Üye Bilgileri.size uygun bölümden devam ediniz.sitemizdeki online işlemlerden yararlanabilmek için kayıt olup parolanızla giriş yapmanız gerekmektedir. |
29 Mayıs 2017 Eski Cezaevi Çaycuma'nın belleğidir, yıkılamaz Mimarlar Odası Ankara Şubesi bağlı temsilciliklerinin katıldığı bölge toplantısı Çaycuma Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşti. Çaycuma Belediyesi’nin kentsel ölçekteki hizmetlerini yerinde inceleyen mimarlar, toplumcu belediyecilik için yeni bir kıvılcımın Çaycuma'da yakıldığını ifade etti. Çaycuma Cezaevi'nin müze olarak kullanımını da gündeme alan mimarlar, Çaycuma Belediyesi ile birçok proje hazırlığına başladı. Çok geniş bir hinterlanda sahip olan TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin böllge toplantısına, Ankara, Yozgat, Sivas, Kırşehir, Bolu, Düzce, Kastamonu Karabük, Kdz Ereğli, Zonguldak ve Bartın’dan temsilcilik yönetim kurulu üyeleri ve çok sayıda mimar katıldı. Toplantının gündemine Çaycuma Belediyesi’nin uygulamaları ile yıkılması gündemde olan eski cezaevi damgasını vurdu. Mimarlar Çaycuma’da belediyenin uygulamalarına toplumcu belediyecilik çalışmalarında yeni bir kıvılcım olarak değerlendirirken, Çaycuma Belediyesi’nin uygulamalarına dikkat çekti. Çaycuma’da kentsel ölçekte yapılan çalışmalara yönelik Belediye Başkanı Bülent Kantarcı'nın detaylı olarak bilgi verdiği teknik inceleme gezisi de yapan mimarlar, "Herkes Çaycuma’yı ve Çaycuma'da yapılan belediyecilik uygulamalarını görmeli " dedi. Kent içinde yayalaştırılmış bölgelerde, belediye tarafından üretilen mini tren ve golf araçlarıyla Çaycuma’yı deneyimleyen mimarlar daha sonra Çaycuma Belediyesi ile birlikte Katılımcı Yerel Yönetimler Paneli’ni gerçekleştirdi. Prof. Dr. Aykut Çoban’ın moderatörlük yaptığı panele konuşmacı olarak, Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı, Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Atılım Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Emel Akın katıldı. “Katılımcılık kararlara meşruiyet kazandırır” Panelde açılış konuşması yapan Prof. Dr. Aykut Çoban katılımcılığın kararlara meşruiyet kazandırmak için gündeme gelen bir kavram olduğunu dile getirerek, katılımcılığın çoğulculuk üzerinden geliştiğini ve tek adamlıkla bağdaşmadığını söyledi. Çoban, “Oy verme davranışı katılımın bir unsuru değildir. Oy vermenin kendisinin katılımcı bir mekanizma olup olmadığı halde, verilen oyların sandıktan çıkıp çıkmadığının tartışıldığı yerde bunu konuşmak daha önemli hale geliyor. Katılımın kurumsal mekanizmalarının sağlanmış olması çok önemli. Burada en önemli olan şey de bilgi edinme hakkıdır. Vatandaş bilecek ve müzakere sürecine katılarak kendi fikrini oluşturacak. Ancak ülkemizde Kanun Hükmünde Kararnamelerle bilgi edinme hakkı devre dışı bırakıldı. Kamu denetçiliği, ombudsman kurumu var, ancak o da çalışmıyor. Bizim gibi demokrasin in temel unsurlarının bile sınırlandığı ülkelerde katılım mekanizmalarıyla görev yapmak daha fazla değer kazanıyor” diye konuştu. “Mimarlar kentleşmenin baş aktörleridir” Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı ise, toplantının Çaycuma’da yapılıyor olmasından büyük onur duyduğunu belirterek, “Çaycuma bugün tarihi bir güne tanıklık ediyor” dedi. Kantarcı sözlerine şöyle devam etti: “Çok karmaşık bir şeymiş gibi görünen planlama ilkelerinin aslında birkaç basit amacı vardır. Bunun başlıcaları herkese sağlıklı yaşama alanı sunmak, kentsel işlevler arasında uyumu ve işbirliğini sağlamak, altyapıyı kurup yeşil alanları düzenlemek, kentin gelişim eğrilerini göz alarak geleceğe hazırlamak olarak açıklanabilir. Bütün bunları yaparken de tarihsel, doğal ve kültürel dokuya zarar vermemek, var olan değerleri korumak da esastır. Kentleşmeyi, kentçiliği hangi kurgu üzerinden ele alırsak alalım baş aktörlerinden birinin daima mimarlar olacağı açıktır. Mimarlık yalnızca bir mekân tasarımı, insanların barınma, eğlenme, dinlenme, çalışma gibi etkinliklerini sürdürebilecekleri yapıları estetik yaklaşımlarla üretme işi olarak mı kabul etmek gerekiyor? Hayır. Mimarlık bunun yanı sıra yapılarla fiziksel çevreyi bağlamsal bütünlüğü içinde düşünüp toplum için yaşam alanları inşa etme sanatı ve bilimidir” “Çaycuma’nın gelişimi için serbest bölge kararı kaldırılmalı” Amaçlarının Çaycuma’yı daha yaşanabilir bir kent olduğunu vurgulayan Kantarcı, şunları söyledi: “Mimarlık yalnızca tasarımını yaptığı bir yapıyla sınırlı değildir. Yapıların içinde bulundukları çevre, kentsel mekânlar ve onlarla oluşturulacak bağlamsal ilişki de mimarlığın ilgi ve yetki alanı içine girer. Buradan da mimarlığın kentin tümüne estetik duygular, işlevsellik ve koruma kullanma dengesi üzerinden yönelmiş bir bakış olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Burada hem yeni hizmet binamız gibi tekil uygularımızı, hem de kentsel ölçekteki uygularımızın bir bölümünü görme olanağı buldunuz. Yaptığımız çalışmalardaki değerlendirmelerinizin bizim için son derece önemli olduğunun altını kalın çizgilerle çiziyorum” Daha sonra yapılan çalışmaları anlatan Kantarcı Çaycuma’nın havasını solunabilir hale getirmek amacıyla çok hızlı bir şekilde doğalgaz dönüşümü yaptıklarını, bu amaçla kazılan cadde ve bulvarları hiç yükseltisi yol olmayan yol tasarımıyla bezeyerek ilçeyi engelli dostu bir belde haline getirdiklerini söyledi. Borç batağında devraldıkları belediyeyi ülkenin mali yapısı en düzgün belediyelerinden biri haline getirdiklerini ifade eden Kantarcı, gerçekleştirmeyi planladıkları projelerden de söz etti. Kantarcı Filyos Vadisi Projesi ile ilgili olarak ise şöyle konuştu: “Hava meydanı ile Çaycuma Köprüsü arasında ilan edilen serbest bölge kararının mutlaka iptal edilmesi gerekiyor. Bu karar olduğu sürece Çaycuma’yı geliştirmemiz mümkün değil. Denizden içeriye doğru 20 kilometrelik bir serbest bölgenin dünyada bir örneği yok. Filyos Vadisi’nin bir ekolojik koridor olarak mutlaka koruma altına alınması gerekiyor. Bu düşünceye tüm Çaycumalıların sahip çıkması lazım. Bu projenin ekolojik bakışla yeniden değerlendirilmesi gerekiyor” “Çaycuma’dan çok etkilendim, çok çarpıldım” “Pek değerli odama beni Çaycuma ile tanıştırdığı için çok teşekkür ediyorum” diyerek sözlerine başlayan Atılım Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Emel Akın, ise şunları dile getirdi: “Çaycuma’dan çok etkilendim, çok çarpıldım. Yaptığımız teknik gezi ile sayın başkanın sunumunu birleştirince bir anda kendimi kent planlamanın uygulamalı dersindeymişiz gibi hissettim. Biz öğrencilerimize bunları öğretiriz. ‘İnsan’ diyor sayın başkan, ‘halk’ diyor, ‘üretim’ diyor, ‘istihdam’ diyor, ‘yaya’ diyor, ‘akıllık kavşaklar’ diyor. ‘Birde yağmur suyu kaldırımlarda birikmez, bisiklet yolu, yaya yolu araç yolu aynı seviyededir’ diyor. Biz de Ankara’da atlayacağız, zıplayacağız diye perişanları oynuyoruz. Yağmur yağdığı zaman araçların içinde kurtulmayı bekliyoruz. Bunun dışında ‘rekreasyon alanı’ diyor, ‘kentin gelişim bölgesi’ diyor, halkın yararından, kamusal alandan söz ediyor. Yani özet olarak ben burada hem doğayı, hem insanı, hem Çaycumalı’yı koruyorum, diyor. Ben sayın başkanı kutluyorum ve en çok da Çaycuma sakinlerine teşekkür ediyorum” “Rantın olduğu yerde katılımcılığı gerçekleştirmek zor” Türkiye’de kentsel alanın rant, mekan, sermaye kavramları üzerinden tanımlandığını belirten Akın, sözlerine şöyle devam etti: “Planlama da burada uzlaştırıcı bir rol üstlenir. İmar afları yoluyla kim güçlüyse onun kararının geçerli olmasını sağlar. Hemen bu noktada katılım işin içine girmeye başlıyor. Gerçi ülkede bu süreçlere halkın katılımı sağlanıyor. Ama hangi halk, hangi sivil toplum örgütü sorusunu sormak gerekiyor. 80’li yıllarda yönetişim diye bir kavram ortaya atıldı. Buna göre kamunun yetişemediği yerlerde sivil toplum örgütü devreye girecekti. Eğer demokratik bir toplum değilseniz, eğer sistemde başka bir takım problemler söz konusu ise sivil toplum mekanizmalarının işlemesi de çok kolay olmayacaktır. Ankara’da sivil toplum örgütleri etkin ama bize hiçbir şey sormadan AVM’leri diktiler. Tarlaları imara açtılar. İtiraz ettik işe yaramadı. Yeşil alanlarımız kalmadı, her taraf refüj oldu, yol oldu. Eğer gerçekten sivil toplum mekanizması çalışıyor olsaydı Ankara’da yıkılan bu kadar çok bina için, bu kadar çok mücadele etmek zorunda kalmazdık. Ya da bu mücadelenin olumlu bir sonucu olurdu. Sivil toplumun sözü geçmiyor, meslek odalarını dinleyen yok, mahkeme kararlarını uygulayan yok. Hiç kimsenin sözü geçmiyor. O zaman kimin sözü geçiyor peki? Kentleşmenin büyük olduğu yerlerde güç kimde ise onun sözü geçiyor. Rantın olduğu yerde katılımı gerçekleştirmek çok zor” “Çaycuma’da halkçı belediyecilik kıvılcımını Türkiye’nin her yanına yaymak zorunluluğumuz” Panelde son sözü alan Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan ise katılımın bir süreç olduğunu, tek akılın her şeye hakim olmaya çalıştığı bir süreçte ortak akılı işleterek katılımı hiç bitmeyen bir mücadele olarak ele alınması gerekliliğini, Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin Ulucanlar Cezaevi’nin müze olma süreci ile Çaycuma Cezaevi’nin müze olması sürecindeki katılımın nasıl şekillenmesi gerektiğine dair görüşlerini paylaştı. Candan “Hinterlandımızda olan Çaycuma’yı ve belediyenin uygulamalarını yakından takip ediyoruz. Çaycuma’da yapılanlar Neoliberal politikalara karşı yerel demokrasinin halkçı belediyeceliğin nasıl yürütülmesi gerektiğinin kıvılcımları çakılmış. Üretken, halk için üretim insanı önceleyen ve kaynak kullanımı arttıran uygulamalarla böylesine faaliyetler yapan bir Belediye’nin Türkiye ölçeğinde ele alınması ve bir laboratuar gibi geliştirilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye Çaycumayı görmeli hissetmeli ve yapılanları mercek altına almalıdır” dedi. “Çaycuma’daki belediyecilik anlayışını görmeyen gözlere göstermeliyiz” Candan şöyle devam etti: Çaycuma’da bisikletle işe giden kadınları görmek, kent merkezinin yayalaştırılarak çekim merkezi ve yaşayan bir mekana nasıl dönüştüğünü hissetmek, SEKA arazisinin ve tesislerinin bir kamusal alan olarak halka açılmasını ve ücretsiz ulaşımı deneyimlemek hepimizin için umut verici. Nitelikli bir mimari için, tek akıl değil ortak akılı harekete geçirerek projelerin yarışma yoluyla elde edilmesi, modern bir tasarım süreciyle kente başka bir hayat verilmesi inanılmaz. Çaycuma aklımızda yüreğimizde geleceğimizde önemli bir yeri hak ediyor. O nedenle buradayız, Sevgili Başkan Bülent Kantarcı’nın inanılmaz enerjisinin ve kent karşı duyduğu sevginin ve bu sevgi ile yapılan hizmetlerin Çaycuma sınırlarına hapsedilmesi için buradayız. Gördüklerimiz hepimizi etkiledi. Yeni bir arayış içinde halkçı, toplumcu, devrimci belediyeciliğin arayış sürecinde Çaycuma’da bir kıvılcım yakılmış. Bunu geliştirmek, büyütmek, görmeyen gözlere göstermek, duymayan kulaklara işittirmekte bizde elimizi taşın altına koyuyoruz” “Çaycuma Cezaevi’nin yıkılmaması ve müze olması için mimarlar hazır” Candan, hiçbir katılım süreci işletmeden, tek akılla harekete etmek isteyen Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından boşaltılan Ulucanlar Cezaevi’nin yıkılarak yerine ayakkabıcılar çarşısı yapmaya çalıştığı bir süreçte, halkın katılımını hareketli bir mücadele ile örgütleyerek Ulucanlar Cezaevi’nin yıkımdan kurtarılarak nasıl müze olduğunu ve Melih Gökçek’in tek akılına karşı ortak akılın yeni bir katılım süreci ile nasıl kazandığını da anlattı. Katılımın hareketli, meşakkatli ve inatçı olması gerektiğinin altını çizerek, bu katılım sürecinin Çaycuma’daki eski cezaevini müze yapmak isteyen belediye ile yıkmak isteyen kaymakamlık arasında yeniden deneyimlenmesi gerekliliği ifade etti. Candan, şöyle devam etti: “Çaycuma’da da bir cezaevi var. Bu cezaevinin yeniden hayata katılması için Çaycuma Belediyesinin de çabaları var. Bunu daha büyük ölçeklerde bir toplumsal katılım projesi ile desteklememiz gerekiyor. Çaycuma’daki yerel yönetim kentteki gündelik hayatı zenginleştirmek amacıyla yaptığı uygulamalara bir yenisini daha ekleyerek buraya yeni fonksiyonlar eklemeyi istiyor. 1948’de yapımına başlanıp, 1951’de hizmete giren yakın tarihimizin önemli olaylarına tanıklık etmiş cezaevini bir müze projesi yaklaşımıyla ele almaya çalışıyor. Korunması için tescil başvurusu yapılıyor. Tescilleniyor. Ancak Kaymakamlık itiraz ederek tescilini kaldırtıyor. Şimdi yıkımı gündemde. Davalarla birlikte süreç devam ediyor. Burada yaşanmışlıkları, anıları, değerleri, bahçesinde ağaçlarıyla birlikte baktığınızda aslında önemli bir bellek mekân burası. Çaycuma’nın kente kazandırılması gereken bellek mekânlarından birisi olan Cezaevi için bizde Ulucanlar deneyimimizle elimizi taşın altına koyuyoruz. Bu cezaevinin yıkılmaması hepimizin sorumluluğunda. Sadece Çaycumalıların değil şubemizin hinterlandında yer alan tüm iller, bugün sahibi oldukları bu bilgiyle harekete geçerek buranın bir bellek mekan olarak kalmasını sağlayacak çalışmalara başlayacaklardır. Onlar istemese de, bunu yalnızca bir hukuk ya da tescil mücadelesi olmaktan çıkarmalı, atölye çalışmalarıyla ortak aklı ortaya çıkararak, buranın bir müze ya da kültür merkezi olması durumunda nasıl bir katkı sunacağını 5 duyuları ile Çaycumalılara yaşatmamız gerekiyor. hile ile de olsa aklını ve geleceğini bir kişiye teslim eden ülkede katılım sürecinin zorlu ama bizimde ne kadar kararlı olduğumuz gerçeğiyle bu süreci yaşama geçireceğiz” “Halk burası müze olsun derse kimse önünde duramaz” Panelin son bölümünde soruları cevaplayan Kantarcı, Filyos Projesi için, “Bir bölgede planlanan bu düzeydeki mega yatırımların kararını orada yaşayan halk vermeli. Rafineri, petrokimya tesisleri, termik santraller gibi yatırımlar bölge halkını ilgilendiren şeyler. Buna Ankara’daki kişiler karar vermemeli” dedi. Cezaevi ile ilgili açıklamalarda da bulunan Kantarcı, “Cezaevinin müze olması kararı bizden önceki yönetim tarafından alındı. Biz de bunu sürdürmek istedik. Şimdi Kaymakamlık bunu istemiyor. Halk eğer çıkıp da burada müze olsun derse kimse onun önünde duramaz” dedi. TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Basın Birimi
Tweetle
Okunma Sayisi : 4254
|
Adres : Konur Sokak 4/3 06420 Yenişehir / Ankara • E-posta : info@mimarlarodasiankara.org Telefon : 0 312 4178665 • Faks : 0 312 4171804 • GSM Santral : 0 533 4777967 |
Son Güncelleme : 21.11.2024 - 12:57:08 Şu an 1 kişi online | Hukuki Şartlar ve Gizlilik Hakları |