÇELİ” VE “EMEK”
Ankara’nın ilk planını yapan şehir mimarı Prof. Jansen, her ne kadar 1930’larda Ankara’yı bir “Bahçe Şehir” olarak planlamışsa da, Atatürksüz geçen yıllarda, bizler onun bu ideallerini yok eden uygulamalar yaptık.. Başşehrimizi genelde bahçesiz bir apartmanlar şehri olarak birkaç kez yıkıp yeniden inşa ettik, etmeye devam ediyoruz..
Yık yap sat düzeni olan apartmanlaşmanın en kötü örnekleri, yaklaşık 40 yıldır oturduğum Bahçelievler ve yakın komşusu Emek’te de sergilendi gözlerimizin önünde..
Gözlerimizin önünde, dallarına tırmandığımız ve bu uğurda zaman zaman dayak bile yemeyi göze aldığımız güzelim dut, kiraz, vişne, elma ağaçları, manolyalar, kestaneler, akasyalar kökünden söküldü, komşu kızının oturduğu iki katlı ahşap panjurlu evler tepeden aşağı balyozlarla yerle bir oldu..
PLAN 1 : JANSEN’İN BAHÇELİEVLER PLANI
Arkadaşlarımla bisiklete bindiğim, haftanın bir günü Pazar kurulan ama diğer günler bizim, kentlinin MEYDANI olan “pazar yerine” “semt hali” adıyla koca bir bina dikilişini de gördük.. Pazar yeri yok edilmekle kalmadı, dükkanlar yapılarak satıldı /kiralandı ve üst kata çıkıp pazar alışverişi yapmak gibi trajikomik pazarlara zorunlu bırakıldık ..
Her sokak, parsel parsel yıkıldı, yıkıldı güzelim iki katlı evler.. Ve 40 yıl boyunca bitmeyen çukurlar, bitmeyen kazılar, altyapı bağlantıları, kaldırım yenilemeleri, yetmeyen altyapı, patlayan borular, artan trafik ve gürültü, hava kirliliği, otopark sorunu ile yaşamak zorunda bırakıldı “Bahçeli evler” ve Emek sakinlerinin büyük bir kısmı...
Müteahhitler 4-5 daire, eski Bahçelievler’in mirasçıları da bir o kadar daire sahibi olabilmek ve rant elde edebilmek amacıyla yok edildi tüm bahçeler, ağaçlar, evler, yaşamlar...
Ve, o zamanlar tek bir ailenin yaşadığı yerde şimdilerde 15-20 aile üst üste balık istifi gibi yaşıyor ve komşular, komşularının ölümünden bile habersiz, kuşlar ise uğramıyor bahçesiz evlere artık..
Tüm bunlara değer miydi?
Ve, çocukluğumuzun misket oynadığımız küçük parkı nerede şimdi? Deneme ile Cumhuriyet Lisesi arasındaki süregelen ve zaman zaman Kolejin baskın çıktığı basket, futbol ya da bilgi turnuvalarının yerini, acaba internet kafelerdeki, simit/sucuk evlerindeki, ya da “chadır” (çadır - mı?) barlarındaki yeni bir yaşam şekli mi aldı? Tabii ki öyle ama sormadan edemiyorum gene de..
Bilmiyorum, böyle yoğunlaşan mahallelerin, kentlerin yoğunlaşmasına neden olanlar acaba yaptıkları karşısında dehşete düşmüşler midir ??
Ya da ranttan paylarını da almışlar mıdır ? Bildiğim şu ki, şimdilerde gecekondu alanlarında da “ıslah” adıyla, çok daha vahşi bir rant hırsı uğruna tüm bahçeli gecekonduların 5-8-10 hatta 15 katlı olarak ıslah edildiği..
Yakında, kentlerin çevresini saran, ama imarlı konut alanlarından çok daha düşük yoğunluklu ve yeşil alanlara sahip gecekonduların o sevimli siluetlerini de arayacağız gibi..
Fotoğraf 3 . Düşük Yoğunluklu ve Yeşil Gecekondu Alanları
III. DİKMEN VADİSİ AÇILDI, İMRAHOR VADİSİ İMARA AÇILDI! (2)
Belediyelerimiz, kentimiz için canla başla çalışırken, arada bir de tuhaf işler yapıyorlar.. “İmrahor Köyü ve Çevresi Nazım İmar Planı” ile, Ankara’nın korunması gereken son Vadisi de imara açılıvermiş... Üst ölçekli planlarda “Ağaçlandırılacak Alan” olarak ayrılan Vadi ve yakın çevresi de, Dikmen Vadisi gibi yağmalanacak ve neredeyse “Lunapark”a” çevrilecek!
Bazı dernek ve kuruluşlar da “ Son Vadi ” yi “Doğal Sit Alanı” ilan ettirmek için Kültür Bakanlığı’na başvurmuşlar..
Geçen sene de çok katılımlı toplantılar yapılmış, geziler düzenlenmiş, sergiler açılmıştı Vadinin korunması amacıyla..
Konumu ve niteliği açısından Ankara’nın hava koridorlarından biri, Mogan ve Eymir Göllerinin doğal ekolojik uzantısı olan Vadi, belki de en önemli “Su Havzalarından” da biridir. Vadiye kadar olan kesim– neden devamı değil? - Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak ilan edilmiş ve koruma altına alınmıştır!!
Yerleşime açılması ile “Son Vadi” de betonlaşacak, belki de üzerine kültürü nasıl içerdiğini pek de anlayamadığım “Kültür Köprüleri” kurulacak..
Fotoğraf 4 . Dikmen Vadisi Kültür Köprüsü
Ayrıca herhalde gecekonduları ve köyleri ortadan kaldıracak, ya da çağdaş (!) hale getirecek, ama öte yandan kamu eliyle şirketlere binlerce daire kazandıracak “Islah ve Dönüşüm” (!) projeleri de hazırlanmalıdır ki, Vadimiz tepelerden iyice algılanabilsin!..
Dikmen Vadisi’nin açılışını izleyenler, herhalde gece ya da havai fişek gösterisinden olacak, kafalarını yukarıya kaldırdıklarında, Vadideki gecekonduları bedel ödemeden tasfiye eden o güzelim mekanizmanın, aşırı hırslarla ne derece yoğunlaştığını ve betonlaştığını görememişlerdir sanırım...
Dikmen Vadisi bunun dışında çok güzel düzenlendi, bir çok doğal ve yapay peyzaj ögesi ile zenginleşti, ama bir kentte doğal kalmış, korunmuş vadiler ve akarsular, göller ve su havzaları bulunmalı.. Ve “Doğa Parkı” olarak minimum müdahaleyle ekolojik dengesi korunmalıdır?
Mogan Gölünü kurtaramadık, can çekişiyor, eh Eymir’i de bir miktar koruyup üzerinden, su havzalarından otoyol geçirdikten sonra, Vadi için yapacak tek şey kalıyor, “Son Vadimizi canımız gibi korumak”..
Yoksa, gene doğal çevremiz yok oluyor, vadiler betonlaştı, hava kirliliği de nereden çıktı diye yakınır dururuz.. Çöplerimizi döker çöplüğe çeviririz, Vadinin güzelim kırmızı topraklarını kiremit ve tuğlaya çevirir, göllerin doğal su akışlarını engelleyecek her şeyi yaparız, sonra da bu göller niye kuruyor, bu Vadi neden yok oldu diye yakınırız...
Koruma, planlama, peyzaj, su havzası, ekoloji konularında Ankara’da eğitim veren o kadar üniversite varken, bunları bir araya getirip de neden doğru dürüst bir “Koruma Amaçlı Plan” yapılmıyor, neden acaba? Yani, müteahhit kılıklı adamlar işbirliği içinde, vadileri, tepeleri, bağları, dereleri, gölleri, tarihi ve doğal çevreleri yağmalayacaklar, bizler de yakınıp duracağız!
Böyle şey olmaz.!!. Neden koruma ile ilgili kurum ve kuruluşlar seslerini iyice yükseltmiyorlar ve neden “Kavaklıderem Derneği” kadar etkin olamıyorlar?
İşte bunları sormak, cevaplarını aramak kentini seven, “çevresini arayan” her Ankaralı için bir görev olmalı diye düşünüyorum..
IV. ESKİ ANKARA :
Eski Ankara ve Ulus tarihsel kent merkezi de kendisini bu doymak bilmez “rant” kavgasından kurtaramamış, Jansen’in “Protokol Alanı” ilan ettiği kesimler hariç, özellikle ana caddeler üzeri çok katlı (6-8-10) yapılaşmalar ile yok edilmiştir. Allahtan Yenişehir’in gelişimi ile MİA baskıları bir miktar da olsa bu kesimden uzak kalmıştır. Ancak, bu defa da yıkıp yapamayanlar, terk edip çöküntü bölgesi haline getirmişlerdir Eski Ankara mahallelerini.
Böylece güzelim geleneksel konut dokusu depolama, ikincil işlevler ve de çöplük haline dönüşen ve kentin en sefil bölgeleri haline gelmiştir. Köyden kente göç eden en düşük gelirlilerin önce yerleştikleri, ama bir gecekondu yapar yapmaz bu kesimden kaçtıkları kent parçaları, “ghetto” lar haline dönüşmüşlerdir.
1980’lerin başına kadar kendi haline bırakılan ama Jansen’in “Kentin Tacı” olarak adlandırdığı Kale ve çevresi, bu dönemdeki sit kararları ve uzun yıllar sürecek “Koruma Amaçlı” çalışmalarla, bu defa da plansız uygulamaların odağı olmuştur. Turizmin ve entelektüel kesimin ilgisi ile bir miktar kendine çeki düzen vermeye çalışan tarihsel doku, tuhaf onarımlar, Ankara sivil mimarisinden esinlenen ama onu kopya eden eklektik yapılarla bozulmuştur.
Fotoğraf 5 . Ankara Kaleiçi Konut Dokusu
Hacıbayram Çevresi meydan düzenlemesi yapılarak, alan yayalaştırılmış ve dolmuşlar kaldırılmış ama bu yapılırken meydanın ölçeği kaçmış olduğundan Cami ve Ogüst Mabedi meydanın içinde ölçeksiz kalmıştır.
Camiye ulaşan yolun sol tarafındaki (tescilli) yapılar yıkılarak, eski güzelim cepheler ve cami/mabed ile sonuçlanan sokak vistası yok edilmiştir. Amaç yaya bölgesi ve kent meydanı oluşturmaktı, ama günümüzde bu kesimin yeniden araçlarla dolduğu görülmektedir.
Fotoğraf 6 . Hacıbayram 1956 Yılında (Sol taraf tamamen yok edilmiştir)
Ulus yarışma projesinden bu yana 15 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen 100 hektarlık Ulus içerisinde düzenleme yapılan, onarım yapılan yerlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmemektedir..
Çıkrıkçılar yokuşu, Hükümet Meydanı, SuluhanÇçevresi, İtfaiye Meydanı henüz yayalaştırılamadı, aksine yoğunlaşma, araç trafiği baskısı altında. Esen Park’a yapılan devasa Altındağ Belediye Binası da bu kesimde gene Jansen’de seyir ve bakı noktası olan kesimi yok etmekle kalmadı, yaya ve taşıt trafiği ile bu kesimi kilitlemek becerisini gösterdi. Yangınlarla da yer yer yok edilen Eski Ankara kesiminde, Kaleiçi’ne yönelik bir Koruma Planı da henüz oluşturulamamış durumda..
Eski Ankara’nın durumu da bu açıdan bakıldığında Yeni Ankara’dan pek farklı değil, ancak spekülatörlerin önünü kapatan Sit Kararları var. Bu kararlar olmasa, Eski Ankara’nın da birkaç hafta içinde yok edilebileceğini, Kaleiçine de hadi abartmayalım 4-5 katlı yapılar dikilebileceğini söylemek mümkün..
V. SONUÇLAR ve ÖNERİLER:
Ankara’da doğal, kültürel/tarihsel çevre giderek kaybolmakta, yok edilmektedir. Islah planları kentin geleceğini ipotek altına almaktadır. Buna dur demenin zamanı gelmiş ve geçmektedir. Kentlilerin de, sivil toplum örgütlerinin de, yerel ve merkezi yönetimlerin de bu gidişten sorumluluğu bulunmaktadır. Fakat en büyük sorumluluk kentin sahibi olan “Belediyeler” indir.
İtalya ve Fransa’da “Yeşil Politika” izleyen yerel politikacılar, 1980’lerin ortalarında ve giderek sonlarında yerel yönetimlerde büyük başarı sağladılar. Birçok kentte Belediye Başkanlıklarını ve Meclis Üyeliklerini kazandılar (3).
Daha sonra, “Yeşil Parti”liler milletvekillikleri kazanarak Meclis’ e girdiler.
Bu “Yeşil Politika”; insana, yaşam’a ve çevreye önem veren, çevreyi insandan önce sayan “Biyo-Centric” (yaşam merkezli) politikalardı.
Her zamanki “İnsan merkezli (Antropocentric-Homocentric)” politikalar bilindiği gibi, çevre sorunlarına, türlerin yok edilmesine neden olmuş ve olmaktadır.
Ankara’nın Başkent oluşunun 90. yılına yönelik (2010) bir “YEŞİL SENARYO”; “YEŞİL/EKOLOJİK POLİTİKA” ve “ÇEVRE DUYARLI BİR PLANLAMA ÇERÇEVESİ” önermek istiyorum.
1. Tarihsel / kültürel değerlerin envanteri tam olarak çıkarılmalı ve “Koruma Ana Planı” yapılmalıdır. Bu Plan var olan koruma planlarını yeniden gözden geçirilerek yapılabilir. Bu planlara kesinlikle uyulmalıdır.
2. Doğal değerler, su havzaları, akarsular, vadiler, değerli topraklar, flora ve faunayı içeren bir envanter yapılmalıdır. Bu değerlerin tek tek her birini, ve bütünleşik olarak tümünü koruyup geliştirmeyi içeren bir “Doğal Çevre Koruma Ana Planı” hazırlanmalıdır. Kentsel ekolojik çevreyi dikkate alan ve yaya yolları, bölgeleri, yeşil akslar, kamalar, spor alanları ve bisiklet, yürüyüş yollarını içeren bir sistemler bütünü oluşturulmalı, yeşil alan oranlarının arttırılması için tescil dışı ve tescilli tüm hazine toprakları, belediye mülkleri koruma altına alınmalıdır.
3. Doğal ve tarihsel/kültürel değerlerin korunduğu bir Metropoliten Alan Master Planı (tercihan 1/25000 değilse 1/50 000) hazırlanmalıdır. Buna bağlı doğal, tarihsel/kültürel değerlerin özel projelerle ele alınmasına, onarım ve sağlıklaştırılmasına yönelik alt ölçeklerde (1/5000, 1/1000, 1/500...1/1) planlama ve projelendirme çalışmaları yapılmalıdır.
4. Kentte yık-yap-sat süreci ve ıslah planlama süreci denetim altına alınmalı, yapıların ekonomik ve teknik ömürleri dolmadan yıkımı önlenmelidir. Altyapının, yolların, kaldırımların her seçim dönemi yeniden ele alınmasının önüne geçilmelidir. Sürdürülebilir kentsel gelişme ancak böyle sağlanabilir.
5. Kentlinin, kentte yaşayanların, “Ankara”lının doğal ve tarihsel çevre korunmasına yönelik olarak bilinçlendirilmesi ve bilgilendirilmesi, sivil toplum örgütlerinin geliştirilerek koruma/geliştirme konularında çalışmalar yapmalarının sağlanması da geleceğe yönelik önemli bir konudur. Her kentliye bu konuda önemli görevler düştüğü de unutulmamalıdır.
V.1. ÇEVRE DUYARLI PLANLI ANKARA :
Ankara’da yapılacak tüm planlamalar, oluşturulacak “Yeşil Politika” doğrultusunda ele alınmalıdır.
Ø Metropoliten Ankara Nazım Planı (1/25 000) onayı bulunmamakla birlikte bu güne kadar yapılan çalışmalar “Çevre Duyarlı” olarak yeniden ele alınmalıdır.
Ø İlçe belediyeleri için hazırlanmış tüm Nazım Planlar (1/5000) bütünleştirilerek, planlı ve plansız alanlar belirlenmelidir.
Ø Tüm Nazım Planlar; doğal, kültürel ve tarihsel çevre değerleri (Ulus, Kale, kentsel ve arkeolojik sit alanları, tescilli yapı ve alanlar, Saraçoğlu Mah., Bakanlıklar, Elçilikler, Vadiler, Gölbaşı, Eymir, İmrahor, Dikmen vd.) dikkate alınarak yeniden irdelenmelidir. “Kentsel Dönüşüm” ve “Sürdürülebilir Koruma” ilkeleri birlikte düşünülmelidir. Kentsel dönüşüm yapılırken “Ekolojik Planlama“ yaklaşımları ile “Kentsel Ekoloji” dikkate alınmalıdır.
Ø Rüzgar koridorları, yer altı ve yerüstü su kaynakları ve su havzaları (Ankara Çayı Vadisi, Çubuk Çayı vadisi, Dikmen vadisi, Gölbaşı, Eymir, İmrahor, Dikmen vb), hava, su ve toprak kirlilikleri dikkate alınmalıdır.
Ø Sürdürülebilir Planlama İlkeleri doğrultusunda tüm ilçe belediyeleri sınırları içi yeniden, gerekirse tümüyle planlanmalıdır.
Ø Tüm Uygulama İmar Planları (1/1000), yukarıdaki yöntemle hazırlanan Nazım Planlar (bunlara ECO-PLAN da denilebilir) doğrultusunda yeniden gözden geçirilmeli, makro-planlara uyum sağlamayanlar yeniden hazırlanmalıdır.
Ø Hazırlanacak Nazım Planlar, “Yapısal (Structural)” nitelikte “Stratejik” planlar olmalı, uygulamaya yönelik “Özel Proje Alanları”, “Kamu Proje Alanları” ile “Etaplama” ve “Uygulama Modelleri” ni içermelidir.
EKO-PLANLARIN BÜTÜNLEYİCİSİ OLARAK HAZIRLANACAK “ANA-PLANLAR” ;
Ø “ÇEVRESEL ANA PLAN“ : Flora ve fauna (canlı sistem) ile, su, toprak ve havadan oluşan (doğal sistem) çevrenin insan yapısı ögeler (kent dokusu) ile ilişkilerinin sağlıklı kurulmasını sağlayacak bir plandır (1/25 000 ve/veya 1/10 000 ölçeklerde olabilir).
Ø “ULAŞIM ANA PLANI” : Yaya, bisiklet, atlı spor, koşu/yürüyüş vb. doğal aktivitelere ağırlık verecek şekilde tüm ulaşım sisteminin yeniden ele alınacağı bir plandır. Toplu taşın sistemleri (raylı-tramvay-metro-troleybüs, otobüs/dolmuş hariç) ile, özellikle kent merkezlerinin (Kızılay + Alt Merkezler / Etlik - Keçiören- Tunalı- Bahçeli – Esat vd.) ağırlıklı olarak yaya bölgesi olarak planlanmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
Ø “YEŞİL SİSTEMİ ANA PLANI” : Çevresel ana planla bağlantılı olarak kentsel ölçekten başlayarak (Vadiler, Kent Parkları vd.) semt ve mahalle ölçeklerine kadar giden (yeşil kama, yaya aksları, semt/mahalle park, spor alanları ve yaya yolları) yeşil sistemi oluşturmaya çalışan, kentin doğal verilerini değerlendirerek (Kavaklıdere, Dikmen, Etlik, Keçiören vd Bağları vd.) restore etmeyi amaçlayan bir plandır (1/5000 – gerekirse 1/1000).
Ø “KÜLTÜREL DEĞERLER ANA PLANI” : Eski Ankara ve Cumhuriyet ile özdeşleşmiş, Atatürk Devrimlerinin mekansal karşılıklarının yer aldığı simgelerin geliştirilip değerlendirileceği bir plandır. Tarihsel / kültürel alanlar ile tescilli/tescilsiz korunması gerekli kültür varlıklarını dikkate alarak hazırlanacak bir plandır. Bu planda; öncelikler, korumaya yönelik ilke ve kararlar, etaplama, yapı/yapı gruplarının birbirleri ile olan ilişkileri yer alacak, Yeşil Sistemi Ana Planı” ve “Ulaşım Ana Planı” ile entegre edilecektir.
Ø “YERLEŞMELER ANA PLANI” : İmarlı, imarsız, planlı ve plan dışı tüm yerleşimleri ele alarak sağlıklı, yaşanabilir ve sürdürülebilir bir “Yaşam Çevresi / Habitat” oluşturmayı hedefleyen bir plandır. (1/5000-1/1000-1/500.....1/1 Ölçeklerde ele alınmalıdır). Isıtma, soğutma, iletişim, su, atıksu/içmesuyu, kanalizasyon, elektrik vb. teknik altyapı sistemlerinin geliştirilmesi ile yapının iç konfor (tuvalet, mutfak, banyo, sağlıklı m2’ler) durumunu geliştirmeyi hedefleyen planlama çalışmalarıdır. Güneş enerjisi kullanımı ile, aydınlatma, ısıtma, enerji sakınımı (tasarrufu), yalıtım, depreme dayanıklılık gibi pek çok konunun bir arada ve kapsamlı olarak ele alınmasını gerektirir.
Ø “ALTYAPI ANA PLANI” : Teknik donatı alanları dahil, altyapının çevresel ilkeler doğrultusunda yeniden ele alınmasını gerektiren bir plandır.
Önerim, 2020 yılına kadar yukarıda ana hatları çizilen “Yeşil Politika” ve “Çevre Politikası” nı öne çıkaracak bir strateji ve yönetim modeli geliştirilmesi, çağdaş ve sürdürülebilir bir Ankara oluşturulmasıdır.
(1) TMMOB Mimarlar Odası, Ankara Şubesi Bülteni, “Ekoloji Ve Mimarlık Özel Sayısı”, Haziran 2003, “Çevre’sini Arayan Ankara”.
(2) Ankara Magazine Dergisi, “Kent ve Çevre Köşesi”, Haziran 2003 , SAYI 6, “Dikmen Vadisi Açıldı, İmrahor Vadisi İmara Açıldı”, s.27.
(3) George Perrot; “Yeşil Politika”..